UEFA Avrupa ligindeki 2. deneyiminde, kuralarına 4. torbadan giren Konyaspor, çantada teklik bir takımdı rakipleri için. Üç maç sonunda gördük ki, Salzburg, Marsilya ve Vitoria Guimaraes bizden çok üstün takımlar değil. Ama kimse hata afettmiyor.
Konsantrasyon ve deneyim eksikliği var mı? Sorun zaten burada. Yoksa dün gece maçın hemen başında o basit golü yemezdik. Avusturya temsilcisi çok genç, ancak dinamik bir ekip. Üstelik son dönemlerde çok da formda. İlk yarıda hakkını verelim, oyunun kontrolü Salzburg’da idi. Konyaspor ise deplasmanda oynar gibi dikkatli, ani ataklarla yanıt vermeye çalıştı o gole. Fırsat da buldu bu bölümde. Ömer Ali ve Fofana azıcık dikkatli olsa, yanıt bulabilirdi bu çaba.
İkinci yarıda risk aldı ama, kompleks yapmadı Konyaspor. Özgüvenli ve yapabileceklerin en iyisi için mücadele etti. Yakala, geçeriz gibi bir öngörümüz yoktu ama, otuz bin taraftarın önünde fazlasına yapabilirdi temsilcimiz. Takım oyunu savunmadan başlayıp üçüncü bölgeye taşınan bir birliktelik. Konyaspor ikinci yarıda bunu yapamadı. Bedelini de ödedi.
Gol için yüklendi, lakin rakibin hızlı oyuncularına direnemedi. Üstelik ikinci gol de bir savunma hatasından gelince, tribünlerin istifa
Ligin sekizinci haftasına geldik, Trabzonspor tarih yazmaya devam ediyor! Önce Alanya, ardından dünkü Akhisarspor maçları. Bu camia bu kadar eziyet çekmemiştir en kötü dönemlerinde bile. Basit bir soru, Trabzonspor’un ideal on birini sayabilecek biri çıkar mı? Foto muhabiri arkadaşlar da bu süreçte aynı kareyi iki defa çekmemiştir eminim.
Transfere on milyonlarca euro harcayacak, 50. yılda şampiyonluk söylemleri ile taraftarı umutlandıracak, en kaliteli ve karakterli oyuncular bizde diye kendi egonu tatmin edeceksin, ama karşılığında camiaya verdikleriniz “sıfır” olacak!
Yıllardır Trabzonspor’u takip ederiz. Akhisarspor karşısındaki kadar aciz, çaresiz ve acınacak duruma düştüğünü görmedik. Beşinci golden sonra yaşadıkları “bitse de daha fazla rezil olmasak” psikolojisi var ya, vah Trabzonspor vah!.. Akhisarsporlu oyuncular da az değildi hani. Son dakikaya kadar saldırıp durdular. Meslektaşlarına hiç saygıları kalmamış! Hele o son gol yok mu? İşe yaramaz diye gönderilen Kadir’in füzesi bir hançer gibi saplandı Trabzonspor’un böğrüne.
Trabzonspor adına dün yaşanan skandalın tek sorumlusu olamaz elbette. Faturayı teknik direktör Ersun Yanal’a kesmek, en kolay, en pratik yol. Ersun hoca
Ampute milli takımının muhteşem Avrupa Şampiyonluğu sonrası, iş döndü dolaştı A Milli Takıma geldi yine.
Şu ruh meselesi var ya? Önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan verdi ayarı Dünya kupası vizesi alamayan futbolculara. Sonra Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören gönderdi mesajını Ampute Milli Takımı üzerinden. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla!
İlk kaçırdığımız Dünya kupası finali değil bu. Şenol Güneş’in 2002’de dünya üçüncüsü yaptığı o takımdan sonra zaten bir daha kapısından dahi geçemedik en büyük organizasyonun.
Dolayısıyla futbol bu; kazanmak da var, kaybetmek de. Oynarsın, mücadele edersin, gücün yeter ya da yetmez. Lakin statlarda on binleri, televizyon başında milyonları mutsuz ediyorsan, ulus adına birilerinin hesap sorması da kaçınılmaz olur.
Bu mutsuzluk sadece saha sonuçlarından değil elbette. Son yıllarda milli takım demek, kaynayan kazan demek. Kavgalar, prim pazarlıkları, silahlı vukuatlar, bir teknik direktör ile futbolcu arasında asla yaşanmaması gereken diyaloglar, milleti kendi milli takımlarından soğuttu maalesef.
Artık yeter!
Maliye Bakanı Naci Ağbal geçen ay sonunda yeni vergi paketini açıklamıştı.
Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin yüzde 40’a çıkarılması kamuoyundan büyük tepki görünce geri adım atıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da salı günü partisinin meclisteki grup toplantısında bir kez daha raconu kesti: “Ben yaptım oldu demekle olmaz.”
Yanlış hesap Cumhurbaşkanı’ndan döndü. Bakanlık şimdi MTV’deki artış oranını yeniden düzenleyecek.
Geçenlerde Kulüpler Birliği Vakfı, Maliye Bakanı Ağbal’ı ziyaret etmişti. Amaç her zamanki gibi vergi borçlarının yapılandırılması, kulüpler yasasının çıkarılması gibi akçeli konularda devlet desteğini almaktı.
Lakin ne umdular, ne buldular? Bakan transferdeki vergi oranının yüzde 15’den 38’e çıkarılacağını açıklamaz mı?
Basit bir örnek verelim. Bu sezon 100 milyon lira transfer harcaması yapan kulüpler, 15 milyon yerine 38 milyon lira ödeyecekti.
Herhangi bir Avrupa ülkesinde futbolcuların maaşlarından kesilen vergi, Türkiye’de kulüpler tarafından üstlenilince böyle panikledi beyler.
Ezeli iki rakibin son maçını anımsıyor musunuz? Geçen sezonun 27. haftasında Medical Park Stadı’nda, Beşiktaş’ın Trabzonspor’u Atiba’nın uzatma dakikalarında attığı golle 4-3 yendiği karşılaşmayı? Sanırım sezonun en kaliteli, en heyecanlı ve nefes kesen mücadelesi idi. Sonuca bakmaksızın iki ekibi de ayakta alkışlamıştık.
Vodafone Park’ta da benzer bir mücadele izledik. Sahada futbol oynamayı düşünen iki takım, bir puandan fazlasını isteyen iki teknik adam ve müthiş atmosferde keyif almaya çalışan oyuncular vardı.
Tabii bir de, son haftalarda sıkça tartışılan ve skoru etkileyen hakem konusu... Fırat Aydınus, tansiyon zaman zaman yükselse bile, deneyimiyle kontrolü elinde tuttu. Onca sarı kartın arasında ufak bazı hatalar yapmadı mı? Bu kadar can yanarken nazar boncuğu diyelim. Beterinden saklasın!
Ersun Yanal’ın oyuncu tercihleri yine ilginçti. Bu kez sol bekte Mas’ın yerine Hubocan vardı. Göbekte ise Okay ve Durica... İlk on birde Yusuf Yazıcı yoktu, görev Onazi’ye verildi. Eleştirmek için söylemiyoruz, oyuncularının hafta içi performansını en iyi hocaları bilir. Günahı da sevabı da onlarındır! Lakin savunma kurgusunda arayışlar epey sürecek. Fazlaca can yakıyor bu bölgedeki basit
Beşiktaş taraftarının Ali Palabıyık ve Cem Satman’a öfkesi uzun süre dinmeyecek.
Haksız değiller. Maçta siyah-beyazlı takım aleyhine yapılan iki önemli hata ve kaybedilen puanlar var.
Ancak sosyal medya çılgınlığı yüzünden hem tepkilerin dozu artıyor, hem içeriği çirkinleşiyor.
Tehdit, gözdağı, hakaret, kişisel boyuttan özel yaşama doğru tehlikeli biçimde kayıyor.
Yakın geçmişte Cüneyt Çakır, Halis Özkahya ve Fırat Aydınus için de aynı tehlike söz konusu olmuştu.
Ev adreslerinin, telefon numaralarının sosyal ortamda deşifre edilmesi, nasıl bir toplumsal travma yaşadığımızın kanıtı aslında.
Bugün aynı yöntem Ali Palabıyık ve Cem Satman için kurgulanıyor. İş o kadar ileri gidiyor ki, masum aileleri ve çocuklarını hedef alıyor saldırılar.
Mustafa Reşit Akçay “nevi şahsına münhasır” bir teknik adam. Trabzonspor ve Osmanlıspor ile Avrupa Ligi’nde önemli işler yaptı. Şimdi de Konyaspor ile zorluyor şansını.
Gruptaki ilk maçında Marsilya’ya tek golle yenilirken, tecrübesizliğinin kurbanı olmuştu temsilcimiz. Akçay, dün geceki Guimaraes sınavı öncesi tribünleri ve takımını ateşlemek için “Stadın ışıklarıyla taraftarın vereceği elektrik, oyuncularımın ampullerini yakmalı” demişti. Tam da Akçay’ın tarzı, seviyorum bunu.
Eksiklerine ve değişen kadro kurgusuna karşın, coşkulu ve kendinden emin, çok istekli başladı Konyaspor. Bu görüntü, ilk haftayı puansız kapatan Guimaraes’i de şaşırttı. İlk dakikalardan itibaren ciddi pozisyonlar geldi. Milosevic’in üst direği sarsan vuruşundan sonra baskılı oyunu golle süslemek, Musa’ya kaldı. Bu bölümde fazlası olabilirdi, çünkü oyunun hakimi Konyaspor idi.
İkinci yarıya da aynı ciddiyetle başladı yeşil-beyazlılar. Hem de ne hırsla? Bir dinamo gibi çalışan gecenin yıldızı Skubic’in nefis ortasında Milosevic’in zımba gibi kafa vuruşu geldi. Nefis bir organizasyondu. Portekiz ekibini şoka soktu, Avrupa’da ilk maçına çıkan genç kalecisi Silva’yı da üzdü.
Konyaspor ise doğal olarak
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ile Ali Koç’un arasının epeydir iyi olmadığını biliyoruz.
Geçmişteki dostluk ve muhabbetten eser yok.
Kırgınlığın nedeni, onların sırları. Lakin Koç’un, kulüp başkanlığına aday olduğunu resmen açıklaması iki anlama geliyor.
Bir; hizmetlerinden dolayı teşekkür ettiği Aziz beyin artık çekilme vakti geldiğini düşünüyor.
İki; futbol takımının son yıllardaki performansını yanlış politikalar ve transferlere bağlayarak, mevcut yönetimi başarısız buluyor.
Fenerbahçe, “futbol kulübü” olsa, Ali Koç sonuna kadar haklı. Oysa bu renkler, bir “spor kulübünü” temsil ediyor. Örneğin, Avrupa şampiyonu olmuş basketbol takımını. Amatör branşlarla Avrupa’nın zirvesine çıkmış pek çok milli sporcuyu. Bu yelpazede kaç kulüp var?
Garabet o ki, bu coğrafyada her yol aynı kapıya çıkıyor. Futbolda sonuç yoksa, diğerlerini hak getire.