Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Maliye Bakanı Naci Ağbal geçen ay sonunda yeni vergi paketini açıklamıştı.
Motorlu Taşıtlar Vergisi’nin yüzde 40’a çıkarılması kamuoyundan büyük tepki görünce geri adım atıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da salı günü partisinin meclisteki grup toplantısında bir kez daha raconu kesti: “Ben yaptım oldu demekle olmaz.”
Yanlış hesap Cumhurbaşkanı’ndan döndü. Bakanlık şimdi MTV’deki artış oranını yeniden düzenleyecek.
Geçenlerde Kulüpler Birliği Vakfı, Maliye Bakanı Ağbal’ı ziyaret etmişti. Amaç her zamanki gibi vergi borçlarının yapılandırılması, kulüpler yasasının çıkarılması gibi akçeli konularda devlet desteğini almaktı.
Lakin ne umdular, ne buldular? Bakan transferdeki vergi oranının yüzde 15’den 38’e çıkarılacağını açıklamaz mı?
Basit bir örnek verelim. Bu sezon 100 milyon lira transfer harcaması yapan kulüpler, 15 milyon yerine 38 milyon lira ödeyecekti.
Herhangi bir Avrupa ülkesinde futbolcuların maaşlarından kesilen vergi, Türkiye’de kulüpler tarafından üstlenilince böyle panikledi beyler.
Sadece yabancı oyuncuların değil, yerlilerin de sözleşmelerinde yazılı rakamı kemiksiz alması, yıldız futbolcuların Süper Lig’i tercih etmesindeki en önemli gerekçe olabilir. Ya madalyonun diğer yüzü? Bu yükün altına girerek mali tablolarında büyük risk alan kulüplerin durumu ortada. Yüz milyonlarca lira borç. Borcu kapatmak için alınan yüksek faizli banka kredileri. Ve her dönem devletten talep edilen erteleme, öteleme isteği.

Haberin Devamı

Şirin görünmek!

Vakıf başkanı Dursun Özbek’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’a methiyeler düzmesi boşuna değil. Hafta içinde Erdoğan’ın kabulünde malum konu da gündeme geldi. Kulüplerin ortak isteği, verginin yüzde 38’e yükseltilmesi çalışmasından vazgeçilmesi. En azından eski oranın korunması.
Hangi tonda, nasıl anlatıldı bilmiyoruz. Motorlu Taşıtlar Vergisi’ne müdahale eden Cumhurbaşkanı, “Futbolcunun vergisini biz öderiz” geleneği geliştirerek kendi ayağına kurşun sıkan kulüpleri dinler mi, onu da hâkeza!
Bu mevzu yıllardır kanayan bir yara. Cumhurbaşkanı’nın yabancı oyuncu sayısının azaltılması yönündeki görüşü ile ligimizi yabancı cenneti yapan faktörlerin başında gelen vergi muafiyeti, ciddi bir çelişki oluşturuyor. Aynı zamanda kamu vicdanını da rahatsız ediyor.
Milli takımın geleceğini tehdit ettiği ileri sürülen yabancı oyuncu sayısı nasıl kademeli olarak azaltılacaksa, kulüpler de yeni yapacakları kontratlara vergiyi futbolcunun ödemesi şartı koyabilir! Futbolda bir devrimden söz edilecekse ilk adım bu olmalı.
Kimbilir, belki Cumhurbaşkanı’nın da kafasında benzer bir formül vardır!..

Haberin Devamı

Kim ister böyle düzeni?

Elazığspor 1. Lig’de zirve mücadelesi yapıyor. Bir yandan da borçlarla mücadele ediyor. Hafta içinde kentin enerjisi sağlayan özel firma kulübün elektriğini kesmiş. Tesislerde elektrik olmadığı için su da yokmuş. Şimdilik jeneratör ile idare ediyorlarmış. Kulüp, maçların oynandığı Atatürk Stadı’nın elektriğinin kesilmesinden endişe ediyormuş. Bu arada Rizeli bir inşaat firması kulübe 500 bin lira bağışta bulunmuş. O paranın önemli bir bölümü ise, FIFA’da dava dosyası bulunan yabancı bir oyuncunun alacağına kullanılmış. Yarın puan silme cezası gelmesin diye!
Elazığspor’da yaşananlar Türk futbolunun içler acısı hâlini görmek adına küçük bir örnek. Geçmiş dönemlerde yapılan hataların bedelini şahıslar değil, kurumlar ödüyor maalesef. Kulübü kendi çıkarları için kullanan, düşüncesizce borçlandıran ve batağa sürükleyenler, hiç vicdan azabı duymadan çekip gidiyor istedikleri vakit.
Neredeyse 20 yıldır üzerinde çalışılan (!) Kulüpler Yasası hükümetlerin iradesine karşın niçin çıkmıyor biliyor musunuz? Kulüplerin işine gelmiyor da ondan. Sürekli ayak diretiyor beyler. Tüm harcamalar kontrol altına alınacak. Gelir-gider dengesi sağlanacak. Haddinden fazla borçlanma olmayacak. Kulübün parasını kullananlar sorumlu tutulacak. Kim ister böyle düzeni, değil mi?

Haberin Devamı

Dere geçerken at değişir!

A takımı B takımı, şu futbolcu ya da teknik adam demiyorum. Futbolda son dönemlerde verilen veya verilmeyen cezalar dikkat çekici boyutlara ulaştı.
İşlenen suçun niteliğinin değiştirilmesi de sıradan oldu. Örneğin “hakeme hakaretten” disipline sevk edilen bir teknik direktör, “sportmenliğe aykırı hareketten” işlem gördü. Beş maçlık ceza bir maça indi. Bir diğerinde hakem raporu dikkate alınmadı, para cezasıyla yırttı. Futbolculardan hiç söz etmiyoruz. Talimatlar açık ve net. Cezalar ise birbirinden çok farklı. Disiplin soruşturmalarında esas olan hakem ve temsilci raporlarıdır. Artık onlar da dikkate alınmıyor.
Eğer ezeli rekabet içindeki kulüpler bile aynı dertten şikayet ediyorsa, ortada ciddi bir sorun yaşanıyor demektir. Federasyonun üç önemli kurulu var. Merkez Hakem, Disiplin ve Tahkim kurulları. Hepsinin öznesi “adalet.” Eğer bu kavram sorgulanmaya başladıysa, futbolun çivisi yerinden oynuyor demektir.
Dere geçerken at değiştirilmez, der atasözümüz. Ya at sizi suya atarsa?..

Hakem dik durmalı!

Hakem, hatalı karar vermiş olsa da, futbolcunun ve teknik adamın karşısında ezik görüntü sergilememeli.
Son dönemlerde sıkça tartışılan hakem performansından elbette kendileri ve Merkez Hakem Kurulu sorumlu. Ancak daha büyük bir tehlike var. Hakemler özgüvenini yitirmek üzere; itirazlar ve aşırı tepkiler karşısında soğukkanlılığını kaybetmeye başladılar. Dik duran, saygı duyulan hakem profili, en deneyimlilerinde bile risk altında.
Elbette bunun farklı gerekçeleri olabilir. Kişisel sorunlar, MHK’nin eşitlikten uzak politikaları, akçeli konular ve toplumsal baskıların hakemin kimyasını bozması normal.
Türk hakemliği çok stresli ve yıpratıcı bir sürece girdi. Bütün projektörler onların üzerinde. Sahada gördüğünü ve inandığını çalan hakemin, oyun dışında da aynı kararlılığı ve duruşu göstermesi şart.