Galatasaray’ın İsveç temsilcisi Östersunds, Fenerbahçe’nin Makedon Vardar ile eşleştiği gün atılan gazete manşetlerini anımsıyorsunuz değil mi?
Medya olarak taraftara gaz vermeyi severiz. Oynanmadan kazanılmış maçlar, çantada keklik turlar, pek hoşuna gider hepimizin.
Kulüp başkanından teknik direktörüne, futbolcusundan masörüne, yorumcusundan habercisine kapılıp gideriz bu rüzgarın peşine.
Sonuç? Büyük hayal kırıklıklıkları ve hüsran.
Yüz milyonlarca liralık kadrolar, bilge hocalar, kaybettikleri prestijin peşinde koşan yöneticiler içinse, şok!
Şok filan değil. Hadsizlik, şişirilmiş ego, hatta biraz da görgüsüzlük!
Ne demişti İgor Tudor, Östersunds yenilgisinin ardından? “Bütün kalbimle söylüyorum, 4-0 kaybetmiş olsaydık bile turu geçeceğimizden eminim.”
Böylesi önemli bir maçın ligin hemen başında oynanması üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Bu tarz müsabakalara fikstür çekiminde ayrıcalık tanınması şart. Şayet daha kaliteli, daha üst düzey bir mücadele izlemek istiyorsak tabii.
Lige iyi başlamayan Fenerbahçe için çok kritik bir sınavdı. Ersun Yanal’ın Trabzonspor’u ise lige üç puanla girmesine karşın, deplasmanda 20 yıldır yenemediği bir rakip önünde önce bu psikolojik baskıyı kırmak, ardından Fenerbahçe’nin zaaflarını değerlendirmek isteyecekti.
Geçen hafta ilk maçında siftah yapmış ve attığı gollerle takımını galibiyete taşımıştı Burak Yılmaz. Dün de sahneye çıktı ve oyunun hemen başında Fenerbahçe savunması ve kalecisinin hatasını affetmedi yıldız futbolcu. Burak’ın sakatlanarak yerini N’Doye’ye bırakması şunu gösterdi ki, Ersun hocanın oyun stratejisi onun üzerine kurgulanmış. Burak’tan öncesi ve sonrası diye iki farklı görüntüsü vardı bordo-mavili takımın. Toparlanması kolay olmadı.
İki teknik direktörün de orta alanda baskı yapıp, top çalma düşüncesi faul sayısını artırdığı gibi oyunun kanatlara açılmasını da güçleştirdi. Fenerbahçe’de bu işi yapabilecek iki önemli isim vardı. Velbuena ve Alper. Trabzon’un iki savunmacısı
Seversiniz sevmezsiniz. Şu bir gerçek; Göksel Gümüşdağ’ın başkanlığını yaptığı Kulüpler Birliği Vakfı, kuruluşundan bu yana en verimli, en barışçıl, en üretken dönemini yaşadı.
Futbol zirveleri bu süreçte gerçekleştirildi. Önemli konuklarla Avrupa futbolu ve örnek modeller irdelendi. Video hakemliği projesinde etkin rol oynandı. Yayın ihalesinde vakfın katkıları oldu. Futbolla ilgili her konuda fikir beyan edildi, vakfın saygınlığı artırıldı. Huzur ve sükunet hakimdi.
Gümüşdağ’ın niçin bıraktığını net olarak bilmiyoruz. Belki yoruldu, belki geleceğe yönelik başka hedefleri var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı da konuşuldu, Türkiye Futbol Federasyonu başkan adaylığı da... Zaman ne gösterecek, bekliyoruz.
Gümüşdağ’ın 10 Ağustos’ta görevi Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’e devretmesinden sonra, geçmişte benzerini çokça yaşadığımız çatlak sesler yeniden duyulmaya başlandı. Sebep? Fenerbahçe’nin uzun zamandır başkan düzeyinde temsil edilmediği Vakıf’ta, Şekip Mosturoğlu’nun başkan vekilliğine seçilmesi.
Üzüm yemek mi?..
Vakıf senedinde engel bir hüküm yok. Etik mi derseniz; bakış açınıza ve niyetinize bağlı.
Kulübünde de başkanvekili olan Mosturoğlu’nun hukukçu kimliği ve
Trabzonspor’u son olarak Alaves karşısındaki hazırlık maçında izlemiştik. Ersun hoca geçen sezonki kadronun iskeletini korumuş, üzerine Kucka ve Bongonda eklenmişti. Transferin piyangosu olarak görülen Burak Yılmaz henüz yoktu.
Atiker Konyaspor, Süper Kupa finalinde Beşiktaş ile oynamış, Mustafa Reşit Akçay’ın takımı çabuk, önde baskı yapmayı seven oyunu ile dikkat çekmişti. Şu net, geçen yıldan çok iyiler.
Herkes lige üç puanla başlamak ister. Ancak deneyimle sabittir. Sezonun ilk haftalarında sürpriz skorlar yadırganmaz. Zaman ve sabır, kabul edilebilir sözcüklerdir. Takımların taktik anlayışları ve futbolcuların yapmak istedikleri ise, ilerisi için fikir verir.
Dün akşam oyunun şeklini belirleyen unsur, Konyaspor’un agresif kimliği oldu. Trabzonspor gibi teknik özellikleri fazla olan bir ekip için bu dezavantajdır. Savunmanın önündeki Okay-Kucka ikilisinin top kayıpları yaşaması ve pas trafiğini istedikleri gibi yönetememesi, rakibin bu alandaki baskısından kaynaklandı. Konyaspor’un maçın hemen başında gelen şok golü böyle bir hatanın ürünüydü.
Maça damgasını vuran isim kuşkusuz Burak Yılmaz idi. Transferi camiayı ikiye bölen yıldız oyuncunun dönüşü, gerçekten muhteşem
Çok zaman geçmedi üzerinden. Önce Antalya, sonra Eskişehir’de yaşanmıştı rezalet görüntüler.
Atiker Konyaspor- Beşiktaş Süper Kupa finali, tadını tuzunu kaçırdı futbol keyfimizin. Yıllarca kulağımızın üzerine yattık, şimdi seferberlik ilan ediyoruz tribün anarşisine dur diyebilmek için.
Samsun’a giden iki takım taraftarını taşıyan otobüslerde polisin yakaladıklarını gördünüz, değil mi? Maça değil, savaşa hazırlık sanırsınız.
Futbol Federasyonu’nun Riva yerleşkesinde bir köşe var. Camlı kocaman bir dolap. Bugüne dek futbol maçlarında sahaya atılan maddeler sergileniyor. Sustalı bıçak, davul tokmağı, balta, musluk başı, çakmak, tornavida, zincir, muşta... Aslında bir utanç müzesi, her statta birer tane bulunmalı ibreti alem için!
Dünya; ilime, teknolojiye, sanata, kültüre, uzaya yatırım yaparken, sporu ve futbolu da eğlence aracı olarak görüyor. Biz de ise, şiddet, korku ve nefretle bezenmiş bir yaşam biçimine dönüşüyor.
Keskin sirke
Devletin her kademesine sinsice yerleşen, yıllarca kalkışma hazırlığı yapan, 15 Temmuz’da duvara toslayan FETÖ’nün gizli şifreleri çözüldükçe, Türkiye’nin nasıl bir felaketin eşiğinden döndüğünü daha iyi anlıyor insanlar.
Emniyete, orduya, yargıya, eğitime, sağlığa sızan, iş dünyasında önemli kaleleri ele geçiren terör örgütü yandaşlarının spor ve futbol dünyasını es geçmesi düşünülemezdi kuşkusuz.
İlk etapta tescilli FETÖ’cüler çıktı adaletin karşısına. Bazıları ise hâlâ kaçak. Ancak çember genişledikçe yenileri ekleniyor listeye. Son olarak Başakşehir’in eski futbolcusu Bekir İrtegün takıldı ByLock oltasına. İtirafçı oldu. Cemaatin futboldaki yapılanmasıyla ilgili çok ciddi bilgiler verdiği iddia edildi.
Sayısı bilinmeyen spor imamlarının birinden söz etti İrtegün. Bu şahsın 17-25 Aralık operasyonlarından sonra ByLock’u telefonuna yüklediğini anlattı. Belli ki, hizmet hareketi onu da kandırmıştı!
“Dua” tuzağına düşen sadece Bekir İrtegün olamazdı elbette. Emniyetteki ifadesinde futbol dünyasından önemli isimleri verdiği ileri sürülüyor.
Savcılık soruşturması derinleştikçe gizli FETÖ’cülerin kimler olduğunu göreceğiz. Bakalım geçmişte ne tanık, ne sanık olanlar, bu kez
Onlar harika işler yapmaya devam ettikçe, bizler de keyifle yazmayı sürdüreceğiz.
Hoşuna gitmeyen, beğenmeyen, kıskanan takip etmesin Altınordu’da olup biten olağanüstü işleri.
Bir futbol kulübü işlevinin çok ötesinde güzellikler üretiyor bu camia.
Farklılık yaratıyor, örnek oluyor, sadece bir oyunun kurallarını değil, geleceğe projektör tutacak öğretiler sunuyor genç zihinlere.
“İyi birey, iyi vatandaş, iyi futbolcu” sloganını duyan herkesin aklına Altınordu “eğitim kurumu” geliyordu. Artık fazlası var!
Geçenlerde sosyal medyadan, uzun zamandır devam eden bir çalışmayı paylaştı kulüp. Bir kez daha hayranlık duyduk.
Yetenekleriyle futbol okuluna kabul edilen gençler; domates, biber, patlıcan, kavun yetiştiriyor. Her sabah ilk işleri, kendi elleriyle diktikleri fideleri sulayıp, her gün nasıl büyüdüklerini gözlemek oluyor. Tarlaya giriyor, zamanı gelen ürünü hasat ediyor. Süt sağıyor, kümesten yumurta topluyor. Sonra yolunu tutuyor yeşil sahaların...
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetlerinin spor geçmişi olmayan vekilleri bakan olarak atamasını kanıksar hale gelmiştik.
2002 Kasım ayından bu yana Faruk Nafiz Özak dışında görev yapanların sporla ilişkisi, takım tutmak, amatörce uğraş ya da hobiden öteye gitmiyordu.
Kabine kurarken tercih yapanlar, güvendikleri, spora katkı yapacaklarını düşündükleri, idealist isimleri o koltuğa layık görüyorlardı kuşkusuz. Bu atamalar avantaj olabileceği gibi, olumsuz sonuçlar da verebilir ve değişim zorunlu hale gelebilirdi. Açıkcası ben böyle bir değişim bekliyordum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, son dönemlerde sporla ilgili çarpıcı mesajlar vermesi, uyarılarda bulunması ve yol göstermesinden, bazı hoşnutsuzlukları olduğu çıkarımı dahi yapmıştım doğrusu. Çünkü Erdoğan’ın, özellikle amatör spor branşlarıyla ilgili değişik platformlarda dile getirdiği görüşleri dikkat çekici, manidar ve altı çizilecek cinstendi.
Kimlere söyledi?
İsterseniz birkaçını anımsayalım: