Evet her türlü sürprize açık bir lig izliyoruz. Lakin esas olan kendi futbolunu oynamak ve sonuca gitmek. Trabzonspor açısından kazanmak, geçen haftanın kayıplarını telafi edip zirveye ortak olmak anlamına geliyordu. Son haftaya kadar bu hedefin peşinde koşmak için Kayserispor maçının mutlaka üç puanla geçilmesi gerekiyordu.Erken yediği gol şok etkisi yaratsa da oyunun kontrolünü kaybetmedi bordo-mavili ekip.
Muğdat’ın bitirici vuruşunda savunmanın zincirleme hatası dikkat çekiciydi.İyi takım, büyük takım olmak; kriz anlarında sakin kalıp inisiyatifi ele almak demek. Trabzonspor eksiklerine ve geriye düşmesine karşın oyun planına sadık kaldı. Bunu da rakibine kabul ettirerek ağırlığını koymaya başladı. Sivasspor maçında yumuşak karnı orta alanı idi. Dün akşam Baker ve Flavio mükemmel bir uyum içinde idi. Tabii takım savunması da çok önemli idi.
Ekuban ve Nwakaeme gibi iki hücumcunun geriye gelerek arkadaşlarına destek vermesi, aynı enerji ile üçüncü bölgeye geri dönmesi dikkat çekici bir
Nisan ayında çok farklı bir lig izleyeceğiz. Belki de sezonun kaderi bu süreçte belirlenecek. Her türlü sürprize hazır olalım. Favoriler kağıt üzerinde, realite ise sahada. Sıkıştırılmış fikstürde her takım ekstra üçer maç oynayacak. Pandemi, sakatlar, cezalılar derken; ideal kadrosuyla mücadele edecek ekip kalmadı adeta. Dolayısıyla parola; “en iyi kazanç, en az kayıp” olacak.
Trabzonspor dün Sivasspor deplasmanında fazlasıyla zorlandı. Oyunun ilk 15 dakikası Eddie Newton’lu kriz günlerini anımsatttı bana. Baskı karşısında sinen, bırakın hücum etmeyi rakip yarı alana geçemeyen bir Trabzonspor vardı sahada.
Çeyrek saatten sonra bordo-mavililer önce dengeyi sağladı, sonra pozisyon aramaya başladı. Evet, Djaniny’in eksikliği önemliydi. Önde baskı yapan, arkadaşlarına boş alan yaratan ve rakiple savaşan en önemli silahı yoktu. Üçüncü bölgedeki yeni kurgu, alışık olmadığı işlere zorladı doğal olarak. Sağ kanat hiç işlemedi. Ekuban forvet pozisyonuna geçerken, Hüseyin ve Yusuf bu koridoru etkili
Milli maçlar bitti, ligimize döndük. Hem de nasıl döndük!
Program anormal sıkışık. Üç günde bir maç oynanacak. Sinirler gerilecek, tansiyon yükselecek.
Dolayısıyla futbolun tüm paydaşlarının özenli ve dikkatli olması gereken bir dönem başlıyor.
Gündem, MHK’nin bu haftaki hakem atamaları oldu. Daha maçlar oynanmadan “polemik” başladı.
Halil Umut Meler son derbinin hakemi idi. Maçtan sonra Beşiktaş teknik direktörü neden kazanamadığını sorgulamak yerine, “Meler’i artık maçlarımızda görmek istemiyoruz” diyerek topu MHK’ye attı. Onlar da göğsünde yumuşatarak, geldiği yere iade etti.
Şimdi ne yapacaksın hocam? Bak; Meler’i yarın yine karşında göreceksin!
Gelelim diğerlerine; Fenerbahçe’nin Cüneyt Çakır ile arası hep limoni idi. Son olarak Galatasaray’ın Kadıköy’de kazandığı maçı yöneten Çakır, yine aynı statta Denizlispor ile oynayacağı kritik karşılaşmada görev yapacak.
Bu çocuklarla gurur duymayalım da kimi övelim? Avuçlarımız patlayıncaya dek alkışlamayalım da neye sevinelim?
İyi bakın hepsine. Bu takımda prim pazarlığı yok. Arkadaşlık, dostluk, sevgi ve milli ruh var. Teknik direktöre kafa tutmak yok, üst perdeden saygı var. Kabadayılık, kendini beğenmişlik yok, mütevazılık ve ölümüne mücadele var.
Evet göğsümüzü gere gere “İşte bizim milli takımımız bu” demenin keyfini çıkarmalıyız şimdi.
Ya bu harikayı yaratan bilge teknik direktör Şenol Güneş? Bu kadar yetenekli futbolcuyu biraraya toplamak ayrı bir meziyet, onları nakış gibi işlemek farklı bir deneyim gerektirir. Şenol hoca uzun yıllardır bu milli takımın başına gelmiş en güzel şeydir, bu öykünün kahramanıdır. Bir dönemler Güneş’in saç traşını ve giydiği takım elbiseyi “konu” edenler kaldıkları yerde duruyor ama, o yüzlerce kilometre ilerde hepsinden. Teşekkürler hocam.
Hollanda gibi grubun favorisi gösterilen bir rakibi yendikten sonra, Norveç karşısında da kazanarak neden ikide iki yapmayalım diye
Video Asistan Hakemliği uzmanlık işi. Sahada on numara hakemlik yapabilir, VAR masasına oturunca sınıfta kalabilirsin. Dolayısıyla en az hakem kadar önemli, belki daha büyük sorumluluk gerektiren bir görev alanı.
Sevgili Zekeriya Alp de bunun farkında olan bir MHK başkanı idi. Görevi bırakmadan önce çıkardığı talimat ile VAR hakemliği kadrosu kurdu. Başta yadırgansa da, o sezon yaş sınırına gelen Özgüç Türkalp, Türkiye’nin ilk ve tek VAR hakemi oldu.
Şimdilerde MHK Başkanı Serdar Tatlı kadroyu genişletme düşüncesinde.
Peki nasıl yapacak?.. Sanıyorum öncelikle Fırat Aydınus gibi yaş haddinden hakemliği bırakacak isimler üzerinde durulacak. Ama yetmez. O zaman Süper Lig kategorisinde bulunan, ancak az sayıda maç alabilen ve VAR’da başarılı performans gösteren hakemlere yönelecek.
Lakin burada da sıkıntı kaçınılmaz. Aydınus gibi hakemliği bitenler (eğer medya daha cazip şartlar sunmaz ise) bu teklifin üzerine atlar. Ancak profesyonel sözleşme imzalayıp, yattığı yerden en az 20 bin lira kazanan, “taş attım kolum mu yoruldu” zihniyetindeki
Ligimiz kurulduğu günden beri, bu denli uzun soluklu bir mücadeleye sahne olmamıştı sanırım. Pandemi nedeniyle küme düşmenin kaldırılması maç trafiğini artırdı. Sakatlıklar çoğaldı, yüze yakın oyuncu covid-19 illetine yakalandı. Kimi zaman kadrolar yetersiz kaldı, son zamanlarda da hemen her takımın derdi, tarlaya dönüşen sahalar oldu.
Bunları niçin yazıyorum? Bu kadar çok olumsuzluğun biraraya geldiği bir yarıştan istikrar beklemek ve kötü oyundan şikayet etmek, haksızlık gibi geliyor bana. Eleştirelim veya övelim. Ama, olağanüstü koşullardan geçtiğimizi unutmayalım. İkisinin de dozunu iyi ayarlamak lazım.
***
Doğrusu; beklentilerin epey ötesinde bir maç izledik dün akşam. Açık söylemek gerekirse ben keyif aldım. Oysa iki hocanın taktik savaşı, sahanın tadını kaçırabilirdi. Futbol adına pozitif pek çok şey vardı.
Hikmet Karaman’ın gelişiyle son üç haftada dokuz puan toplayan Ankaragücü, erken yediği golle sallansa da sürekli oyunun içinde kalmaya gayret etti. Karşılığını önce bir penaltı ile aldı.
Yarınki derbi Fenerbahçe cephesinde çok şeyi değiştirebilir. Seçildiği günü daha dün gibi anımsıyoruz ama, Ali Koç’un başkanlıktaki üçüncü sezonu. Ve takımı maçı kaybederse şampiyonluk yine başka bahara kalabilir.
Sarı-lacivertli kulüpte Aziz Yıldırım imparatorluğunu sona erdiren Koç, verdiği sözleri yerine getirememiş “başarısız” bir başkan olarak tarihteki yerini alır.
Kazanırsa mı? O zaman hesaplar karışır. Hiçbir şey güllük gülistanlık değil çünkü. Zirveye tutunmak bir yana, sezon sonunda yapılması olası tüm operasyonlar için beklemeye geçilir ki, başkanından teknik direktörüne, menajerinden transferlerine açılacak sorgu dosyası camiayı yorar.
Herkes biliyor, görüyor. Takım özgüvenini yitirmiş, iyi oynamıyor, bir organizasyon şeması yok, saha kenarından iyi yönetilemiyor, büyük umutlarla alınan oyuncular hayal kırıklığı yaşatıyor. Daha önemlisi, taraftar “şu maçı da kesin kazanırız” diyemiyor.
Ne anlama geliyor bu? Fenerbahçe güven
Gerçekler ile yüzleşme vakti geldi. Trabzonspor’u en zor günlerinde elinden tutup, “karanlıktan aydınlığa çıkma” görevini üstlenen Abdullah Avcı’nın çabasını kimse inkar edemez. Hatta öyle bir umut oldu ki bu diriliş, camia şampiyonluk söylemlerini konuşmaya başladı.
Trabzon’da herkes futbolu çok iyi bilir. Yedisinden yetmişine hocayı da, oyuncuyu da, futbolu da yerme hakkına sahiptir. Maç kaybedersen bir hafta hayata küser, kazanırsan dünya, düğün olur.
Eleştiri olmayacak mı? Elbette olacak. Abdullah Avcı’nın maç kadrosunu görünce, orta alanda sıkıntının yaşanabileceğini düşündüm. Abdülkadir Parmak ve Yunus Mallı’nın göstereceği direnç, oyunun kaderini etkileyebilecek riskler içeriyordu. Yunus’un ofansif yanını öne çıkarması halinde yük, Parmak’a kalacak, savunma ile üçüncü bölge arasındaki boşluk rakibe avantaj sağlayabilecekti.
O zaman iki kanat hücumcusu Ekuban ile Nwakaeme’nin geriye yardıma gelmesi söz konusu olacak, bu da