Video Asistan Hakemliği uzmanlık işi. Sahada on numara hakemlik yapabilir, VAR masasına oturunca sınıfta kalabilirsin. Dolayısıyla en az hakem kadar önemli, belki daha büyük sorumluluk gerektiren bir görev alanı.
Sevgili Zekeriya Alp de bunun farkında olan bir MHK başkanı idi. Görevi bırakmadan önce çıkardığı talimat ile VAR hakemliği kadrosu kurdu. Başta yadırgansa da, o sezon yaş sınırına gelen Özgüç Türkalp, Türkiye’nin ilk ve tek VAR hakemi oldu.
Şimdilerde MHK Başkanı Serdar Tatlı kadroyu genişletme düşüncesinde.
Peki nasıl yapacak?.. Sanıyorum öncelikle Fırat Aydınus gibi yaş haddinden hakemliği bırakacak isimler üzerinde durulacak. Ama yetmez. O zaman Süper Lig kategorisinde bulunan, ancak az sayıda maç alabilen ve VAR’da başarılı performans gösteren hakemlere yönelecek.
Lakin burada da sıkıntı kaçınılmaz. Aydınus gibi hakemliği bitenler (eğer medya daha cazip şartlar sunmaz ise) bu teklifin üzerine atlar. Ancak profesyonel sözleşme imzalayıp, yattığı yerden en az 20 bin lira kazanan, “taş attım kolum mu yoruldu” zihniyetindeki isimlere zül gelir VAR kadrosuna geçmek.
Niye? Çünkü gelirleri yarı yarıya azalacak. Üstelik sorumlulukları artacak.
Hevesli değiller!
Antalya’da hafta içinde yapılan seminerde hakemlerin oda muhabbetlerinin ana konusu bu oldu. MHK’nin VAR kadrosu oluştururken izleyeceği yöntem, çoğunu tedirgin etmiş. “Ya VAR olursam” kaygısı taşıyan onlarca isim biliyorum.
Oysa hem Süper Lig ekibinde yer alıp, hem VAR veya AVAR’da görev yapıp çift maaşlı bürokratlar gibi safa sürmek gibisi var mı?
Merkez Hakem Kurulu’nun seneye de devam etmesi durumunda en fazla on kişilik bir VAR kadrosu oluşturabileceğini düşünüyorum. Bir o kadar da AVAR bulabilir. Kalanı yine faaller arasından takviye edilir. Kadronun genişlemesi zamana bağlı. İsteğe bırakırsanız, proje baştan çöker.
Bunun için Süper Ligde halen 47 olan yaş sınırının 45’e düşürülmesi ve alternatiflerin artırılması fikri olduğunu biliyorum. TFF Başkanı Nihat Özdemir bu teze sıcak bakıyor ve yeni sezon öncesi yönetimde değerlendirecek.
Başta da söyledim. Video Asistan Hakemliği günümüzde küçümsenecek bir görev değil. Avrupa’da da çok eleştiri alıyor. Dolayısıyla bir uzmanlık alanı. Ve işinin ehli isimler gerekli. Bugün burun kıvıranlar, yarın ayazda kalabilir!
Koç; “Sıradaki gelsin...”
Ali Koç’un üç yıllık başkanlığı döneminde Fenerbahçe’de 5 teknik direktör değişti. Son olarak büyük umutlar ve vaadler ile takımın başına getirilen Erol Bulut’un bileti kesildi. Kesildi diyorum, çünkü karar çok önceden verilmiş, Beşiktaş maçının sonucu beklenmişti.
Ozan Tufan’ın puan getiren golü Koç ve kurmaylarının “istifa” beklentilerini boşa çıkarsa da, Bulut’un defterine “artık güven vermiyor” notu düşülmüştü.
Üstelik, bırakın Beşiktaş ve Galatasaray’ı yakalamak, sezonu Trabzonspor’un gerisinde tamamlamak camiaya izah edilemezdi.
Daha on hafta var, Emre Belözoğlu “aşısı” çok şeyi değiştirebilir. Futbol her sürprize açık. Artık “Emre hoca” diyelim, zaten işin içinde, perde arkasında ve hatta Bulut’un önünde bir isimdi.
Fenerbahçe’ye kalan bölümde verebileceği en büyük katkı, motivasyon ve futbolcu kişiliğinden gelen agresifliğini sahaya yansıtması olabilir. Bunlar skora dönüşebilir mi? Neden olmasın?
Koç görev değişikliğini yaparken, Belözoğlu’na “Bu kadroyu sen kurdun, al sezonu kurtar” demedi ise; Bulut’un suçu, teknik yetersizliği ve büyük takım sorumluluğunu üstlenemeyecek kadar deneyimsizliği olarak algılanır ki; bu da genç çalıştırıcıya yapılan büyük haksızlıktır.
Daha vahimi, Koç ve yönetiminin kendi beceriksizliklerini örtme girişimidir. Seçildiği ilk günden itibaren tüm tercihleri o yapmadı mı? İdari yapılanmadan, transferlere, hoca seçiminden maddi konulara, son sözü kim söyledi? Elbette Ali Koç...
Türk futbolunda tedavisi güç bir hastalık var. Sportif başarısızlıkta teknik direktör suçludur, oyuncu suçludur, hakem suçludur, rakipler suçludur, medya suçludur. Liste uzar gider, sıra bir türlü başkan ve yönetimine gelmez.
Üç sezon az bir süre değil. Değişim için de, dönüşüm için de, yeniden yapılanma için de yeterli zaman vardı.
O günlere dönüp bakın. Ne kadar yol almış ve kalıcı hangi faydaları sağlamış Fenerbahçe?..
Yeni sezon öncesi Koç şöyle mi diyecek; “Evet beyler, sıradaki gelsin...”
Süper Ligi çöpe mi atalım?
A Milli Takımımız 2022 Dünya Kupası grup elemelerine harika bir başlangıç yaptı.
Hollanda karşısında tarihi bir galibiyet alan ay-yıldızlı ekipte dikkatinizi ne çekti diye sorsam?
Maçın kahramanı Burak Yılmaz’ın üç golü mü? Kalesinde giderek büyüyen Uğurcan’ın kurtardığı penaltı mı? Yoksa Hakan Çalhanoğlu’nun müthiş füzesi mi?..
Hiç biri değil. Teknik Direktör Şenol Güneş’in açıkladığı aday kadroya bakmışsınızdır. Çok alternatifli bir oyuncu grubu var.
Ya Hollanda maçının ilk on biri? Uğurcan ve Ozan Tufan hariç, dokuz futbolcumuz yurt dışında top koşturan isimlerden belirlendi.
Gurur duymalıyız değil mi? Elbette. Bunların bir bölümü Türkiye’de dikkat çekip Avrupa’ya gitmiş, bazıları doğup büyüdükleri ülkelerin futbol kültürünü almış isimler. Dolayısıyla teknik direktör tercihlerinde öncelikli olmaları doğal.
Sadece kalemiz “yerli ve milli.” Güneş’in davet ettiği futbolcuların dördü de Süper Ligde oynuyor.
Bunu niçin yazıyorum? Ay-yıldızlı forma kimsenin tapulu malı değil. Ama şunu unutmayalım. Türkiye futbol fakiri bir ülke. Geçmişe oranla daha çok ihracat yapsak da, kulüplerin talebi doğrultusunda belirlenen yabancı oyuncu politikalarımız, genç yeteneklerin önünü kesiyor, takımlarında şans bulmalarını engelliyor.
Avrupa bizim için verimli bir maden olabilir. Tepe tepe kullanalım. Ancak 83 milyonluk coğrafyada milli takım düzeyine gelebilecek yüzlerce oyuncu bulup, yetiştirmemiz gerek.
Bu da yatırım, eğitim, doğru planlama ve sabırla ilgili bir süreç. Futbol Federasyonlarının kulüplerden gelen her isteğe evet demek yerine alt yapılara önem vermesi, günü değil, yarınlarımızı kurtarır.