Cemal Ersen

Cemal Ersen

cersen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ligimiz kurulduğu günden beri, bu denli uzun soluklu bir mücadeleye sahne olmamıştı sanırım. Pandemi nedeniyle küme düşmenin kaldırılması maç trafiğini artırdı. Sakatlıklar çoğaldı, yüze yakın oyuncu covid-19 illetine yakalandı. Kimi zaman kadrolar yetersiz kaldı, son zamanlarda da hemen her takımın derdi, tarlaya dönüşen sahalar oldu.
Bunları niçin yazıyorum? Bu kadar çok olumsuzluğun biraraya geldiği bir yarıştan istikrar beklemek ve kötü oyundan şikayet etmek, haksızlık gibi geliyor bana. Eleştirelim veya övelim. Ama, olağanüstü koşullardan geçtiğimizi unutmayalım. İkisinin de dozunu iyi ayarlamak lazım.
***
Doğrusu; beklentilerin epey ötesinde bir maç izledik dün akşam. Açık söylemek gerekirse ben keyif aldım. Oysa iki hocanın taktik savaşı, sahanın tadını kaçırabilirdi. Futbol adına pozitif pek çok şey vardı.
Hikmet Karaman’ın gelişiyle son üç haftada dokuz puan toplayan Ankaragücü, erken yediği golle sallansa da sürekli oyunun içinde kalmaya gayret etti. Karşılığını önce bir penaltı ile aldı. Fazlası da olabilirdi. İlk yarının uzatma dakikalarında Lobjanidze, hemen ardından Endri’nin sert vuruşlarında kaptan Uğurcan kalesinde mucizeler yaratmasa, Karaman’ın öğrencileri soyunma odasına daha umutlu gidebilir, bu da ayrı bir motivasyon sağlayabilirdi.
Lakin öyle bir ikilisi vardı ki Trabzonspor’un, tutabilene aşk olsun. Uzun zamandır sessiz kalan Ekuban ve Djaniny’den söz ediyorum elbette. İlk bölümde ekstra işler yaptılar. Sonra hız kesseler de, başkent ekibinin planlarının bozulması onların performansı ile bağlantılıydı.
Skora eşitlik geldikten sonra yine aynı ikili sahneye çıktı ve deyim yerindeyse Ankaragücü’nün hevesini kırdı. Üçüncü golde savunmada yaptığı büyük hatanın faturasını Djaniny mükemmel bir “kısa filmle” kesti.
Hani sık sık “maçın kırılma anı” cümlesini kurarız ya. Aslında tek bir kurtarış veya gol de böyle. İlk yarının son anlarında şu şansı kullanamayan Ankaragücü, 54. dakikada yine Uğurcan’a takılmasa, inanın bu hikaye hikayesi farklı yazılabilirdi. Bu kez Atilla’ya “dur” dedi başarılı file bekçisi. Sonrasında defalarca sihirli dokunuşları vardı.
İki farktan sonra yitireceği ne olabilir bir takımın? Ankaragücü, teslim bayrağını çekmeden tüm yapabileceklerini sınamaya başladı. Trabzonspor’un garip biçimde vites küçültmesi de cesaretlendirdi sarı-lacivertli ekibi. Yoksa bu kadar hücum denemesine izin verip geriye yaslanmak nasıl açıklanabilirdi ki?..
Ceza alanı içinde sık sık karmaşaya neden olan mücadele skoru koruma içgüdüsüne bağlı değilse, böyle panik yapmak yakışmadı doğrusu.
Tablo Abdullah hocayı da tedirgin etti tabii. Yaptığı oyuncu değişiklikleri takımının direncini ayakta tutmak adına olsa da, topu üçüncü bölgeye taşıyamazsanız, sıkıntı kaçınılmaz olur. Karadeniz ekibi ikinci yarıda attığı final golü dahil, sadece üç defa bunu zorlayabildi. Kişisel fikrim bu sezonun en kötü görüntüsünü veren Nwakaeme ilk kenara alınan olmalıydı.
Nitekim özellikle son 20 dakikada yaşadığı ruh hali Trabzonspor’un oyun disiplininden tamamen uzaklaştığı anlamına geliyordu. İlk bölümde bu kadar fazla pas yapan ve inisiyatifi elinde bulunduran Avcı’nın takımı, kriz dönemlerinde çözüm üretmekten uzaktı.
Oyunu skordan ayrı tutuyorum. Ligin kalan bölümünde yeni sezonun planlamasını yaparken, hocanın üzerine kafa yoracağı çok şey var. Takımının da ondan öğreneceği elbette. Ancak bu iletişimi yakalamış olmak çok değerli.
Realiteye gelince. Yarıştığı rakiplerinin puan kaybettiği haftayı kayıpsız geçmek, Trabzonspor’a daha yukarıları düşleme hakkını veriyor. Sezon başında yaşanan olumsuzluklara bakınca, bugün gelinen noktayı hatalarıyla sevaplarıyla takdir etmek görevimiz.