Yıllardır Türkiye Futbol Federasyonu genel kurullarını takip ederim.
İçeriği ne olursa olsun, toplantılar delegelerce angarya görülür.
Futbolun temel sorunlarını konuşanların sayısı bir elin parmakları geçmez.
Eller demişken, en hayati kararlarda bile o eller bilinçsizce kalkar iner.
Haa bir de paketlenmiş hediyeler alınır ve mahalle ahalisi dağılır.
Çarşamba günü yapılan olağan mali genel kurul farklı mı idi?
Fark bu kez federasyonun değil, kulüplerin iyi örgütlenmesinden kaynaklandı.
Türkiye’de sezon başlamadan önce 4 şampiyon adayı vardır.
Lig tarihi de böyle söyler. Bursaspor ve Başakşehirspor dışında kuralı bozan çıkmadı.
Şimdi dört büyüklere bakıyorum. Trabzonspor dışında hepsi sancılı. Para yok, finansal kriterler yakalarına yapışmış ve maliyetli kadroları daraltma çabası içindeler.
Öte yandan şampiyonluk iddiasını sürdürebilmek için de güçlü bir takıma sahip olmak zorundalar.
Bu noktada Trabzonspor’u ezeli rakiplerinden önde görüyorum. Şu ana dek geçen yılki oyuncu grubundan “ahh niye gitti” diyebileceği kim var?
Tam tersi, yine nokta transferleri ile dikkat çeken takımlardan biri.
Hamsik, İsmail Köybaşı, Koita, Gervinho ve Peres’i yarın koy takıma, oynasınlar.
Merkez Hakem Kurulu Başkanı Serdar Tatlı değer verdiğim bir arkadaşımdır.
Doğru yaptığını alkışlar, yanlış gördüğümü söylerim.
MHK talimatında son yapılan düzenlemeleri eksik ama yerinde buluyorum. Eleştirim, izlenen yöntem.
Ve soruyorum;
- Kurul üyeleri, değişiklikleri TFF sitesinden mi öğrendi?
- Böylesi radikal kararlar alınırken kimlerin görüşlerine başvuruldu?
- “Tek adamlık” tehlikeli bir yönetim biçimidir. İnsanı hataya sevk eder, egolarını şişirir. Paylaşımcı olmaya devam edecek misiniz?
Demokratik ülkelerde sivil toplum kuruluşları ve meslek örgütleri çok önemlidir. Dayanışma ve hak arama adına ciddi ağırlıkları vardır.
Futbolda da öyle. Örneğin Türkiye. Aklıma ilk gelenleri sayayım; Kulüpler Birliği Vakfı, Futbol Antrenörleri Derneği, Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği, Profesyonel Futbolcular Derneği...
Peki gerçek anlamda işlevlerini yerine getirebiliyor mu bu kuruluşlar?
Herhangi bir yaptırım güçleri var mı? Masaya yumruk vurduklarında ses getirebiliyorlar mı?
Üyelerini maddi- manevi koruyup, haklarını savunabiliyorlar mı?
Sistemin sağlıklı işlemesi adına proje üretip sektörün gelişimine katkı verebiliyorlar mı?
Kimse kusura bakmasın. Yukarıda adını saydığım birlik ve dernekler yıllardır havanda su dövüyor. Kendi alanlarında iyi niyetle çaba gösterenler elbette vardır ama, gerçek bir dayanışma sergileyebildiklerini düşünmüyorum.
Çok geriye gitmeyin. 2020 Avrupa Şampiyonası grup elemelerinde Cüneyt Çakır’ın yönettiği bir Slovenya- Avusturya maçı vardı.
Çakır o maçtaki performansı ile büyük tepki toplamış ve eleştiri almıştı. Eğriye eğri, FİFA kokartlı hakemimiz belki de kariyerinin en düşük kalibreli düdüklerini çalmıştı.
İşin kötüsü Slovenyalı UEFA Başkanı Aleksander Caferin’i de çileden çıkarmıştı. Kulislerde Caferin’in deneyimli hakemimizin üzerine çizik attığı bile konuşulmuştu.
Peki dünyanın en iyi beşi arasında gösterilen bir hakem tek kalemde silinebilir mi?
Adınız UEFA başkanı da olsa hayır!
Sonra ne oldu? Çakır, şampiyonlar ve Avrupa liginde kapasitesinin çok altındaki maçlara gönderilerek adeta cezalandırıldı.
Öncelikle şunu belirteyim; Fenerbahçe kongresine 24 saat kala futbol gündemine damgasını vuran Aziz Yıldırım, her ne kadar “bir daha aday olmayacağım” dese de üç yıl önceki yenilginin rövanşını mutlaka almak isteyecektir.
Basın toplantısında kullandığı dil ve üslup camiayı ikiye böldü. Yıldırım’ı eleştirenler de oldu, Ali Koç’un başarısızlığı üzerinden yaptığı eleştirileri destekleyenler de...
Eski başkan doğaçlama konuştuğu bölümlerde niyetini de belli etti aslında. Hani derler ya “baklayı ağızından çıkardı” diye. Evet çıkardı. Zaman zaman tehditkar sözlerle, bazen de açık biçimde Ali Koç’a olan öfkesini ve kızgınlığını dile getirdi.
“Ayağını denk al, buradayım ve Demokles’in kılıcı gibi başının üzerinde duracağım” mesajını verdi.
Daha açıkçası; “üzerime gelmeyin, sizi o yönetimden indiririm” dedi.
Peki neden üç yıl susup kongre arefesinde patladı Aziz Yıldırım? Koç ve yöneticilerinin onun dönemine dair suçlamaları
Geçen yıl bu dönemlerde dolar kuru 6.75, euro ise 7.80 TL idi.
Bugün Amerikan para birimi 8.6, Avrupa 10.5 lira. Ortalama yüzde 25 civarında bir artış söz konusu.
Futbol cephesinden bakarsak, yabancı oyuncu cenneti Türkiye’de kulüpler için tam bir facia bu değişim.
Örneğin, geçen yıl 1 milyon euro karşılığı 8.6 milyon lira ödediğiniz bir oyuncuya bu sezon 10.5 milyon lira vermek zorundasınız. Söylemesi 2 milyonluk bir fark.
Genel tabloya baktığımızda, sadece kurdaki artış nedeniyle kulüplerimizin gelir kaybı yüz milyonlarca lira.
Pandemi nedeniyle tribün ve maç gelirleri sıfırlandı. Yayıncı kuruluş sürekli mızıkçılık yapıp, indirim istiyor. Lisanslı ürün satışlarında düşüş var.
Peki nereden gelecek bu değirmenin suyu? Nasıl dönecek çarklar?
Trabzonspor transferin iddialı kulüplerinden biri. Aynı zamanda sezonun şampiyonluk adaylarından elbette.
Belli ki teknik direktör Abdullah Avcı dersini çok önceden çalışmaya başlamış. Onun istekleri ve belirlediği isimler önemli.
Şu ana kadar üç transfer netleşti. Marak Hamsik, Buruno Peres ve Gervinho imzaları attı. Bir forvet ve sol kanat oyuncusu daha istiyor Abdullah hoca.
Uğurcan’ın gitmesine kesin gözüyle bakıldığı için kale için de takviye düşünülüyor. Bence eldekiler yeterli. Erce, Arda ve Kağan hazır kıta bekliyorlar.
Sahi, Uğurcan nasıl geldi bu noktaya? En zor dönemde eldivenini giydi ve şimdi en az 20 milyon euro kazandırarak gidecek. O halde görev sırası bekleyenlere de şans tanıyın. Emin olun utandırmayacaklardır Trabzonspor’u.
Transferde bir deyim vardır; “nokta atışı” diye. Ahmet Ağaoğlu sütten ağzı yanıp yoğurdu üfleyerek yiyen bir yönetici. İki sezondur asgari yanılma payı ile transfer yapıyor. Boşa para harcamak bir yana, kulübe değer katacak oyuncuların peşinde.
Lakin üç transfere bakıyorum; son durakları