Yıllardır Türkiye Futbol Federasyonu genel kurullarını takip ederim.
İçeriği ne olursa olsun, toplantılar delegelerce angarya görülür.
Futbolun temel sorunlarını konuşanların sayısı bir elin parmakları geçmez.
Eller demişken, en hayati kararlarda bile o eller bilinçsizce kalkar iner.
Haa bir de paketlenmiş hediyeler alınır ve mahalle ahalisi dağılır.
Çarşamba günü yapılan olağan mali genel kurul farklı mı idi?
Fark bu kez federasyonun değil, kulüplerin iyi örgütlenmesinden kaynaklandı.
Yapılan işi “hukuk devrimi” olarak niteleyenler var. Federasyon ile kulüpler arasında sabaha kadar süren pazarlıklar sonucunda Tahkim, Disiplin ve Uyuşmazlık Çözüm Kurulları’nın atama yerine genel kurul “iradesi” ile görevlendirilmesini içeren önerge kabul edildi.
Öncelikle söyleyeyim; iki taraf açısından da büyük emek sarf edildi. Yıllar önce sadece çok adaylı başkanlık seçimlerinde sabahlandığını biliyorum. Bu kez futbolun çıkarları ve adalet kavramları masada idi.
Bu arada bir detayı da atlamayayım. Söz konusu statü değişikliği için 3’te 2 çoğunluk gerekiyordu. Var mı idi?
Divan başkanına göre evet. Benim gözlemim sağlıklı sayım yapılmadı. Kanıt mı? Kimde var ki?
Bu tarz radikal kararlarda, gerekirse yarım saat sayım yapılır. Ama bence, kulüpler geçen senenin rövanşını aldı.
O genel kurulda da söz konusu statü değişikliği gündeme gelmiş ve dönemin divan başkanı salonu süzüp “çoğunluk yoktur” diyerek önergeyi rafa kaldırmıştı!
Adalet sağlanır mı?
Adı üzerinde seçim. Çoktan tercih etmek, alternatifleri değerlendirmek. Atanmıştan farkı olmalı.
Bu konuya uzun zamandır kafa yormuş, mesai vermiş insanlarla konuştum.
Genel kurulun ana gündemi olmasına karşın sadece Galatasaray başkanvekili Rezan Epözdemir kürsüye çıktı, önergenin detaylarından söz etti ve “neden” kabul edilmesi gereğini anlattı.
Futbol kamuoyu teknik bilgiye sahip değil. Ama bir gerçek var; statü değişikliği “atama” yönteminden çok daha sağlıklı ve adaletli olacak.
Hukuk kurullarında yer alan üyeleri belirleyecek bir “tespit komisyonu” oluşturup işinin ehli insanları arayacak. Her kurul için belirli sayıda aday belirleyip genel kurula sunacak.
Endişem vardı, yanıtını aldım; “Genel kurulun onayına sunulacak hukukçuların geçmişte kulüplerle, futbolcularla, teknik direktörlerle organik bağının ortaya çıkması halinde ne yapılacak?”
Başvuru tarihi itibarıyla bu paydaşlarla her türlü ilişkinin kesilmiş olması şartı olacak. Noter onaylı.
Yetki devirleri!
Uzatmayayım; sözde özerk federasyon, yasanın verdiği kazanımlarını yavaş yavaş yitiriyor.
Yayın konusu ayrı sıkıntılı. Süper lig A.Ş.’nin kurulmasına yeşil ışık yakmak, yetki devri demektir. Yarın MHK’ye de talip olurlarsa şaşırmayın.
Daha ileri gidersek çatı kuruluşun adı TFF olmaktan çıkabilir.
Evet, kulüpler futbolun lokomotifi, malın sahibi. Ancak fazla yetki, kurumları ve kişileri bozar. Güç zehirlenmesi yaşanmasın.
Kaş yapayım derken göz çıkarmıyoruzdur umarım!
Kader midir?
Otelde insan yakmanın, ormanları içindeki canlılarla diri diri kavurmanın, doğayı katletmenin, suyun akışını değiştirmenin sıradan sayıldığı bir coğrafyada yaşamak!...
“Tatsız” yanıtlar aldım!
Gazetecilikte fikri takip önemlidir. Araya bayram tatili girdiği için Merkez Hakem Kurulu başkanı Serdar Tatlı ile iletişim kuramamıştık.
Sağ olsun sonrasında aradı. Pek çok soru yöneltmiştim. Gazetecilik etiği gereği konuştuklarımızın bir bölümü, o izin verinceye kadar bende kalacak.
Bir konu var ki herkes bilmeli. “Talimat değişikliği ile klasmanların bölünmesi neden aynı güne denk geldi?” demiştim.
Yanıtı futbolumuzdaki çürümenin göstergesi aslında. TFF başkanının da onayı ile, MHK üyelerinin son dakikada öğrendiği klasmanların belirlenmesinde en önemli etkenin, “dış faktörlerin” devre dışı bırakılması olduğunu öğrendim.
Gözlemimi söyleyeyim; klasmanların belirleneceği önceden duyulsa, dışarıya bilgi sızsa, kimin nereden torpil arayacağı kestirilemezdi. Vahim bir durum değil mi?
Bir hakem için; vekil, bakan, genel müdür, bir bürokrat niye devreye girer?
Hak yenmemiş midir, adaletsizlik olmamış mıdır, adam kayrılmamış mıdır? Üçünün de yanıtı evet.
Yoksa onlarca hakem ve gözlemci neden Tahkim Kurulu’nun kapısını çaldı?
Bu bir ekip işidir. Birbirinize güvenecek, inananacaksınız. Ama daha böyle bir MHK gelmedi!
Hakem camiası için söylüyorum; liyakat, deneyim, dayanışma, paylaşma sıfır.
Yarın farklı mı olacak? Elbette hayır. O yüzden hakemler üvey evlat statüsünde kalacak.