Çok geriye gitmeyin. 2020 Avrupa Şampiyonası grup elemelerinde Cüneyt Çakır’ın yönettiği bir Slovenya- Avusturya maçı vardı.
Çakır o maçtaki performansı ile büyük tepki toplamış ve eleştiri almıştı. Eğriye eğri, FİFA kokartlı hakemimiz belki de kariyerinin en düşük kalibreli düdüklerini çalmıştı.
İşin kötüsü Slovenyalı UEFA Başkanı Aleksander Caferin’i de çileden çıkarmıştı. Kulislerde Caferin’in deneyimli hakemimizin üzerine çizik attığı bile konuşulmuştu.
Peki dünyanın en iyi beşi arasında gösterilen bir hakem tek kalemde silinebilir mi?
Adınız UEFA başkanı da olsa hayır!
Sonra ne oldu? Çakır, şampiyonlar ve Avrupa liginde kapasitesinin çok altındaki maçlara gönderilerek adeta cezalandırıldı.
Yıldırılmaya çalışıldı
2020 Avrupa Şampiyonası finallerine ise, Caferin’in yüreği cız etse de “dünyanın en iyileri” kontenjanından davet edildi.
Bakın; bu seviyede bir hakem olmak kolay değil. Çakır bugünlere tırnağı ile kazıyarak geldi. Bir maçtaki kötü yönetiminden sonra pes edeceğini düşünenler yanıldı.
Ne yaptı FİFA kokartlı hakemimiz? Kendine yakışanı.
Avrupa Şampiyonası’nda şu ana kadar üç maçta görev aldı ve özellikle son Hırvatistan-İspanya mücadelesindeki performansı ile “ben bitmedim, buradayım, ayaktayım” mesajı verdi.
Eminim en çok Çakır’a diş bileyen Ceferin üzülmüştür bu başarılı yönetime...
Uzatmayalım. Avrupa Şampiyonası çeyrek final maçlarında Cüneyt Çakır’ın adı yok.
Geriye üç seçenek kalıyor. Ya yarı finallerden biri Çakır’a gidecek, ya final yönetecek, ya da turnuvayı kapatacak.
Açıkçası ikinci olasılık zor. Olursa dünyalar bizim olur. Kesin gözüyle bakılan yarı final de bizi mutlu eder.
Üçüncüsü?.. O zaman UEFA başkanının ne kadar kinci olduğu şeklindeki fikirlerimiz pekişir. Siyasetin çirkin zihniyeti sadece ülkemizde değil, dünya futbolunun her kademesinde var. Şaşırmam.
Bu turnuva, UEFA başkanı tarafından “kara listeye” alınan Cüneyt Çakır için bir prestij mücadelesi idi.
Yüzünün akıyla çıktı. Aksi takdirde, Çakır ve ekibinin 2022 Dünya Şampiyonası finallerine gitmesi hayal olurdu. Caferin de ellerini ovuştururdu!
Çakır bu aşamadan sonra bir maç daha alır mı, İstanbul’a geri döner mi kestirmek zor. Lakin, şu ana dek organizasyondaki görevlerini başarıyla tamamlamış ve kalitesini dosta- düşmana göstermiştir.
Göz bebeğimiz Çakır ve ekibinin bundan sonra tek hedefi var.
Katar’daki dünya kupasında kariyerlerine yakışır bir jübile yapmak.
İdare edilen!..
İyi idare edilen bir ülkede yoksulluk, kötü yönetilen bir ülkede zenginlik, utanılacak durumlardır.”
Konfüçyus
Terim’in yüzünü ‘Kara’ çıkarma!
Türk futbolunda zaman zaman ilginç portreler ile karşılaşıyoruz.
Bunlardan biri de Aytaç Kara. Altay’da başlayan profesyonel futbol yaşamına son olarak geldiği Galatasaray dahil, tam 7 değişik kulüp sığdırdı.
Sarı-kırmızılı ekibin teknik direktörü Fatih Terim’in ısrarla kadrosunda görmek istediği Kara, inişli çıkışlı performansı ile bekleneni veremedi. Formasını giydiği hiç bir takımla adı özdeşleşmedi. Üçer sezon oynadığı Eskişehirspor ve Trabzonspor’da vazgeçilmez olamadı.
Ardından Malatyaspor, Bursaspor derken, Kasımpaşaspor’a gelinceye kadar “vasat” bir futbolcu profili çizdi. Ama bu arada Terim’in radarından hiç çıkmadı.
Kasımpaşaspor’daki son iki sezonunda ise kalfalık sertifikasını aldı. Aytaç yıllardır takip ettiğim isimlerden biridir. Hırçın, mücadeleci ve inatçı karaktere sahiptir. Bu özellikleri Terim ile örtüşür.
Bakmayın bu kadar takım dolaştığına, henüz 28 yaşında. Aytaç’ın sonunda doğru adresi bulduğunu düşünüyorum. Giderek olgunlaşan ve hatalarından arınan Aytaç’ın Galatasaray’da “usta” olmaması için engel yok.
Hem yeni takımında, hem ara sıra uğradığı milli takım kamplarında onun adını sıkça duymak güzel olur.
Haydi Aytaç; Terim’in yüzünü “kara” çıkarma...
Helal olsun sana Taylan!
Sosyal medya cehalet ile yaratıcılık arasına sıkışmış bir mecra.
Doğru ve amacına uygun kullanıldığında, ses getiren sonuçlar alınabiliyor. Son örnek “Elmalı davası.”
Hukuk yoluyla üzeri kapatılmak istenen iğrençlik, yoğun bir toplumsal tepki ile karşılaşınca kulağının üzerine yatan “herkes” sorumluluklarını hatırladı.
Ya olumsuz yanı? Galatasaray’ın genç oyuncusu Taylan Antalyalı, LGBT’ye destek veren ve “onurla destekliyorum” yazılı tişörtle görüntü verince ortalık karıştı. Küfür-kafir gırla gitti. Adeta bir linç kampanyası.
Sana ne kardeşim insanların dünya görüşünden, dininden, mezhebinden, inancından, tercihlerinden? Sen hangi sıfatla, kimler adına bunları sorguluyorsun? Sen yıllardır ülkede kangren haline gelen kadın cinayetlerine, tecavüzlere, çocuk istismarlarına tek kelime ettin mi?
Taylan’ın yerinde olsam hepsiyle yargı önünde hesaplaşırım. Ödesinler bakalım 3-5 bin lira tazminat, bir daha trollük yapabiliyor, insanların özel yaşamlarına müdahale edebiliyorlar mı?
Bu arada Galatasaray yönetimini de tebrik ederim. Çirkin saldırılar karşısında müthiş bir duruş sergilediler. Genç oyuncuyu sahipsiz bırakmadılar, yanında durdular.
Son olarak; kimseden korkma, helal olsun genç kardeşim Taylan!
Emeğine sağlık Babaki!
Gerçek haberciliğin rafa kalktığı bir süreçten geçiyoruz. Araştırmak, takip etmek, bilgiyi birden fazla kaynaktan doğrulatmak, gazeteciliğin temel öğretilerindendir.
Milliyet spor servisi, kurulduğu günden bu yana aynı ilkelerle bayrağı elden ele devrederek bugünlere ulaştı.
Bu servis sadece sahadaki muhabirleriyle değil, bizim tabirle mutfaktaki emekçileriyle de yemeği tatlandırmaya devam ediyor.
Son örnek editörlerimizden, bizim takımın stoperi Mustafa Anıklı’nın gündeme getirdiği ve büyük ilgi çeken “Sahteci hakeme, dublör atlet” haberi.
Trabzon’da bölgesel bir hakem fiziksel testlerde kendi yerine atlet bir arkadaşını koşturmak isterken, ihbar üzerine suç üstü yapılır. Tutanak tutulur itiraflar alınır ve Disiplin Kurulu’nca 6 ay cezaya çarptırılır. Mustafa belgesiyle, tanıklarıyla, fotoğrafı ile gündeme getirdi.
Olay basit gibi görünse de ülkemizin röntgeni çekildiğinde, iliklerimize kadar işleyen sahteciliğin ve kokuşmuşluğun basit gibi görünen bir yansıması.
Eline, emeğine sağlık “Babaki...”