Geçen yıl bu dönemlerde dolar kuru 6.75, euro ise 7.80 TL idi.
Bugün Amerikan para birimi 8.6, Avrupa 10.5 lira. Ortalama yüzde 25 civarında bir artış söz konusu.
Futbol cephesinden bakarsak, yabancı oyuncu cenneti Türkiye’de kulüpler için tam bir facia bu değişim.
Örneğin, geçen yıl 1 milyon euro karşılığı 8.6 milyon lira ödediğiniz bir oyuncuya bu sezon 10.5 milyon lira vermek zorundasınız. Söylemesi 2 milyonluk bir fark.
Genel tabloya baktığımızda, sadece kurdaki artış nedeniyle kulüplerimizin gelir kaybı yüz milyonlarca lira.
Pandemi nedeniyle tribün ve maç gelirleri sıfırlandı. Yayıncı kuruluş sürekli mızıkçılık yapıp, indirim istiyor. Lisanslı ürün satışlarında düşüş var.
Peki nereden gelecek bu değirmenin suyu? Nasıl dönecek çarklar?
Borçları yapılandırmak, vergi ve primleri öteletmek çözüm mü? Günü kurtarmaktan başka neye yarar?
Ekonomik koşulların giderek zorlaştığı ülkemizde, yabancı futbolcular üzerinden dışarıya sürekli döviz akıtmak; iflas noktasına gelmiş kulüplerimizin kapısına yakında kilit vurmak demektir.
Avrupa’nın orta ölçekli liglerinde birkaç yüz bin euroya talim eden oyunculara milyonlarca euro ödeyip, vergilerini de üstlenirseniz sonunuz malum.
Efendim yabancıya sınırlama getirirseniz yerli oyuncuların maliyeti ikiye katlanırmış. Katlansın.
Yabancı serbestti de temsilcilerimiz Avrupa’da final mi gördü? Yıllardır ne başarıları var?
Menajerleri zengin etmek dışında, hangi katma değeri üretti kulüplerimiz?
Harcama limitleri boşuna konmuyor. Hiç değilse altyapıya önem verir, üç-beş yıl kemer sıkar ve bir çıkış yolu bulmaya çalışırsınız.
Aksi takdirde sonu uçurum bu yolun!
Reklamlarda daha iyisiniz!
Avrupa Şampiyonası’nda hayal kırıklığı yaşatan A Milli Takımımız’dan, tüm Türk ulusu gibi reklam veren şirketler de çok umutluydu.
Günlerdir televizyon ekranlarında izliyoruz. Ay-yıldızlı futbolcuların neredeyse yarısı farklı ürünlerin reklamlarında boy gösteriyor.
Yıldız oyuncularımız adeta kapanın elinde kalmış. Kazandıkları parada gözümüz yok. Yaradan daha fazlasını versin.
Gönül isterdi ki, milli takımda da aynı performansı göstersinler. Onların birincil görevi sahada futbol oynamak. Sonrası kendi tercihleri.
Üzerinizdeki al kırmızı formanın değerini bilin çocuklar.
Bu sefer beceremediniz ama, Dünya Kupası’nda görmek isteriz oyunculuğunuzu...
Herkes işini yaparsa...
Avrupa Futbol Şampiyonası beklenen düzeyde ve kalitede olmasa da, gruplar sonrası heyecanın artacağını düşünüyorum.
Şu ana kadar oynanan maçlarda dikkatimi çeken konu, çok az sayıda kırmızı ve sarı kart gösterilmiş olması... VAR müdahalelerinin kısa sürede sonuçlandırılması. Hakemlerin en alt düzeyde konuşulması.
Peki neden? Çünkü sahadaki oyuncuların tamamına yakını işini yapmayı düşünüyor. Özellikle üç maçlık grup aşamasında bir kırmızı kartın kendilerine ve temsil ettikleri formaya verecekleri zararı biliyor.
Bu turnuvada kart görmek, güçsüz ve zayıf takım oyuncularının işi...
Seyirciye hazır olun
Farklı kanallardan aşı tedarikinin artması üzerine, sağlık çalışanlarının büyük fedakârlığı ile Kovid-19’dan kurtulmak için hızla yol almaya başladık.
Bu sevindirici tablonun olumlu yansımaları elbette olacaktır. Örneğin yeni sezona “kısıtlı” sayıda da olsa seyirci ile başlamak gibi...
Futbol Federasyonu’nun gelişmeleri takip ettiği ve ağustos ayı başında Sağlık Bakanlığı ile yapılacak istişareden sonra olumlu yönde karar vereceğini öğrendim. Ama maskesiz değil.
Umarım aşılama sürece aynı tempoda devam eder ve tribünler en kısa sürede eski coşkusuna geri döner.
Şenol hoca üzerinden vurmayın!
Dünya Kupası elemelerinde Hollanda’yı devirdikten, Norveç’i hizaya soktuktan sonra nasıl da kabarmıştı göğsümüz...
Letonya maçının skoru ise bugünleri işaret eden tehlike sinyali idi, anlayamadık.
Sonra ne oldu? Avrupa Şampiyonası’nda İtalya ve Galler’den iki tokat yiyip kendimize geldik. Bugün dua ediyoruz, İsviçre’yi yenelim de zevahir kurtulsun diye.
Övgüyü de, yergiyi de abartan bir milletiz. Çünkü istikrarın ne olduğunu kavrayamamış bir toplumuz.
Sadece futbolda değil, yaşamın her alanında temeli sağlam atılmış istikrarlı politikalara ihtiyacımız var. Bu sağlanamayınca da günlük başarılara sevinip, malumun ilanına hüzünleniyoruz. Ve çok kolay insan harcamayı seviyoruz.
A Milli Takım bu turnuvada başarısız oldu. Kabul... Ama aynı takım şampiyonaya katılma hakkı elde ettiğinde Şenol Güneş’i filozof, oyuncu grubunu kahraman eden de bizlerdik.
Herkes fikrini söyleyebilir, saygı duyulur. Lakin, eksikleri doğru tespit edip yol göstermek farklı bir yaklaşım, iki maç sonunda ekibin tamamını tu-kaka ilan etmek başka bir niyet.
Günah keçisi arıyorsanız, Şenol Hoca üstlendi zaten başarısızlığın faturasını.
Yok, istifa edip gitmesini istiyorsanız, orada durun bir dakika!
İnsaflı olalım!
Öncelikle; hemfikiriz değil mi? Genç ve yetenekli bir jenerasyon yakaladık. Her biri pırıl pırıl çocuklar. Bu takımın en az beş yıl yükünü taşıyacaklar. Gelişecekler, deneyim kazanacak, hatalarından ders çıkaracak ve inanıyorum başarılı olacaklar.
Yerli hocaya burun kıvıranlara sözüm; Şenol Güneş bu ülkenin yetiştirdiği en değerli üç beş teknik direktörden biridir. Kariyeri ve başarıları tescillidir.
Bugüne kadar ağızından, “Ben ders almam, veririm” gibi kibir dolu bir cümle işittiniz mi? Aksine oyuncularını sahiplenen, özeleştiri yapabilen, mütevazılığından taviz vermeyen, egolarından arınmış bir kişiliktir kendisi.
Bu turnuvada elbette yanlışlarını görmüş ve değerlendirmesini yapacaktır. Örneğin; aynı takımın kısa sürede nasıl silik bir kişiliğe büründüğünü, neden gol sorunu yaşadığını, kadro tercihlerindeki hatalarını, oyun planlarını sorgulayacaktır Şenol Hoca...
Çok değil iki ay sonra 2022 Dünya Kupası serüvenimiz kaldığı yerden devam edecek.
Aynı teknik direktör ve aynı oyuncularla... Grupta önemli bir avantajımız ve bizi Katar’a taşıyacak potansiyelimiz var.
“Bizim çocuklar”ı daha fazla yıpratmayalım...