Tercihiniz oyuna Janko gibi bir pivot santrforla başlamak ise, kanatları etkili kullanmalı, yüksek toplarla onu beslemelisiniz. Kimler yapacak bu işi? Sağda Yasin ve geriden gelen Zeki, solda Olcan ile Emerson. Ya da Janko’nun indireceği topları takip edip, rakip savunmayı dengesiz yakalamaya çalışacaksınız. Lakin bu yeni oyun sistemine hayli yabancı kaldı Trabzonspor. Diyeceksiniz ki Karadeniz ekibinin belirli isimlere dayalı oturmuş bir hücum şablonu var mı? Yok. Olsa idi bordo-mavili takımın bu sezon kaydettiği 7 golün tümü farklı oyunculardan gelmezdi. Sorun sadece hücumda mı? Bir takımın teknik direktörü hemen her maçta farklı kadrolar ile oyuna başlıyor ve arayışları bitmiyorsa, sıkıntının çemberini genişletmek gerek.
Bir kere Colman’ın yokluğunda orta alandaki Zokora-Sapara ikilisinin verimsizliği, Halil’in her geçen gün geriye gitmesi, Volkan ve Olcan gibi ligin en iyi kanat oyuncuları diye nitelendirilen isimlerin berbat performansları, kulübeden gelenlerin hiçbir katkı sağlayamaması, Trabzonspor’u sıradan bir takım haline getirdi. Bu arada söz Zokora’dan açılmışken, açık söyleyelim Fildişi Sahilli futbolcu, tavırlarıyla da, oyunu ile de çok gerçekçi (!) gelmiyor
Öyle bir değer kalmadı da, dilimize dolamışız bir kere. Türk futbolunun “marka” değerinden söz ediyoruz.
Milyon dolarlık yıldız oyuncuları, konforlu statları, iğne atsan yere düşmeyecek tribünleri, halı gibi zeminleri, sportif mücadelenin tavan yaptığı ligleri, milli takımlar düzeyindeki başarıları, kurumsallaşmış kulüp yönetimleri, patlamaya hazır altyapısı, geleceğin gençlerine hizmet veren muhteşem tesisleri...
Ne ararsanız var bu marka değerinin içinde!
Dönemin Başbakanı rahmetli Turgut Özal 80’li yılların ortalarında bir spor söyleşisinde şöyle demiş idi:
“Futbol sahalarımızı çamurdan kurtaracağız. Gençlerimizi yemyeşil sahalada yetiştireceğiz. Sporda devrim yapacağız.”
Üzerinden 30 yıla yakın zaman geçti.
Kabak lastikle patinaj yapan arabalar gibi yine Özal’ın şikayet ettiği günleri yaşıyoruz.
Maça damgasını vuran iki oyuncu vardı. Trabzonspor’da kaleci Onur, Beşiktaş’ta Fernandes. Aslına bakarsanız Fernandes gibi bir profesyoneli kendimize uydurmuş olmasak, ilk yarısı insanı uyutan maçın ikinci bölümü bu denli tempolu ve keyifli geçmeyebilirdi.
Portekizli oyuncu ilk yarının son dakikasında sırf Olcan’ın sarı kart görmesi için topu öylesine kötü bir yere gönderdi ki, rakip ceza alanı önünde Emerson ile başlayan atak, altı pasta ve 6 saniyede Beşiktaş kalesinde gole dönüştü. Oysa Fernandes, ne bugüne dek oynadığı takımlarda, ne de milli forma altında bu denli sorumsuz davranmamıştı, böyle bir lüksü de olamazdı. Bizden gibi tepki gösterdi, faturası peşin kesildi.
Tabii gol öncesi Halil’in zor pozisyonda topu Sapara’ya aktarması, Slovak oyuncunun Soner ile girdiği işbirliği ve fantastik bitirici vuruşuna ayrı bir parantez açmak gerek.
Aynı Fernandes o goldeki hatasının farkına varmış olmalı ki, ikinci yarıda Beşiktaş’ı öne doğru iten, hücuma zorlayan ve eşitlik sayısını getiren isim idi. Trabzonspor dün akşama değin ligin kalesinde en az gol gören takımı idi. Doksan dakika bitiminde unvanını korudu. Bu başarıda aslan payı kuşkusuz kalecileri ve savunması oldu.
Hani neresinden tutsanız elinizde kalıyor derler ya. Bizim milli takımlar da öyle.
Ay-yıldızlı ekip son Macaristan yenilgisiyle final hedefinden iyice uzaklaştı. Brezilya, artık gerçekleşmesi zor bir rüya.
Kağıt üzerinde şansımız yok mu? Var. Lakin bu kafa, bu moral çöküntüsü ve bu parçalanmışlıkla mucize.
Milli takımda ne arkadaşlık kalmış, ne saygı, ne sevgi. En tehlikelisi, o formanın bazıları için anlamını yitirmesi. Tablo ortada. 4 maçta 1 galibiyet. Bozgunun mimarı Abdullah Avcı ve öğrencileri.
Her zaman olduğu gibi, aynı kolaycılığı seçiyor ve Avcı gitsin mi kalsın mı diye tartışmayı sürdürüyoruz.
Bu saatten sonra Avcı gitse, Mustafa Denizli gelse ne değişecek ki?..
Ay-yıldızlı ekip dibe vurduysa, oradan çıkarması gereken de Avcı olmalı. Tabii hâlâ deneyimi, birikimi ve otoritesine inanılıyorsa!
Günlerdir Alex ile yatıp Fenerbahçe ile kalkıyoruz. Araya biraz Quaresma sosu, azıcık milli takım çeşnisi, bir tutam da Galatasaray haberi kattık mı, alın size spor gündemi.
Ya görmediklerimiz, duymadıklarımız veya itibar etmediklerimiz.
Gerilim, dedikodu, kavga derken, bu gürültü-patırtı arasında güzel şeyler de yaşanıyor aslında.
“Ohh bee, bu günlere de tanıklık ettik” dedirtecek cinsten şeyler, hem de.
Örnek mi? FİFA fair-play ödülüne aday gösterilecek olay, geçen hafta Ankaraspor ile Fenerbahçe U 14 takımları arasında oynanan maçta cereyan etti. 2-2 eşitlikle süren karşılaşmanın 78. dakikasında konuk takım futbolcusu Batuhan Güleryüz bir hava topu mücadelesinde sakatlandı. Fenerbahçe tüm değişiklik haklarını kullandığı için sahada 10 kişi kaldı.
Maçı izleyen Ankaraspor alt yapı direktörü Çağatay Salap derhal duruma el koydu, teknik heyete talimat vererek takımdan bir oyuncunun çıkarılmasını sağladı. Sonra ne mi oldu? Eşit sayıda futbolcuyla devam eden maçı Fenerbahçe 3-2 kazandı!
İlginç bir not daha; Fenerbahçe’nin golü, sakatlanan Ankarasporlu bir oyuncunun tedavisi sırasında geldi.
Maçın hemen başı... Son iki haftadır kaçırdıklarıyla hocasına saç yolduran Olcan nefis frikik golüyle kendini affettiriyor. Hemen bir dakika sonra, Halil penaltı noktasından topu kaleciye nişanlıyor. Aynı Halil, ilk yarının son dakikasında inanılmazı başarıyor ve bomboş durumda topu kalenin içine dürtemiyor.
Trabzonspor zaten zor pozisyona giren bir takım. Girdiğin vakit bulduklarını atacaksın. Atacaksın ki, 10. dakikada maçı koparıp ilk kez stresten uzak bir doksan dakika oynayacaksın.
Ama olmuyor işte. Halil gibi deneyimli bir futbolcunun o gol vuruşlarını yapamaması anlaşılır şey değil. Ya kafası başka yerlerde, ya da başkalarının inandığı yeteneklerine kendisi inanmıyor.
Trabzonspor bu sezon ligin flaş takımları arasına girmeye aday Kasımpaşaspor’u öyle kötü gününde yakaladı ki, sormayın. Lakin maçı kazanan takımın en başarılı oyuncularının kalecisi Onur, savunmacıları Bamba, Mustafa ve Zeki olması da sahadaki mücadelenin garipliğini anlatmaya yeter sanırım.
Son on dakikalık bölümü bir kenara bırakın, ki Kasımpaşaspor bu dakikalarda tüm riskleri alıp savunma güvenliğini unutmuştu, Trabzonspor’un şöyle hazırlanıp düşünülmüş, çalışılmış denecek tek hücum organizasyonu
Fenerbahçe’nin düşmana ihtiyacı yok. Zira düşman zaten Fener’in içinde. Son dönemlerde yaşananlara bakın. Bir Alex krizi camiayı nasıl da böldü.
Başkan sinir küpü, teknik direktör yol ayrımında, futbolcular huzursuz, taraftar mutsuz.
Alex tek başına sebep olabilir mi bu karmaşaya? Alex bir figür. Alex, Aykut Kocaman’ın göreve gelişiyle birlikte yaşanan güç savaşının küçük bir parçası.
Alex sorunu, yaklaşık bir yıl süren şike süreci içinde kabuk bağlamış bir yara. Kim bilir, o süreç yaşanmasa belki de Alex şimdi ülkesinde jübileye hazırlanıyor olacaktı.
Koşullar oluştu, kartlar açık oynandı ve tercihler yapıldı.
Kimse kimseyi kandırmasın. Bu krizin en önemli aktörlerinden ikisi, Alex ve Yıldırım camianın gücünü kullandı. Kullanmaya da devam ediyor.
İyi futbolcusun, efendisin, bu takıma büyük katkı sağladın, taraftarın seni heykelini dikecek kadar sevdi. Lakin, teknik direktörün ile sorunun varsa oturur konuşursun. Çözersin, çözemezsin. Onun şartları işine gelmediyse, eyvallah der gidersin.
Mersin İdman Yurdu kendi sahasından hazırlık paslarıyla çıkmaya çalışırken Trabzonspor Teknik Direktörü Şenol Güneş saha kenarında adeta kendini yırtıyordu. “Öne gelin, rakibi beklemeyin” diye!
Belli ki maçtan önce takımına bu konuda ciddi uyarılarda bulunmuştu deneyimli hoca. Ancak korktuğunun başına gelmesi fazla uzun sürmedi. Mersin ilk organize hücumunda hem de üç pas ve son vuruşla golü buldu. Culio, Mustafa Erdoğan, İvan ve Ben Yahia gibi Nobre’yi tehlike bölgesinde topla buluşturacak oyuncuların çokluğu, rakibi özellikle deplasmanda tehlikeli bir ekip haline getiriyordu çünkü.
İlk bölümde Trabzonspor’un yapması gerekeni Mersin uygulayınca, bordo-mavili takım istediği ve düşündüğü hiçbir şeyi sahaya yansıtamadı. Orta alanda Sapara’nın etkisiz kalışı, Zokora’nın takım arkadaşı Bamba’yı adeta marke edercesine savunmasına yakın oynaması, Soner ve Yasin’i çaresizliğe itti ki, bu bölgenin kontrolü tamamen Mersin’in inisiyatifine geçti. Janko’nun ilk onbirde çıktığı maçta Serkan ve Emerson’un bulunduğu kanatlar işlemeyince, Trabzonspor’un eşitlik sayısını getirecek hamleleri yapması da güçleşti.
Her şey Trabzonspor adına kötü giderken ikinci yarının başlamasıyla birlikte