Hani neresinden tutsanız elinizde kalıyor derler ya. Bizim milli takımlar da öyle.
Ay-yıldızlı ekip son Macaristan yenilgisiyle final hedefinden iyice uzaklaştı. Brezilya, artık gerçekleşmesi zor bir rüya.
Kağıt üzerinde şansımız yok mu? Var. Lakin bu kafa, bu moral çöküntüsü ve bu parçalanmışlıkla mucize.
Milli takımda ne arkadaşlık kalmış, ne saygı, ne sevgi. En tehlikelisi, o formanın bazıları için anlamını yitirmesi. Tablo ortada. 4 maçta 1 galibiyet. Bozgunun mimarı Abdullah Avcı ve öğrencileri.
Her zaman olduğu gibi, aynı kolaycılığı seçiyor ve Avcı gitsin mi kalsın mı diye tartışmayı sürdürüyoruz.
Bu saatten sonra Avcı gitse, Mustafa Denizli gelse ne değişecek ki?..
Ay-yıldızlı ekip dibe vurduysa, oradan çıkarması gereken de Avcı olmalı. Tabii hâlâ deneyimi, birikimi ve otoritesine inanılıyorsa!
Lakin Avcı’nın şu sözleri bile içinde bulunduğu ruh hâlinin pek de sağlıklı olmadığını anlatıyor.
“Ayıp bir şey yapmadık. Suç işlemedik”.
Yanılıyorsun hocam. Ayıp bir şey yaptınız. Daha gruptaki maçların yarısı tamamlanmadan milletin Dünya kupası hayallerini yıktınız. Macaristan maçının ardından ülke alınan sonuca kan ağlarken, siz yüzünüzde gülücüklerle röportaj verdiniz. Bunlar ayıp değil mi?
Suç da işlediniz. Milyonlarca insanı yakın tarihin en kötü milli takımını izlemek zorunda bıraktınız. Oyuncu kadronuzun gurbetçiler, yerliler ve gençler diye bölünmesine göz yumdunuz. Konuşmanız gereken yerde sustunuz, susmanız gereken yerde egonuzu dizginleyemediniz. Krizi yönetemediniz. Dahası var mı?
Rezil olmayalım!
Darmadağın olan sadece Avcı’nın milli takımı mı?
Türkiye gelecek yıl Dünyanın iki numaralı futbol organizasyonuna ev sahipliği yapacak. FIFA U-20 Dünya kupası finali. Tam bir görsel şölen.
Peki ülkemizi bu önemli turnuvada temsil edecek milli takımlar ne yapıyor? Yok aslında ağabeylerinden farkları. U-20 milli takımımız 2012 yılında sekiz maç oynamış. Sonuç felaket. 6 yenilgi, 1 beraberlik, 1 galibiyet! Gelen vurmuş, giden vurmuş. Sadece Güney Kore’yi yenebilmişiz. O da zorla.
Diyeceksiniz ki bu kuşak seneye yok. Alırsınız U-19 takımını, sürerseniz sahaya.
Doğru, onların durumu daha iyi! Son bir senede oynanan 12 maçta 7 yenilgi, 4 galibiyet, bir beraberlik!
İyi de, bu savunma şekli alt yapılarda yaşanan sportif başarısızlığa kılıf olabilir mi? Asla.
Endişemiz, tüm dünyanın gözünün üzerimizde olacağı, geleceğin yıldızlarının mercek altına alınacağı bu kadar prestijli bir organizasyonda, ülkemizi temsil edecek milli takımın erken havlu atıp tribüne çıkması!
“Zaman var, hallederiz, aşağıdan yetenekli oyuncular geliyor” gibi alaturka laflar işitmek yerine, yaklaşan tehlikeye dikkat çekmek dışında bir niyetimiz yok.
Kaygımız, Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve hükümetiyle bu şampiyonanın Türkiye’de yapılması için her türlü garantiyi verenlerin, A Milli Takım’ın yaşattığı hüsranın benzerine tanıklık etmeleri.
Şunu da sorgulamak gerek. Ev sahibi avantajını kullanarak Dünya kupasına doğrudan katılmak yerine, eleme oynamak zorunda kalmış olsa idik, bu performansla finaldeki yerimizi alabilir miydik?..
Bu sorunun yanıtı 20 yaş altı milli takımın gelecek yıl kendi seyircisi önünde yapacağı maçların sonuçlarında yatıyor.
Umarız endişelerimizde haksız çıkan biz oluruz!
BAŞBAKAN’IN? HABERİ?VAR?MI?
Yer Şükrü Saracoğlu stadı. A Milli Takım Romanya sınavına çıkıyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da stada geliyor. Protokol tribününde bir hareketlilik ve telaş yaşanıyor. Herkes yerini alıp bir an önce maçı izleme çabasında. O ne? Bir zat etrafa bağırıp çağırıyor. O tribünde olma ayrıcalığına sahip insanları azarlıyor. “Otur yerine”, “Çekil oradan..” Merak ediliyor, kim bu şahıs? Az sonra belli oluyor. Başbakan’ın onlarca korumasından biri. Millet ya sabır çekiyor. Çekiyor da, bu yakışıksız tavırdan sayın Başbakan’ın haberi var mı, kimse öğrenemiyor!
Gizli başkan Uilenberg!
Merkez Hakem Kurulu bu sezon yeni bir uygulama başlattı. Talimat, UEFA’nın Türkiye’den sorumlu hakem kurulu üyesi Jaap Uilenberg’den.
Görev, Süper Lig maçlarında gözlemcilerin hakeme verdiği notların denetlenmesi.
Sorumlular, MHK Başkanı Zekeriya Alp, Başkanvekili Yüksel Okçuoğlu, Oğuz Sarvan (eski başkan şimdi eğitimden sorumlu), eğitimci Doğan Babacan ile Hamza Işın.
Beyler her hafta Süper Lig’de oynanan 9 maçın görüntülerini izleyip hakem hataları ve gözlemci notlarını karşılaştırıyor.
Hakem 8.4 mü aldı? Kurul aslında 7.8 alması gerektiğine karar veriyor. Hakem’in notu 7.7 mi? Kurul pozisyonlara bakıyor ve 8.2 olarak düzeltiyor. Gözlemciler aranıyor, uyarılıyor, rapor istenilen biçimde değiştiriliyor!
Amaç gözlemcileri hizaya getirmek!
MHK Başkanı Alp’i ayrı tutarak soruyorum, çünkü bundan önceki MHK’nin günahlarına ortak değil.
“Siz değil miydiniz, hakeme göre gözlemci tayin edip “koruma altına aldığınız” isimlerin notlarını dilediğiniz gibi belirleyen?”
“Siz değil miydiniz, beğenmediğiniz hakemin ipini ısmarlama gözlemcilere çektiren?”
Şimdi kalkmış, gözlemcilik müessesini sulandıran kurulun üyeleri olarak kurtuluşu Uilenberg’in iki dudağının arasından çıkacak önerilerde arıyorsunuz!
Nasıl olsa hesap soran yok! İşinize karışmayan bir Federasyon, her dediğinize evet diyen bir MHK Başkanı bulmuşsunuz ya, durmak yok yola devam!
Ama nereye kadar?