Onur’un makam aracı tartışması gerekçe gösterilerek kadro dışı bırakılması, menajer Süleyman Hurma’nın sosyal medyada aleyhine başlatılan linç kampanyası sonucu kimyasının bozulup istifa etmesi bardağı taşıran son damla ise, o bardak doluncaya kadar teknik direktör, menajer ve başkan ne yaptı gerçekten merak ediyoruz. Avrupa’da oynanacak önemli bir maç öncesi ayağına kurşun sıkan kaptan mı, yoksa karşısındaki ittifak mı, onu da hâkeza!
Adına kriz denen, ancak dışarıdan içerideki güç kavgası gibi görünen gariplikler zinciri hiç kuşkusuz sadece olayın kahramanlarını değil, olup biteni şaşkınlıkla izleyen diğer oyuncuları da etkilemişti. Zira teknik direktör Şota’nın Rabotnicki karşısında sahaya sürdüğü takım tüm kadroya meydan okuma, gözdağı vermekti adeta. Onca sakat ve cezalı oyuncuya karşın Özer, Erkan, Uğur ve Aytaç gibi isimler yedek kulübesinde başladı maça.
Açık söyleyelim, Şota hâlâ hazırlık dönemi dese de, Trabzonspor’un böyle bir rakip karşısında ilk 40 dakikayı ne oynamak istediğini bilmeyerek geçirmesi, en az maç öncesi yaşananlar kadar ilginçti. Rakibin etkili iki silahı olduğu biliniyordu. Biri İlijoski, diğeri sol savunucu Siljanovski. Şota’nın onun çıkışını
Merkez Hakem Kurulu’nun yeni başkanı Kuddusi Müftüoğlu’nu ilk günden acımasızca eleştirenlere sözümüz...
Tenis Federasyonu Başkanın Danıştay üyesi, Hayvanat Bahçesi Müdürünün TÜBİTAK Başkan Yardımcısı, Belediye Zabıtasının Şehir Tiyatroları Genel Müdürü, muhaberatcı başçavuşun Devlet Televizyonunda Haber Müdürü olarak atanması yadsınmazken, üst düzey hakemlik yapmış bir futbol emekçisinin MHK başkanı olmasından rahatsızlık duyulması ne büyük çelişkidir, değil mi?..
Müftüoğlu’nun siyaseten bu göreve getirildiğini ileri sürenler, hakemliği bıraktıktan sonra yorumcu olarak spor medyasına balıklama atlarken arkalarında kimler vardı, bu aleme nasıl ve hangi koşullarda girdiler, nasıl yol aldılar, anımsıyorlar mı acaba?
Şöhretin baş döndürücü dünyası böyledir Türkiye’de. Özellikle futbol camiasında önyargılı olmak, her konuda ahkam kesmek, rol biçmek, sonra sıkılmadan çark etmek, misyonlarının gereğidir onlar için!
Müftüoğlu babamın oğlu değil. Lakin, insan olarak iyi tanır ve tutarlı bir kişiliği olduğuna inanırım. Dürüsttür, sözünün eridir. En ufak rüzgarda yaprak gibi savrulmaz. Fırtınada eğilip bükülmez.
22 yıllık hakemlik kariyerinde zirveyi de görmüştür, dibi de. Hata
İki takımın oynadıkları ligin gücüne, kadro kalitesine ve Avrupa deneyimine baktığınız vakit, Trabzonspor’un turu geçmemesi için, yeterli ışıklandırması bile bulunmadığı için gündüz maçı oynamak zorunda kalan Differdange adına bir mucize yaşanması gerekiyordu.
İlk maçta aldığı tek farklı galibiyet, sezonu sancılı ve erken açmak zorunda kalan Trabzonspor için hazırlık maçı niteliğinde bir mücadele olmasına yetecekti. Topa daha çok sahip olup, yumuşak karnı savunmasında fahiş hata yapmadığı, rakibin tek etkili silahı Omar’a pozisyon vermediği takdirde, tatsız bir sürprizle karşılaşması neredeyse imkansızdı. Omar o fırsatı bir kez yakaladı, ikramı da geri çevirmedi. Maçın genelinde üzerinde durulması gereken tek konu bu.
Onca eksiğine karşın UEFA Avrupa Ligi’ne giden yolda adeta bir formalite maçı oynadı Trabzonspor. Tıpkı teknik direktörü Şota’nın ilk maç sonrası yaptığı analiz gibi, zorlanmadan, sıkmadan geçti turu. Salih’in erken gelen golü Trabzonspor’u rahatlattı, Omar’ın sayısına Soner son dakikada karşılık verince işler planlandığı gibi kolay oldu.
Böyle bir maçta gözler elbette bazı futbolcuların üzerinde olacaktı. Örneğin eski hocası Ersun Yanal tarafından kadro
FIFA Barcelona’ya koyduğu yasağın kapsamını özel maçlar için de genişletince Arda Turan’ın durumu yine polemik konusu oldu.
Katalan kulübünün başkanı Bartomeu yıldız oyuncunun 6 aylığına kiralanması konusunda kararsız olduklarını açıkladığında gözler yine Türkiye’ye döndü.
Aziz Yıldırım’ın Arda tutkusunu bilmeyen yok. Başkan, yarım sezonluk da olsa Arda’ya çubuklu formayı giydirip geçmişte sonuçsuz kalan girişimlerini sonuçlandırmak istiyor şu günlerde. Prestiji kurtarmak mı dersiniz, taraftarın gözünde adı Galatasaray ile özdeşleşen Arda’yı Fenerbahçe’ye mal etmek mi, kararı siz verin.
Aziz Yıldırım’ın altı ay için gözden çıkardığı rakamın büyüklüğüne bakarsanız, masaya koyacağı teklif bu kez de İspanyol kulübünün kafasını karıştırabilir.
İki engel var
Ancak bu transferin önünde iki büyük engel var.
İlki Arda’nın tavrı. Milli futbolcunun “Gerekirse 6 aydan da fazla beklerim” şeklindeki sözleri henüz Türkiye’ye dönmek için çok erken olduğu mesajı olarak algılanabilir. Öncelikle diyaloğunun çok iyi olduğu Aziz Yıldırım’ı kırmamak, Arda’nın kıvrak zekasının nasıl bir formül üreteceğine bağlı. Profesyonel bir futbolcu olarak yarınlarını planlamak ise onun en doğal
Kule gibi iki stoperin arasında Waris’i santrafor oynatmak Şota’nın kadro kurmakta ne kadar zorlandığını gösterse de, PTT 1. lig ayarında bile olmayan, ancak fizik gücü ile direnen bir rakip karşısında Trabzonspor’un da futbol olarak geçen seneden farkı olmaması şaşırtıcı gelmemeli kimseye.
Kadro iki değişiklikle hemen hemen aynı. Kalede aylar sonra Onur, hemen önünde takımdan bir sezon ayrı kalan Mustafa Yumlu dışında, ligde hayal kırıklığı yaratan oyunculardan kurulu bir takım vardı sahada. Hesapta olmayan sakatlıklar ile yeni transferlerin UEFA listesine dahil edilmemesinin yarattığı sıkıntı mazeret gibi görünse de, Şota’nın kafasındaki onbirin asla bu olmayacağı kesin. Tıpkı bu sıradan oyun sisteminin Trabzonspor’un hiçbir beklentisini karşılayamayacağı gibi.
Hâl böyle olunca en azından tur kapısını aralayabilecek bir skor için malum ayakların devreye girmesi gerekiyordu ki, Mehmet Ekici ilk yarının son dakikasında yine harika bir vuruşla, “Bu takım ancak böyle gol atar” diye düşünenleri yanıltmadı. Hepsi bu.
Lüksemburg temsilcisinin sınırlı kapasitesinden söz ettik, lakin futbolda hiçbir rakibin küçümsenmemesi gerçeğine dün akşam bir kez daha gördük. Geçen sezon
Ne kadar hasret kalmışız, ne çok özlemişiz böyle güzel haberleri... Yıllardır Türk futbolunun çözümsüz görünen sorunlarıyla uğraşmaktan kafamızı kaldıramadığımız gibi, yüzümüzü güldürecek pek çok detayı da ıskalayıp, ulusca karamsarlığın dibine vurmuşuz adeta.
Söyleyin şimdi, kim gurur duymadı, kimin göğsü kabarmadı Arda Turan’ın Barcelona’ya transferinden? Türk futbol tarihine kulüpler üstü bir unvanla, kaç Arda geldi geçti bu coğrafyadan?
Fenerlisi, Beşiktaşlısı, Trabzonsporlusu ve en çok da Galatasaraylısı, hangi futbolcuyu sahiplendi Arda Turan kadar? Henüz 8 yaşında Bayrampaşa’da Altıntepsi Makelspor’da topla tanışıklığı başladığında, hangimizin aklına gelirdi Arda’nın “altıntepsi” içinde yıldızlar topluluğu Barcelona’nın kurmaylarına sunulacağı?
Keşfine, gelişimine, evrimine katkısı olanlar dahil, yıldız milli takımının “koca kafalı” Arda’sının, o günlerde hayranlık, biraz da kıskançlıkla bakılan zekasının tek başına bir dünya starı olmasına yetmeyeceği aşikârdı. Daha fazlası gerekliydi. Basamakları teker teker, ancak emsallerinden daha hızlı çıkmayı başaran Arda Turan, yeteneğini doğuştan gelen liderlik özelliği ile birleştirdiğinde Türkiye sınırlarının kendisine
Şu “KAP” dedikleri şeffaf yapı olmasa, geçmişdeki gibi kim bilir ne dolaplar dönecekti futbolumuzda.
Şirketleşip borsaya açılan kulüpleri bir nebze olsun hizaya sokan Kamu Aydınlatma Platformu sayesinde kim kaça alınmış, kime kaç para ödenmiş, gizli kalmıyor artık gerçekler.
İşin ilginç yanı, transfere harcadığın paralar medyada yazılıp çizilirken yalanlayamıyor, vakti geldiğinde hesap vermekten kaçamıyorsun.
Tıpkı Trabzonspor’un bugünkü durumu gibi. Başkan İbrahim Hacıosmanoğlu TFF seçimleri sonrası olağanüstü kongre sinyali verip keskin bir U dönüşü yaparken, geride bırakacağı enkazın bir ömür boyu sürecek muhasebesinden çekinmiş olabilir muhtemelen!
Dolayısıyla cümle aleme meydan okuması ve “Aldığımız borçtan daha azı ile devredeceğiz” söylemi, vicdani rahatsızlığının boyutlarını anlamak açısından önemlidir.
Lafı dolandırmaya gerek yok. Trabzonspor, İbrahim Hacıosmanoğlu döneminde tarihinin en ağır borç yükü altına girmiştir. Attığı imzaların getireceği olası yaptırımlar, kulübü felakete sürükleyecek boyuttadır.
Buna karşılık hesaplanabilir düzenli gelirler, yayın ve isim haklarıdır. Tamamlandığında kulübe nefes aldıracağı iddia edilen stadın katkısı ise
Futbol Federasyonu genel kurulları ve seçimlerini, özerk dönemden itibaren, yaklaşık 26 yıldır takip ederiz.
Türk futbolunun, özellikle ekonomik anlamda bugünkü düzeye gelmesi çok sancılı ve sıkıntılı olmuştur. Federasyonda çay paralarının ödenemediği, milli takımların borç alınarak yurt dışına gönderildiği dönemlerden 400 milyon liralık bütçenin konuşulduğu günlere geldik.
Futbol endüstrisi çeyrek asırlık süreçte çığ gibi büyürken, paydaşlarının gelişime ayak uyduramaması ve hâlâ 80’li yılların kafasını taşıması aslında büyük çelişki.
Kulüp başkanları ve yöneticilerinin büyük bölümü, azınlığı tenzih ederek söylüyorum, kişisel çıkarların ve ucuz hesapların peşindeler. Kafa olarak çağın gerisinde kalmış bu zihniyet her dönem olduğu gibi bugün de futbolu açmaza sürükleyen en büyük tehlike.
Perşembe günü Ankara’da bir genel kurul daha yaşadık. Seçim atmosferi her zaman gerginlik taşır. Endişe içerir. Pazarlıkları beraberinde getirir. Bunlara alıştık. Tıpkı sezon boyunca TFF yönetiminden, kurullarının verdiği kararlardan ve hakemlerden şikayet edenlerin yılda bir defa toplanan genel kurulda gerçek sorunları dile getirmekten kaçınması, futbolunun geleceği için kılını