Transfer dönemi geldi, çılgın paralar saçılmaya başladı.
UEFA, “dikkat mali fair play” diye başımızda boza pişirmeye devam etse de, kimin umurunda?
Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete, durum aynen böyle.
Hangisinden başlasak derken, Fenerbahçe’nin dudak uçuklatacak transferi patladı! Hem de ne patlama..
Başkan Aziz Yıldırım geçen sezonun acısını çıkartmak istercesine gemileri yakmış geliyor.
Daha bismillah demeden, sarı-lacivertli kulüp Danimarkalı Simon Kjaer için kesenin ağzını açtı. Bonservisi için 7.6 milyon, 4 yıllık 12 milyon olmak üzere toplamda 17.6 milyon euro. Öngörülen 50 milyon euroluk bir transfer bütçesi.
Denebilir ki, “Sağlam sponsorlarımız var”, “Şampiyonlar ligine girersek kasa dolar”, olabilir. Lakin alırken iyi de... Meireles, Alves, Emenike, Krasic, Kadlec’e harcanan on milyonlarca euroyu unutmayın. Bunun satışı da var!
Galatasaray’da yaşadığı şampiyonluk zaferinin tadını çıkaramadan kim bilir kaç meslektaşımızın sorularını sabır ve hoşgörüyle yanıtladı Hamza Hoca?
Henüz 45 yaşında, uğruna yıldız savaşları çıkacak kadar önem (!) arz eden dördüncü yıldıza sıradan bir katkı sağlamış gibi tevazu göstermesi, bulunduğu konumu hazmetmesi kadar, gurur duyduğu geçmişiyle kurduğu sağlam bağdır kuşkusuz.
Onu yakından tanımak, sohbetine ortak olmak, iradesini zorlayan salvolara karşı duruşunu görmek, saygı duyulacak insanlar sınıfındaki yerini daha da sağlamlaştırdı çoğunluğun gözünde.
Oysa şampiyonluk apoletini taktıktan sonra, bitmeyecek bir zafer yürüyüşünün kibirli komutanları gibi kendini farklı yerlere konumlandıran, niceleri geldi geçti bu alemden. Sonrası malum!
Hamza Hamzaoğlu Milliyet’in davetini kabul edip masanın başındaki yerini aldığında, kafalarda kurgulanmış sorular, hocanın samimi ve sıcak tavırlarıyla alt üst oluverdi. Yemeğin ev sahipleri, gazeteci kurnazlığını ve satır arasına sıkışan birkaç sözcüğü manşete taşıma gayretinden vazgeçtiğinde, Hamza Hamzaoğlu çok daha fazlasını anlatmış ve ortaya sımsıcak bir muhabbet çıkmıştı bile.
Sınav sezonu
Evet, mütevazılık erdemdir,
Şampiyon olacağım diye yola çıkmış, şampiyonun 20 puan gerisinde kalmışsın.
İkinciden 17, üçüncüden 12 puan fark yemiş, ligi beşinci bitirmişsin. Bu sonuç Gençlerbirliği veya Mersin İdmanyurdu gibi takımlar için başarı sayılabilir. Mütevazı kadroları ve kulüp yapılarıyla Avrupa ligi elemelerine katılmak, onlar için önemli olabilir.
Ya Trabzonspor için?.. Başkan, herhangi bir yönetici, teknik direktör veya bir futbolcu çıkıp da “başarılı olduk” diyebilir mi?
Sezonu ikinci bitiren takımın bile kendini sorguladığı ve köklü reformlara hazırlandığı süreçte, Trabzonspor’un ezeli rakiplerinden bu denli ötekileşmesi, yarışmacı kimliğinden bu kadar uzaklaşması kabul edilebilir bir durum mu?
Şimdilerde benzer bir senaryo hazırlığı var bordo-mavili kulüpte. Filmin vizyona girip tutmaması halinde Trabzonspor’u batıracak ve bitirecek riskler de cabası!
Başkanın ilk hamlesi, yılda bir futbolcu kadar para kazanacak olan Süleyman Hurma oldu! Yeni sportif direktör ise “sil baştan” yeni Trabzonspor’u yaratmak için kolları sıvadı. Parola, o bildiğimiz söylem, “Hedefimiz şampiyonluk.”
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Başkanlar için de geçerlidir bu söz, sportif direktörler için de.
Sezon boyunca hiçbir işi yolunda gitmeyen Trabzonspor, deyim yerindeyse piyangoda büyük ikramiyeyi tek rakamla kaçırdı.
Ersun Yanal’ın sezonu geç açmak ve Avrupa Ligi elemelerine daha geç başlamak için yaptığı A planının işlemesi iki şart bağlıydı. Trabzonspor deplasman fobisini ve Sivasspor’u yenecek, Başakşehir, Mersin karşısında puan kaybedecekti. Kendi göbeğini kesmesi yetmeyeceğine göre, Karadeniz ekibi adına çekilmesi zor bir film senaryosuydu. B planı mı? Avrupa’yı boşver, tek hedef lig şampiyonluğu!
Nitekim son saniyesine dek nefes nefese geçen maçta kazanmayı beceremeyen Trabzonspor, geçmişte pisi pisine yitirdiği puanların faturasını ödemek zorunda kaldı. Bursaspor’un cezası nedeniyle “kontenjandan” Avrupa ligi vizesi alan bordo-mavili ekip, Yanal’ın da canını sıktı, kendi canını da! Oysa Sivas’ta galibiyet getirecek tek gol, tüm hesapları değiştirebilir, Trabzonspor ligi aslında hak etmediği bir yerde bitirebilirdi. Olmadı. Zaten sürprizin diğer adı mucize değil mi?
Gelelim koca bir sezonun özetine. On milyonlarca euroluk transfer harcaması. Duygusal (!) bir teknik adam seçimi ve ardından kurtarıcı diye takımın başına getirilen “şampiyon” apoletli Ersun Yanal
Tanıyanlar bilir. Aziz Yıldırım’ın çarşamba günü verdiği “bırakıyorum” mesajı ne ilk olacak ne de son.
Geçmişte aynı duygularla defalarca ayrılma kararı vermiş, ancak 16.5 yıllık başkanlığı döneminde girdiği her kongreden daha güçlü ve iddialı çıkmıştı.
Yıldırım’ın basın toplantısında “şike mahkemesini” işaret ederek, “her iki sonuçta da bırakıyorum” demesi tıpkı o gazete ilanını okuduktan sonraki gibi fikir değiştirmeyeceği anlamına gelmemeli.
Peki, Aziz Yıldırım dinlenmeli mi? Mutlaka dinlenmeli. Özellikle şike sürecinde yaşadıkları her babayiğidin altından kalkacağı yük değildi. Yıprandı, sinirleri alt üst oldu, sağlığı bozuldu. Onunla birlikte Fenerbahçe’nin de tabii.
Sarı-lacivertli takımın neden bu kadar isteksiz ve kötü oynayarak zirveye tutunmaya çalıştığı sorgulanırken, Yıldırım faktörü gözardı edilmemeli.
Özellikle son dönemlerde, teknik direktörü pas geçip futbolculara doğrudan müdahale etmek istemesi, otel lobilerinde nöbet tutarak takıma manevi baskı yapması, locadan kulübeye talimat yağdırması, soyunma odasına inip oyunculara gözdağı vermesi, tribünleri ayar etmesi olsa olsa Yıldırım’ın başkanlık yaptığı bir kulüpte yaşanabilirdi. Öyle de oldu!
Kolay
Futbol kenti Trabzon’da sezonun son maçı oynanıyor. Tribünlerde taş çatlasa 5 bin kişi var. Sadece seyirci mi kaçmış? Ne coşku kalmış ne heyecan. Bir tarafta son beş maçından sadece birini Fenerbahçe’ye deplasmanda kaybetmiş, lakin küme düşmesi kesinleşmiş Balıkesirspor, öte tarafta sezon başı şampiyonluk vaadleri yalan rüzgarı olmuş, kontenjandan UEFA Avrupa Ligi elemelerine katılma başarısı(!) göstermiş Trabzonspor. Eskilerin dediği gibi ununu elemiş, eleğini asmış iki takımın maçı.
Peki bu işin prestij yanı ne oluyor? Balıkesirspor’un tıpkı yıllar önce “gönüllerin takımı” olarak lige veda eden Şekerspor gibi alkış istemesi, haklı bir talep. Nitekim son dönemlerinde o sempatiyi yaratmayı bildiler. Tebrikler.
Ya Trabzonspor cephesi? Lig bitti, ezberden sayılacak bir kadrosu ve sistemi yok. Nasıl olsun ki? Sakatlar, cezalılar, formsuzlar derken, her hafta farklı bir takım. Ersun Yanal değil, Jose Mourinho olsa nafile. Dün akşam da dahil, taraftarın ağız tadıyla seyredip kazandığı üç maç sayamazsınız. Aslına bakarsanız futbolcuya da kızamazsınız. “Milyonları alıyorlar oynasınlar” diyorsanız, “alıyorlar” bölümü son dönemlerde epey şaibeli!
Balıkesirspor maçının
Üzülerek ifade etmek gerekir ki, bu ülkede Aziz Yıldırım tarzı başkanlık popüler hale gelmeye başladı.
Nedir Yıldırım tarzı başkanlık? Kuşkusuz Fenerbahçe kulübüne yaptığı hizmetler ve kazandırdıklarından söz etmiyoruz.
Agresif davranışları, kural tanımayan tavırları, diline hakim olamaması v.s. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen bir hak arama yöntemi. Neticede tarihi cezalar manzumesi.
Örnek mi? Son olarak hafta içinde gördük, hakemi tehditten 100 gün hak mahrumiyeti.
Aşağıdaki bilgiler TFF’nin resmi kaynaklarıdır, 16.5 yıllık başkanlık döneminde Aziz Yıldırım tam 20 kez ceza aldı. Toplam süre 4 yıl 26 gün. Bir başka deyişle, görev süresinin dörtte biri cezalı geçti Yıldırım’ın!
Peki, neydi bu süreçte başkanın eylemleri? Sıkı durun, kalem kalem geliyor...
- TFF’ye ve mensuplarına ağır biçimde hakaret,
Trabzonspor’da sezon başı yirmi küsur transfer yapılmış. Kimin isteği ile? Vahid Halilhodzic’in yalancısıyız, Boşnak hoca diyor ki, “Bu oyuncular benim birinci tercihim değildi.” Yani, Halilhodzic Dünya Kupası’nda iken birileri basmış paraları, şişirmiş kadroyu.
Sonrasında kendi fiyaskolarını örtmek için takımın başına getirilen Ersun Yanal’dan mucize bekleyenler dün Eskişehir’de gerçeği gördü. İki forvetin Cardozo ve Yatabare sakat. Deniz tek başına gol umudu. O da çıkınca Medjani en uçta! Yedek kulübesinde alternatif yok. Ee nasıl olacak bu iş? Ya korner olacak uzunlar gol arayacak, ya da Ekici, Özer gibi bireysel yetenekler devreye girecek. Nasrettin hocanın dediği gibi, ya tutarsa?
Sadece forvet mi? Bu takıma iki sol savunmacı alınmıştı. Bakıyorsunuz Yusuf sol bek. Sağda ise orta sahadan devşirme Salih. Sezon başı dört stoperin var, devre arasında da Uğur’u transfer ediyorsun, geçen haftaya kadar göbekte Bosingwa oynuyor. Kusura bakmayın da neresinden tutsan elde kalacak bir takımdan daha fazlasını istemek, eşyanın doğasına aykırı.
Hepsini bırakın ya kaleci Hakan Arıkan olmasaydı? İddia ediyorum, geride bıraktığımız 32. haftayı göremeden ne başkan ve yönetim, ne de