Futbol Federasyonu genel kurulları ve seçimlerini, özerk dönemden itibaren, yaklaşık 26 yıldır takip ederiz.
Türk futbolunun, özellikle ekonomik anlamda bugünkü düzeye gelmesi çok sancılı ve sıkıntılı olmuştur. Federasyonda çay paralarının ödenemediği, milli takımların borç alınarak yurt dışına gönderildiği dönemlerden 400 milyon liralık bütçenin konuşulduğu günlere geldik.
Futbol endüstrisi çeyrek asırlık süreçte çığ gibi büyürken, paydaşlarının gelişime ayak uyduramaması ve hâlâ 80’li yılların kafasını taşıması aslında büyük çelişki.
Kulüp başkanları ve yöneticilerinin büyük bölümü, azınlığı tenzih ederek söylüyorum, kişisel çıkarların ve ucuz hesapların peşindeler. Kafa olarak çağın gerisinde kalmış bu zihniyet her dönem olduğu gibi bugün de futbolu açmaza sürükleyen en büyük tehlike.
Perşembe günü Ankara’da bir genel kurul daha yaşadık. Seçim atmosferi her zaman gerginlik taşır. Endişe içerir. Pazarlıkları beraberinde getirir. Bunlara alıştık. Tıpkı sezon boyunca TFF yönetiminden, kurullarının verdiği kararlardan ve hakemlerden şikayet edenlerin yılda bir defa toplanan genel kurulda gerçek sorunları dile getirmekten kaçınması, futbolunun geleceği için kılını kıpırdatmaması gibi.
İnanın böylesi önemli bir kongrede başkan adaylarının listelerindeki imzaların mükerrer olup olmadığı kontrol edilmese, divan başkanının oturumu açması ile genel kurulu bitirmesi arasındaki süre, oylama da dahil bir saati geçmeyecekti.
Bilmiyorum, o karmaşada Gaziosmanpaşaspor kulübü başkanının “Elinizi ayağınızı öpeyim, alt liglerde durum çok kötü, yardım edin bize” şeklindeki feryadını işiten oldu mu? Bunun dışında ne bir fikir beyan eden çıktı, ne kulüplerin yaşadığı maddi sıkıntılardan söz edildi. Divan başkanının komutu ile eller kalktı, indi. Hepsi o kadar. Geçmişte uzun konuşmalarına alıştığımız futbolun duayenleri bile, “Bitse de gitsek” modunda idi.
Hâl böyle iken, genel kurulları transfer pazarına çeviren, ortamdan “nasıl nemalanabilirim” diye çaba sarf eden zihniyetin uzun soluklu planlar yapması, futbolun gelişimine katkı sağlaması düşünülebilir mi? Asla.
Aynı genel kurulun aktörleri yeni sezonda da bağırıp çağırmaya devam edecek, haklarının gasp edildiğini ileri sürecek, hakemleri yerden yere vuracak... Aklı selimler ise futbolun marka değeri diye yırtınıp duracak.
Yapmayın tanrı aşkına. Dün dündür, bugün bugün diyen “Baba” bile şu halinizi görse, pişman olurdu söyleyip söylemediğine!..
Statü değişikliği şart
Futbol Federasyonu başkanlığına ikinci kez seçilen Yıldırım Demirören, mevcut sistemdeki aksaklıklara vurgu yaparak TFF Ana Statüsünün revize edilebileceğini söyledi.
Bunun için ciddi ve emek gerektiren bir çalışma yapılması şart. Dolayısıyla bir yıl sonraki mali genel kurula kadar epey vakit var. Sorunların başında genel kuruldaki temsil hakları geliyor. Örneğin adı Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği olan taban birliğinin aslında temsil yetkisinin olmaması. Bir tarafta derneği futbol ailesinin bireyi sayıyorsunuz, öte yanda dernekle hiçbir bağı olmayan kişilere seçme hakkı veriyorsunuz. Gerekçe; faal gözlemci ve hakemler oy kullanması yasak. Derneğin adının başında zaten “faal” yazmıyor mu? Düşünebiliyor musunuz, dernek başkanı Abdurrahman Arıcı gözlemcilik yaptığı için genel kurulda camiasını temsil edemiyor!
Bir başka sıkıntı, genel kuruldaki delege dağılımı. Kulüp ağırlıklı yapıya karşı değiliz. Lakin kulüplerin temsil oranı yüzde 90’ı buluyorsa, futbolun diğer unsurlarının ne etkisi, ne yetkisi kalır. Nitekim de öyle. Hakemi, antrenörü, amatörü ve profesyonel futbolcusu figüran olarak görülüyorsa, çıkarın hepsini oyunun içinden, bakın geriye ne kalıyor?
Diğer konu, son genel kurulda yaşanan imza karmaşası. Statüye göre her delege ancak bir başkan adayı için imza verebilir. 60 imza şartı doğrudur. Ancak iddia ediyorum, bu hükmü bilmeyen en az 100 delege vardır. Mükerrer imzaları geçersiz saymak yerine şu denebilir; “İki listeye imza atmışsınız, şimdi sözlü olarak son tercihinizi yapın...” Çelişkiye bakın ki, imzaları geçersiz sayılan delegeler aynı genel kurulda sandık başına gidip oy kullanabiliyor. Kurumlar bazen kendi içtihatını kendi yaratabilir, bu zor değil.
Futbolun Anayasası sayılan, ancak zaman içinde görülen aksaklıkların da giderilmesi mümkün olan Ana Statü, tüm paydaşların görüşü alınarak daha demokratik bir hale getirilebilir.
Kaos geliyorum dedi
Trabzonspor’da beklenen kriz patladı. Yol arkadaşlarının yarısı tarafından terk edilen, futbol-siyaset ilişkilerini doğru yönetemeyen, camiaya verdiği sözlerini yerine getiremeyen, geçen yıl yaptığı yüksek maliyetli transferler ile kulübe ciddi bir borç yükü getiren İbrahim Hacıosmanoğlu’nun, kongre kararı alması şaşırtıcı değil. Bardak doldu, son damla TFF genel kurulu oldu.
Başkanın aday olmayacağını ve kongreye kadar transfer yapmayacağını söylemesi önemli. Geçen yıl vasat bir oyuncunun bonservisine 5 milyon lira verip, bu sezon M’Bia’nın 1.5 milyon euroluk talebini karşılayamamak, Trabzonspor’un geldiği noktayı görmek açısından acı bir tespit. Bundan sonra yaprak kımıldar mı, bilinmez. O halde buyrun cenaze namazına!