Diyarbakır gelecek hafta, tarihinin en büyük nevruzunu kutlamaya hazırlanıyor.
Güneydoğu’da başka yerde etkinlik olmayacak, “çevre”, Diyarbakır’a akacak. Bunun için büyük hazırlık var.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önceki gün Diyarbakır’da Belediye Başkanı Osman Baydemir’le bir araya geldi.
“Allah muhabbetimizi daim eylesin” dedi.
Baydemir’in Davutoğlu’na verdiği mesaj şu:
“Türkiye Kuzey Kıbrıs’a, Kerkük Türklerine nasıl soydaşı olarak sahip çıkıyorsa Suriye’deki, Irak’taki Kürtlere de aynı şekilde sahip çıkmalı.”
Bu çağrının Davutoğlu’nun vizyonuyla kesiştiği açık...
Başbakan’ı eleştirmenin giderek güçleştiği yerde en kolayı CHP’ye vurmak... O yüzden tehlikeli sularda yüzmekten çekinen köşelerde habire CHP’ye öğüt ve hakaret okuyorsunuz.
Bugün olağanüstü toplanacak olan CHP Parti Meclisi, muhalefetin “yumuşak karnı” olan iki konuyu, Kürt açılımı ile anayasa değişikliğini görüşecek.
“Ulusalcılar”, barış sürecine verilen desteğin Erdoğan’ın başkanlığına hizmet ettiği inancıyla Anayasa Komisyonu’ndan çekilmeyi savunuyor.
Parti yönetimi ise “Komisyon’un içinde olmak dışında olmaktan iyidir” diye düşünüyor. İmralı görüşmelerine verilen desteği görerek “bekle-gör” politikası izliyor.
İki ekibin birbirine diş bilediği malum...
Parti içinde giderek sertleşen tartışmanın kızışmaması, çok sesliliğin dışarı sızmaması için konuşma yasağı uygulanıyor.
* * *
Demirperde çökünce Alman Şansölyesi Kohl, iki Almanya’yı birleştirmek istedi. Görüşmelerde Amerikalılar, “Alman telekomünikasyon hizmetleri bizim gözetimimizde olmaya devam etsin” dedi.
Kohl kabul edecek gibi olunca, danışmanları ofisine, iki el arabası içinde 8 bin sayfa belge getirdi.
“Bunlar, son 10 yılda Stasi (Doğu Alman Güvenlik Bakanlığı) tarafından kaydedilen telefon konuşmalarınızın dökümleri... Özel görüşmeleriniz dahil” dediler.
Kohl, işin vahametini o zaman anladı.
* * *
Bu bilgiyi aktaran Andy Müller-Maguhn, dijital ortamda insan hakları savaşı veren bir sivil toplum örgütünün kurucusu...
Wikileaks belgelerini sızdırarak devletlerin kirli sırlarını ortaya döken Julian Assange, İngiltere’de ev hapsindeyken, Andy gibi “siber özgürlükçüler”le buluşmuş ve tartışmalarından bir kitap hazırlamış.
12 Mart döneminin Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç’ın, siyasi tarihimize nakşolmuş bir teşhisi vardır.
15-16 Haziran 1970’teki büyük işçi direnişinden sonra demiştir ki:
“Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi aştı.”
60’ların hareketliliği yüzünden dizginler elden kaçmış, toplumsal dinamizm, sistemin tolere edemeyeceği boyuta gelmişti.
Patronlar sendikalardan, rektörler öğrencilerden, rejim muhaliflerden korkuyordu.
Çare, dizginleri sıkmak, iktidar yeniden tesis olana dek sosyal uyanışı bastırmaktı.
Bu demeçten 9 ay sonra 12 Mart darbesi geldi.
Dünya Kadınlar Günü, kadınlara ne diyeceğimiz konusundaki kafa karışıklığımızı ortaya koydu bir kez daha...
Başbakan’ın konuşmasını dinledim:
“Hanım kardeşler”ine hitap ediyor.
Şiddetten söz ederken “kadın” diyor.
Sonra “En az 5 çocuk” diyen bir “bayan”dan söz ediyor.
“Kız çocuklar”dan dem vuruyor.
Bu sözcüklerin hepsini aynı cinsi tanımlamak için kullansak da galiba her birine farklı anlamlar yüklüyoruz.
Lütfen şu telefon konuşmasını dikkatle okur musunuz: “- Sayın Başbakanım, Cumhurbaşkanımızla konuştum. ‘Başbakan hemen istifa ederse çok iyi olur, bilahare çok ağır bir durumla karşılaşılacak. Bunu Başbakan’a tebliğ edin’ dediler. Bir milli koalisyona gidilmesini rica ediyorlar. Bir emriniz var mı?
- Eee. Ne diyeyim?
- Efendim tarihi bir hizmet yapacaksınız.
- Tarihi bir hizmet yapmak meselesi değil de, daha çok demokrasiyi bitiririz.
- Zatı-aliniz bu istifa ile demokrasiyi kurtaracaksınız. Aksi takdirde sol, demokrasiyi zaten ortadan kaldıracak. İstifanız ve milli koalisyona gidilmesi hiç olmazsa demokrasiyi ve Türkiye’yi ortadan kaldırmak isteyen solu ezmeye büyük ölçüde fırsat verecektir.”
* * *
Bu konuşma, 12 Mart 1971 günü, 11.00’de gerçekleşti.
1931 SİVAS AŞIKLAR BAYRAMI-En sağda Âşık Veysel
Bu ay Âşık Veysel’i 40. ölüm yıldönümünde anacağız. Büyük ozan, önceki gün siyasetin gündemindeydi.
Veysel’in tek parti döneminde sazıyla Sivas’a giremediği, jandarmanın sazını alıp kırdığı söylendi.
O dönem sazın gerici bir müzik aleti sayıldığı, CHP’nin polise, ”Sazı gördüğünüz yerde yakın” emri verdiği doğru mu?
* * *
3 yıl önce, bizim ekipten Hacı Mehmet Duranoğlu, Âşık Veysel için “Küçük Dünyam” belgeselini çekti.
Gözümün önünden gitmeyen bir sahne var: Gecekondu mahallesi... Sel gelmiş, evde ne var ne yok süpürmüş. Çamur diz boyu...
Göle dönmüş salonun ortasında gençten bir adam paçaları sıvamış teyp dinlerken, “Yatak yorgan ne varsa gitti, şükür ki teyple Müslüm Baba’nın kasetini kurtarabildim” diyor.
Teypten Baba’nın sesi yükseliyor:
“Hatırım çiğnendi, kalbim kırıldı/
Ömrümün derdidir, benim meselem.”
* * *