1931 SİVAS AŞIKLAR BAYRAMI-En sağda Âşık Veysel
Bu ay Âşık Veysel’i 40. ölüm yıldönümünde anacağız. Büyük ozan, önceki gün siyasetin gündemindeydi.
Veysel’in tek parti döneminde sazıyla Sivas’a giremediği, jandarmanın sazını alıp kırdığı söylendi.
O dönem sazın gerici bir müzik aleti sayıldığı, CHP’nin polise, ”Sazı gördüğünüz yerde yakın” emri verdiği doğru mu?
* * *
3 yıl önce, bizim ekipten Hacı Mehmet Duranoğlu, Âşık Veysel için “Küçük Dünyam” belgeselini çekti.
Danışmanlığını yaptığım, Kalan Müzik’ten DVD’si çıkan bu belgeselde, Veysel’in hayatı, kendi sesinden anlatılıyordu.
Dün o kayıtlara yeniden girdim, Hacı’ya danıştım.
Veysel’in 37 yaşına kadar Sivas merkeze gidemediği doğru...
Sivrialan, semah dönülüp cem yapılan bir Türkmen köyü...
Veysel, köyünden çıkıp sazıyla Sivas’a gidemediyse, burada siyasi baskıdan ziyade bugün hala süren mezhep bağnazlığının ve sazı “şeytan icadı” sayan darkafalılığın izini aramak gerekir. (“Bunu çalan anlar kendi/ şeytan bunun neresinde”.)
Köşede Veysel’in en eski fotoğrafı var.
5 Kasım 1931’de Sivas Aşıklar Bayramı’nda çekilmiş.
Bayram fikrinin de sahibi olan, Sivas Maarif Müdürü Ahmet Kudsi Tecer’in “Sivas Halk Şairleri” kitabında yayınlanmış.
Veysel o gün, ilk kez Sivas’a gidiyor. Üç gün türkü söylüyor. Orada aldığı “Halk Şairi” belgesi ile, sazıyla Anadolu’yu geziyor.
Cumhuriyet’in 10. yılı gelince, Nahiye Müdürü, Veysel’e bir destan yazmasını öneriyor. O da ilk şiirini, Cumhuriyet ve Atatürk için yazıyor.
Şiir çok beğenilince “Gazi’ye gönderelim” diyorlar.
Veysel sazını kapıp Ankara’ya koşuyor.
Başkent’te saray musikisi yerine çok sesli müziğin gözde olduğu dönem... Ancak halk müziği karalanmış değil; tersine, yeni ulusun müziği, halk ezgilerine dayandırılıyor.
Köydeki halk şairlerini bulup yarıştıran idare, saz kırdırır mı?
* * *
O dönem kolluğun zulmü, Veysel’in sazına değil, kılığınadır.
Ozanın kıyafetini beğenmeyen polis, onu sazına tel almak için geldiği Ulus’taki Karaoğlan çarşısına sokmaz. O da Hakimiyet-i Milliye gazetesine sığınır. Destanını oradakilere okur. Çok beğenilen destan gazeteye basılır. Altında şu yorum vardır:
“Bir ihtilal hareketi, üç telli saz üzerinde ses verdiği, yani halkın iç katlarında yankılandığı zaman köklenmiş demektir. Bu şairi, sazı ve sözü ile Anadolu köylerinde dolaştırınız.”
3 Nisan 1934 tarihli Hakimiyet-i Milliye’de çıkan bu çağrı, Veysel için dönüm noktasıdır.
O günden sonra “uzun ince bir yol”a çıkar, radyoda konser, Köy Enstitüleri’nde ders verir.
Ve sazı -yakılmak şöyle dursun- her gittiği yerde itibar görür.
* * *
Evet, tek parti dönemi vahim hatalarla doludur; ama bugün Veysel’i biliyorsak, özetlediğim “tek parti teşviki” sayesindedir.
Ha Veysel hiç mi baskı görmemiştir?
Doğru sözü olup da baskı görmeyen mi var; o da görmüştür.
Ne zaman mı?
Demokrat Parti döneminde “Vatan Cephesi”ne katılması istendiğinde... (Bkz: Veysel Kaymak: “Âşık Veysel’li Yıllar”, Ürün, 1997)
Veysel daveti kabul etmeyince köyüne hapsedilir. O da kızar ve şunları yazar:
“Manasız mantıksız Vatan Cephesi,
Vatan milletindir, bu neyin nesi,
Maksat Menderes’in seçim dalgası,
Menderes yok, memleket var bu yolda.
Demokrasinin budur rejimi,
Vatan milletindir, kim kovar kimi,
Sıkma savcıları, kovma hakimi,
Şekavet yok, adalet var bu yolda.”
Neymiş?