Diyarbakır gelecek hafta, tarihinin en büyük nevruzunu kutlamaya hazırlanıyor.
Güneydoğu’da başka yerde etkinlik olmayacak, “çevre”, Diyarbakır’a akacak. Bunun için büyük hazırlık var.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu önceki gün Diyarbakır’da Belediye Başkanı Osman Baydemir’le bir araya geldi.
“Allah muhabbetimizi daim eylesin” dedi.
Baydemir’in Davutoğlu’na verdiği mesaj şu:
“Türkiye Kuzey Kıbrıs’a, Kerkük Türklerine nasıl soydaşı olarak sahip çıkıyorsa Suriye’deki, Irak’taki Kürtlere de aynı şekilde sahip çıkmalı.”
Bu çağrının Davutoğlu’nun vizyonuyla kesiştiği açık...
Muhtemelen ziyaretinin bir amacı da bu...
PYD faktörü
Buradaki kilit gelişme, bugüne dek Suriye rejimi ile muhalifler arasındaki çatışmaların dışında kalan “PKK’nın Suriye kolu” PYD’nin geçen ay Özgür Suriye Ordusu ile rejime karşı mücadele için ittifak yapması oldu.
PYD, bölgedeki bazı kilit mevzileri de çatışmasız teslim aldı.
Ankara daha önce PYD’nin bahsi geçince “Suriye’nin kuzeyinde bir oluşuma izin vermeyiz” diyor ve “Burası Suriye, siz kendi işinize bakın” cevabını alıyordu.
Kürtlerin Özgür Suriye Ordusu ile ittifakı Ankara’nın PYD’ye karşı tavrını da yumuşatmış görünüyor.
Suriye’deki yeni yapılanmanın kilit aktörlerinden birinin Kürtler olacağı düşünülürse, bugünlerde bir PYD temsilcisinin Ankara’da ağırlanması hiç sürpriz olmayabilir.
Erdoğan’a güveniyorlar mı?
Diyarbakır’da Davutoğlu ile Baydemir’in el ele görüntü verdiği sıralarda, İstanbul’da BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak da köşe yazarlarına, “başkanlık sistemine yeşil ışık” yakan mesajı veriyordu.
Bu mesaj, Öcalan’ın zabıtlara yansıyan sözleriyle birlikte okunduğunda, barış sürecinin,
Erdoğan’a başkanlık yolunu
döşediği algısına yol açıyor.
BDP’lilerin hiç hoşlanmadığı bu algı, sürecin yumuşak karnı olmaya başladı.
Aslında özel sohbetlere girildiğinde anlaşılıyor ki, BDP’deki hakim hissiyat, Erdoğan’a karşı güvensizlik...
Daha iki yıl önce “Ben olsam Öcalan’ı asardım” diyen Başbakan’ın bugün onunla müzakereye oturması, samimi bir çözüm çabasından ziyade başkanlık hedefine dönük bir taktik olarak görülüyor.
Asıl niyetin silahları susturduktan sonra BDP’yi bertaraf edip Köşk’e çıkmak olduğundan kuşkulanılıyor. Ancak sürecin zarar görmemesi adına bu konu fazla dillendirilmiyor.
“Çekilme zor”
Kürtler cephesine gelince...
İmralı zabıtlarının yayını, “parti disiplini” boyutu dışında endişe yaratmamış. Tersine sürece katkı yaptığı düşünülüyor.
Zaten hem Kandil, hem Avrupa kanadı, Öcalan’a sadakat mesajı verdi. Karayılan’ın açıklamasından da destek çıktı. Her daim “Muhatap Öcalan’dır” diyenler başka türlü davranamazdı.
Ancak endişeler yok değil:
Bunlardan biri, Öcalan’ın tecrit koşullarında müzakere yapmasının zorluğu...
İkincisi ise çekilme konusu...
Öcalan’ın PKK’ya 16 Haziran’a kadar sınır dışına çekilme çağrısı yapacağı haberleri üzerine görüştüğüm, Kürt hareketinin önde gelen bir ismi, temkinli konuştu:
“Eylemsizlik tamam, ama çekilme ve silah bırakma zor” dedi.
Kaygıları şunlar:
Öcalan’ın istediği gibi, çekilmeye nezaret edecek bir Meclis denetimi mümkün görünmüyor.
Ya çekilme sırasında -daha önceki gibi- bir operasyon olursa?
Ya çekilen PKK’nın boşluğuna bölgedeki başka bir silahlı güç, mesela korucular veya Hizbullah yerleşirse?
Ya bölgenin çatışma ortamında yetişen “fırtına çocukları”na söz geçirilemezse?
Kürt sorunu bitmiyor
Kaygılar bunlar...
Umut da var elbet, ama hep itidalin kundağında...
“Bu iş bitiyor” havası pompalanmıyor Güneydoğu’da...
Yine önde gelen bir Kürt siyasetçinin teşhisiyle noktalayayım:
“Aslında Kürt sorunu bitmiyor; o, daha epey vakit alacak. Şimdilik sadece Kürt muhalefeti nitelik değiştiriyor.”