Gate 27, Melisa Tapan’ın kurduğu uluslararası konuk sanatçı ve kültür sanat etkinlikleri platformu.
Aslında her şey New York’ta başlamış, Melisa Tapan Columbia Üniversitesi’nde Ekonomik ve Siyasal Kalkınma yüksek lisansını yaparken sık sık sanat galerilerini, müzeleri gezmiş, kendi gibi genç sanatçılarla tanışmış, en çok da New York’taki kendini geliştirmeye odaklı ekosistemden etkilenmiş.
Annesi Sevil Sabancı gibi iyi bir koleksiyoner olmayı daha ileri taşımak istemiş. Kendi tanımıyla meraklı bir karakteri olduğu
için sanat eseri toplamanın dışında sanat üretim sürecinin de içinde olmak istediğine karar vermiş.
İşte bu aşamada master’ini tamamlayıp İstanbul’a döndüğünde İstanbul’da Gate 27’yi kurmuş.
Kasım 2019’dan Mart 2020’ye uzanan kısa süreçte ilk sanatçılarını ağırlamış.
Üstelik günümüzün en değerli mimarlarından David Chipperfield imzalı bir alanda.
Milliyet’in pazar günkü birinci sayfası etkileyiciydi, Minnettarız manşeti çok anlamlıydı.
14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle pandemi sürecinde canla başla çalışan sağlık çalışanlarına küçük bir teşekkürdü aslında.
Şimdi ise çağdaş sanat dünyasında da aynı nedenle sevilen bir sanatçının kendi isteğiyle bir eseri açık artırmaya çıkarılıyor Londra Christie’s müzayede evinde.
Eserin satışından elde edilecek tüm gelir İngiltere’nin Ulusal Sağlık Hizmetleri’ne aktarılacak.
Tam 3 milyon sterlinlik, yaklaşık 30 milyon liralık bir gelir elde edilmesi bekleniyor.
Yeni süper kahraman
Peki ama hangi sanatçının, hangi eseri satışa çıkacak?
Sözü edilen savaş karşıtı, çevreci, insan ve hayvan haklarını savunan, tüketim çılgınlığını eleştiren ve kimliğini açıklamayan, çoğu zaman bir süper kahramanı andıran sokak sanatçısı Banksy.
Kültür bakanlıkları ülkelerindeki tarihi ve sanat eserlerini korumak için ellerinden geleni yapınca, vakıflar da destekledikçe her ülke kendi koleksiyonunu koruyabiliyor
Londra Sotheby’s’de Kudüs’teki L.A. Mayer İslam Eserleri Müzesi koleksiyonundan aralarında Osmanlı eserleri de olan bir seçki geçen ekim ayında açık artırmaya çıkacaktı. Ancak son anda İsrail hükümetinin Kudüs’te yer alan koleksiyonun Kudüs dışına çıkmasını istememesi nedeniyle müzayede ertelendi. Şimdi ise müzayede tamamen iptal edildi ve eserler müzeye iade ediliyor.
Hatırlayacaksınız, müzayede evi Sotheby’s’in 27 Ekim’de İslam Eserleri Müzayedesi vardı. Öncesinde Orta Doğu satışlarının başındaki Benedict Carter ile Londra’da bir araya gelip açık artırmaya çıkacak eserleri inceleyerek Kovid-19 sonrası sanat piyasasındaki değişiklikleri konuşmuştuk. İslam Eserleri Müzayedesi ile aynı gün ise Kudüs’teki L.A. Mayer İslam Eserleri Müzesi koleksiyonundan bir seçki açık artırmaya
Pandemiyle birlikte alışkanlıklar da, öncelikler de, moda da değişiyor.
Evet, Hermes gibi lüks markalar kriz zamanlarında bile çok satıyor, ama devlerin ayakta kalabilmesi için çağa uyum sağlaması gerekiyor. Dünyanın en büyüklerinden de olsanız, çağı yakalayamayınca geride kalıyor ve bir süre sonra eski popülerliğinizi yitiriyorsunuz. Evet, Hermes özellikle Kelly ve Birkin model çantalarıyla her zaman gündemde... Hatta bu çantaların ulaşılmazlığını işe dönüştürebilenler bile var.
Bakınız; ‘Bringing Home the Birkin’in (Birkin’i Yuvasına Getirmek) yazarı Michael Tonello. Önce kendini Hermes marka aksesuarlarla allayıp pullayıp, farklı ülkelerdeki birçok Hermes’i gezerek pek çok ürün satın alıp mağazanın listesine girmeyi başarmış. Yılda 1.5 milyon dolar’lık çanta alıp satmış beş sene boyunca.
Sonunda Hermes onu kara listeye alınca, bu yaşanmış hikayenin kitabını yazmış. Bir de üstelik “Birkinler çok kullanışsız, ağır ve açmak kapamak zor” demiş.
Malum, çanta fiyatları,
Şimdiye kadar gezdiğim en kapsamlı Warhol sergisi, Paris’te Grand Palais’deki ‘Andy Warhol’un Geniş Dünyası’ydı.
Özel koleksiyon- lardaki eserleri de bir araya getiren Grand Palais’deki sergide Warhol’un neredeyse bütün eserleri yer alıyordu.
Nasıl hepsini topladıklarına çok şaşırmıştım.
Marilyn Monroe’dan Mao’ya ünlü portreleri gibi bildiğimiz eserlerinin yanı sıra daha az bilinen çalışmaları da vardı.
Warhol, ünlü isimlerin önce stüdyoda polaroid fotoğraflarını çekmiş.
Bu fotoğraf çekimlerinin de özellikle filme alınmasını istemiş, sergide bu filmler de vardı.
1981’de yaptığı, sadece siyah ışıkta görülebilen özel bir boya kullandığı Linda Cossey resmi de yer alıyordu.
Warhol, Interview adlı bir dergi çıkarmış, ünlülerle röportajlar yapmış, dergi kapaklarında herkesi bir yıldız haline getirmiş.
Karl Lagerfeld, Chanel ve Fendi gibi çok güçlü iki markanın uzun yıllar kreatif direktörlüğünü üstlendi, ama en büyük başarısı bu değildi.
En büyük başarısı kendisiydi, kendi kendini ikonlaştırmayı başardı, hatta bununla zaman zaman dalga da geçti, “Kendi kendimin karikatürüyüm, bir maskeyle yaşıyorum, Venedik Karnavalı benim için sürekli devam ediyor” diye anlatıyordu.
Balmain, Jean Patou, Chloé, Charles Jourdan, Krizia, Valentino gibi birçok markaya tasarımlar yaptıktan sonra daha genç yaşlarda beyaz saçla kendine bir imaj çizdi.
Sonra tasarımlarını çok beğendiği Hedi Slimane’in kıyafetlerini giyebilmek için bir yılda tam 42 kilo verdi.
Onu özel yapan sadece yaratıcılığı değildi, aynı zamanda zamanın ruhunu da son derece iyi okumasıydı.
49 yaşında Chanel’in kreatif direktörü olduğunda eskimiş ve güncelliğini yitirmiş bir markayı alıp 10 milyar dolarlık, hiç eskimeyecek bir marka haline getirdi.
Bunun için de önce CC logosunu yarattı.
Tom Ford’dan Riccardo Tisci’ye
Yeni kontrollü normalleşme dönemi başladı. Bir yanımız sevdiğimiz mekânlara koşup sosyalleşmek istiyor, bir yanımız olabileceklerden korkuyor ve kendi güvenli alanımızdan çıkmak istemiyor. İşte son bir yılın üzerimizdeki etkisi2 Mart itibarıyla yeni kontrollü normalleşme dönemi başladı; mekânlar açıldı, peki ya biz? Tam bir yıldır kapalıyız evlerimizde, mekânların açılmasını iki farklı ruh haliyle karşılıyoruz ister istemez. Bir yanımız sosyalleşmeye hasret, daha ilk günden kahvaltı programları yapıldı, uzun öğle yemeklerine koşup özlediğimiz mekânları doldurduk, yarı kapasiteleriyle tabii.
Evet, HES kodumuzu mekânlara bildirdik, ateşimizi ölçtürdük, azalan masa sayılarına hüzünle baktık, ama sonuçta sosyalleşebildiğimiz için mutluyuz. Her ne kadar ilk sosyalleşmelerde elimizi kolumuzu nereye koyacağımızı bilemesek de…
Unutmak mı kolay hatırlamak mı?
Bu bir yıl içinde Kovid -19’dan iyi korunanlardansanız, sosyalleşmeyi unutmuş olmanız çok doğal. Antikoru olmayanlardansanız, sarılarak, öpüşerek, el sıkışarak s
Tam sekiz yıl önce Paris Moda Haftası’nın en farklı gösterisini Grand Palais’de Ayşe ve Ece Ege’nin markası Dice Kayek yapmıştı. 2014 ilkbahar-yaz koleksiyonlarını ‘Noir’ ve ‘Pearl’ adlarını verdikleri iki filmle tanıtarak moda haftasına yenilik getirmişlerdi. Daha dün gibi hatırlıyorum, “Harika fikir. Paris Moda Haftası’nın en şaşırtıcı gösterisi” o zaman Grand Palais’de en sık duyduğum cümle olmuştu. LVMH (Louis Vuitton Moet Hennessy) Grubu’nun danışmanı Jean-Jacques Picart’dan Çin Vogue’un o zamanki genel yayın yönetmeni Angelica Cheung’a, hatta L’Officiel’in sahibi Marie-Jose Susskind-Jalou’ya kadar moda dünyasının önemli isimleri ağız birliği yapmışçasına aynı şeyi söylemişti.
Dice Kayek, uzun süredir defile yapmak yerine başka formüller arıyordu. Daha önce ‘Istanbul Contrast’ adlı bir sergi düzenlemişlerdi, yıllar sonra da bir moda filmi ve sanal defileyle karşımıza çıktılar. İlk filmin adı ‘Noir’dı (Siyah), 1961 yapımı Alain Resnais film-noir’ı