Wagamama ve Hakkasan gibi markaları yaratan Alan Yau’nun Londra’da yeni açtığı Türk restoranı Babaji’de içecek ve içki menüsü de Türk markalarından oluşuyor.
Türk mutfağını yurtdışında tanıtmalıyız deyip durduk, kötü örneklerden ileri gidemedik. Hâlâ döner ve kebaptan ibaret sanılıyor Türk mutfağı. TURYİD (Turizm ve Restaurant Yatırımcıları ve İşletmecileri Derneği) Başkanı Kaya Demirer ısrarla “Gastronomi hem Türkiye’yi daha iyi tanıtmanın hem ülkeyi ziyaret eden turistlerden daha yüksek gelir elde etmenin yolu” deyip İspanya örneğini veriyor. Ama ne yazık ki TURYİD’in elinden gelen de sınırlı.
Neyse ki şimdi bizi bizden daha iyi anlatabilecek biri var, Alan Yau. Yau, Hong Kong’da doğmuş, Londra’da büyümüş, müthiş vizyonu olan bir Çinli girişimci. Yarattığı markaları yakından tanıyorsunuz. Wagamama, Hakkasan, Busaba Eathai, Princi... Wagamama’yla noodle’ı, Hakkasan’la Çin yemeğini, Busaba Eathai ile Tayland mutfağını dünyaya tanıttı, sevdirdi.
Pideci ve fazlası: Babaji
Şimdi de yeni projesi Babaji nam-ı diğer İstanbul Pide Salonu ile Londra’da Türk mutfağını tanıtıyor. Bizim yapamadığımızı efsane Çinli yapıyor. Tabii bunda en çok pay eşi Jale Erentok’un.
J
İstanbul’da son zamanlarda en çok konuşulan şey belli, Soho House’ a üye olmalı mı, olmamalı mı? Soho House, farklı alanlardan yaratıcı insanları bir araya getirmeyi hedefleyen bir sosyal kulüp. Herkesin üye olmak istediği ama herkesin kabul edilmediği bir kulüp. Özellikle Londra ve New York’ta finansçıları kabul etmemesiyle ve üyelik için uzun bekleme listeleriyle sık sık adından söz ettiriyor. Berlin’den Los Angeles’a, Miami’den Chicago’ya tam 12 şehirde var. 2015’te Soho House’ların en büyüğü İstanbul’da Tepebaşı’nda eski Amerikan Konsolosluğu binasında açılacak.
Önceki akşam Soho Houseların yaratıcısı Nick Jones ve ekibiyle beraber Münferit’te yemekteydik. Nick Jones, ekimde yaptığımız röportajda açıklamıştı, “Bazen hata yapabiliyoruz, yanlış kararlar da verebiliyoruz. Neyse ki hızlı öğreniyoruz. Gelen tepkilere göre kararlarımızda değişiklikler yapabiliyoruz. İstanbul’ da uluslararası üyelik için çok yoğun bir taleple karşılaştık. Bu talebi karşılayabilmek için üyelik prosedürümüzü değiştiriyoruz, dileyen üyelerimiz en başından lokal üyelik yerine bütün evlere üyelik başvurusu hakkına da sahip olacak. Doğruyu bulana dek değişiklik yapmaya hazırız” diye. Peki ama Soho
Geçen yıl tam da bu zamanlarda fonda Hotel California çalıyor; 1968’den beri İstanbul, Uludağ, Bodrum, Londra, Monte Carlo gibi farklı yerlerden gece hayatı manzaraları film şeridi halinde gözlerimizin önünden geçiyor. Hepsinin ortak yanı Metin Fadıllıoğlu imzası taşıması.
Marka Konferansı’ndayız; sahnede Balçiçek İlter soruyor, Metin Fadıllıoğlu cevaplıyor. Arkada da Metin Fadıllıoğlu’nun ‘29’ kitabından karelere yer veriliyor.
Vur patlasın çal oynasın bir hayat var karşımızda. “Zaten bu kitabın çıkış sebebi de bu” diyor Metin Fadıllıoğlu.
“En yakın arkadaşlarım bile ‘En güzel hayat sende, en güzel manzaranın önündesin, en güzel kızlar yanında, en güzel yemekler ve içkiler elinin altında’ deyip duruyorlar. Ben de bu işin gerçekten ne olduğunu anlatmak için bu kitabı yazmaya karar verdim” diye devam ediyor.
“MEKANLARIMDA YEMEK YEMEZDİM”
Transtürk’te Faruk Süren’in yardımcısı olarak iş hayatına başlamış Fadıllıoğlu. Kazandığı bütün para, öğle yemeği ve yol masrafına gittiği için ek iş olarak 33’te DJ’lik yapmaya karar verdiğini anlatıyor:
Aralıkta şıkır şıkır yılbaşı süsleri ruhumuza iyi geliyor, bir nebze de olsa içimizi açıyor...
Bu yıl ise yılbaşı süslemesi hepimize dert oldu.
Önce Rixos Oteller Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince isyan etti, “150 milyon gecelemenin olduğu Antalya’da yılbaşını çağrıştıracak hiçbir şey yok. Hiç süsleme gördünüz mü? Bayram havası görüyor muyuz? Tamam Hıristiyan değiliz, değiliz de biz turizm şehriyiz. İnsanlara ‘Gel bu şehirde yılbaşını geçirin’ diyoruz” diye.
NİŞANTAŞI’NDA SON KARAR
Sonra konu döndü dolaştı, İstanbul’da yılbaşı sokak partilerini başlatan Nişantaşı’na geldi. Malum, Nişantaşı’nda her yılbaşında şıkır şıkırın birkaç tık ötesine geçip kitsch süslemeler olur. Bu yıl ise karar verildi, süsleme yok. Daha doğrusu bazı kafeler, mağazalar kendi önlerini süsledi.
Bkz. köşedeki The House Cafe.
Son zamanlarda en çok duyduğum soru, “Hangi masadasın?” Hemen ardından da ikinci soru geliyor, “Sizin masada kimler var?” Malum, yılın en heyecanla beklenen gecelerinden biri, Gala Modern. Sanatçılar, galericiler, koleksiyonerler ve tabii gazeteciler, en şık kostümleriyle, İstanbul Modern’de bir araya geliyor.
Bazı kurum ve şahıslar bütün masayı alıyor, bazıları ise masaları paylaşıyor. Bu durumda da kimlerle aynı masada oturulacağı günler öncesinden konuşulmaya başlanıyor. En büyük şans, sanatçılarla ve açık artırmaya katılanlarla aynı masayı paylaşmak.
Gece erken başlıyor, önceden gelenler kokteyl sırasında üst katta eserleri uzun uzun inceleyebiliyor, geç gelenler ise sosyalleşmekten eserlere yeteri kadar vakit ayıramıyor. Bu yıl alt kez düzenlenen Gala Modern’de alt kata geçildiğinde görüyoruz, Vakko Espace yine harikalar yaratmış, müzeyi bambaşka bir hale getirmiş. Boşuna, sergi alanında olduğumuzu farketmeyip sık sık “Neredeyiz şimdi?” diyenler olmuyor.
Destek yarışı
Bu yıl Rana Erkan Tabanca’nın sunumuyla başlıyor. Sonra sözü ev sahibi, İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı alıyor. Oya Eczacıbaşı, 10. yılını kutlayan İstanbul Modern’in rengi
Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Instagram ahalisini bir mesajla kutladı “Tebrikler, 300 milyon kişiye ulaştınız!” diye. Instagram’ın kurucuları Kevin Systrom ve Mike Krieger’ı da kutladı, böyle bir platform yarattıkları için. Bir de fotoğraf ekledi, “Instagram’ın yerçekimsiz odasında Kevin Systrom ile uçarken” altyazısıyla...
FACEBOOK’U ‘YAŞLI’ BULANLARA
Mark Zuckerberg uçmasın da kim uçsun?
Facebook artık eskisi gibi ‘cool’ kabul edilmiyor, genç jenerasyona yaşlı bile kalıyor. Oysa Instagram şu anda en ‘cool’ olan sosyal medya platformu kabul ediliyor. Hem de her yaş grubu tarafından.
Facebook tam iki yıl önce Instagram’ı 1 milyar dolara satın aldı.
O zaman tek bir şey konuşuldu, “Instagram bitecek mi?”
2015’e sayılı günler kala yeme-içmeden eğlence hayatına, kültür-sanattan alışverişe 2014’e, özellikle de son aylara damga vuranları değerlendiriyoruz
Yeme-içme:Karaköy’de Colonie, Teşvikiye’de Nopa, Zorlu Center’da Cantinery, Maçka’da La Petite Maison, Etiler’de Fenix, Kuruçeşme’de Les Ottomans’ın içinde kışlığı da açılan Park Şamdan&The Bar ve Taksim’de Gezi Bosphorus’un içindeki Fiamma bu kışın gözdelerindendi. Yeni Lokanta ve Münferit ise tartışmasız hâlâ en sevilen restoranlardan. Karaköy’de yeni açılan Morgans oteli
10 Karaköy’ün içindeki Rudolf da son günlerin en yeni popüler restoranı.
Gece hayatı:Lucca’nın yeri ayrı. Her gece tıklım tıklım. Bu kalabalığa rağmen harika yemekler ve iyi servis şaşırtıyor. Lucca çıkışı ise Pizza Emirgan’a geçiliyor. Gizli Kalsın ya da Pizzacı olarak da bilinen gece kulübünde her gece canlı müzik var ve aklınıza gelebilecek tüm oyuncular burada. Hatta zaman zaman sahneye çıkıp şarkı da söylüyorlar. İstiklal Caddesi’ndeki Atlas Pasajı’nın içinde yer alan Sefahathane’nin yükselişi de devam ediyor. Karaköy’de açılan Raw ise dans edecek gece kulübü arayanlar için iyi bir alternatif oldu. Bu arada Nupera’daki Pop’un Nişantaşı Abdi
Lütfi Kırdar’da 3 Adam; daha doğrusu Eser Yenenler bir girizgah yapıyor, üstüne Sezen Aksu çıkıyor sahneye, sevdiğimiz şarkılarını söylüyor. Buraya kadar her şey normal.
Sonra Sezen Aksu 3 Adam’ın masasına konuk oluyor ve işte bir anda sahnede ‘İşte Hayatınız’ başlıyor.
Sezen Aksu evliliklerinden, oğlu Mithat Can’dan, eski sevgilisinin kızı İdil Fırat’tan, Sertab Erener gibi öğrencilerinden derken, her şeyden konuşuyor.
Ev haliyle olduğu kadar samimi.
Bir bakıyorsunuz sahneye Mithat Can çıkıp annesini anlatıyor, hatta bir de selfie’yle bu anı görüntülüyor.
Sertab Erener de çıkıyor sahneye. Sezen Aksu, “Çırağım, öğrencim falan değil Sertab... Konservatuar mezunuydu, haddinden fazla şey biliyordu zaten” diyor Sertab’la ilk çalışmaya başladığı zaman için.
Sertab da “Sezen canım, ben her şeyi olurum onun” diyor.