Haftanın derbisinde futbol adına herşey vardı... Heyecan, mücadele, tempo, harika asistler, birbirinden güzel goller, kaçan fırsatlar, atılan ancak ya faul, ya da ofsayt gerekçesiyle iptal edilenler, yüzde yüzlük fırsatlara tek başına kafa tutan bir kaleci...
Kırmızısı ve de bol sarı kartı... Futbolcular arasındaki gerginlikler... İtirazlar, kendini yere atanlar, hakeme kafa tutanlar!
Yani ne ararsanız vardı, dünkü derbide... On kişiyle asla pes etmeyen, rakip kaleye topuyla - tüfeğiyle yüklenen, pozisyonlar üreten, ancak atamayan, ya da kaleciyi geçemeyen örnek takım vardı derbide...
Hatta 10 kişi kalmasına rağmen skoru eşitleyen Fenerbahçe’nin bulunduğu yerin şans ya da rastlantı olmadığına tanıklık ettik dün..
Bu güzellikleri yaşamayan, soyunma odalarının yolunu tutan, takımına ihanet eden, amatörce kırmızı kart gören oyuncular da vardı derbide...
Meireles olayı var ki, onu es geçmek, bize yakışmaz! Giydiği formanın ağırlığının farkında bile değil! Tek kelimeyle sorumsuz!
Pozisyon gereği bu oyunda kırmızı görebilirsiniz, buna lafımız yok... Ancak rakibine acımasızca, baldırına tekmeyi basana hiç kimse profesyonel diyemez... Meireles, sadece kendine değil,
Farklı skor kimseyi yanıltmasın... Maçın başlamasına 1-2 dakika kala Beşiktaş’ın oyun şablonuna baktım, hemen yanı başımda oturan meslektaşım Erdal Cömert’e ‘fark olur’ dedim, biraz dudak büker gibi oldu.
O da haklıydı...
Niye? Eee Beşiktaş bu, sağı, solu belli olmaz da ondan!
Ne var ki bizim dediğimiz çıktı, Beşiktaş ilk yarıyı farklı skorla kapatırken, ikinci yarıda kaçırdıklarıyla saç-baş yoldurdu.
Oyunun son bölümlerinde Torku Konyaspor’un baskısı Kartal’ı sıkıntıya soktu. Tolga’nın son dakikalardaki harika kurtarışı, olası bir puan kaybına set çeken en büyük faktördü.
Bu skor Fenerbahçe derbisi için ölçü olur mu?
Elbette hayır... Niyesi çok açık, Beşiktaş’ın orta sahası çok gedik veriyor, daha da ötesi rakibe geniş alanlar bırakıyor.
Birilerine bu köşeden sataşmak asla tarzım değildir. Ne var ki, biz de etten-kemikteniz, her insanın bir yere kadar sabrı vardır.
Bazen beyaz ekranlardan yapılan eleştirileri dinlediğim zaman olmayan saçlarım ayağa kalkıyor inanın!
Hiç kimsenin avukatı değilim, gazeteciliğin ilkelerine de sıkı - sıkı bağlıyım. Gerek sosyal yaşamda, gerekse gazetecilikte asla, ‘haksızlığa’ tahammülüm yoktur.
Ortada haksızlık ve de yalan - dolan varsa, bize de yazmak düşer... Kırk yıldır bu işi yapıyorum, birçok başkan, yönetici ve teknik adamla işim gereği haşır-neşir oldum, yani sadece işimi yaptım.
Yerli - yabancı teknik adam ayırımı asla yapmadım... Ancak, bizim ülkemizin yetiştirdiği hocalara da sınırsız destek verdim. Asla yabancı düşmanı da değilim. Ama yerliler benim kantarımda hep ağır basmıştır...
Milli Takım’a hangi yerli hoca gelse bir anda ortalık ayağa kalkıyor! Hele hele bu isim Fatih Terim’se fırtınalar kopuyor!
Sanırsınız ki, hepsi maliyeci... Adamın aldığı parayı o beyaz ekranlardan sırf reyting uğruna didik - didik ediyorlar!
Koca Beşiktaş, bir adamın elinde oyuncak olmuş kimsenin umurunda değil! Başkan Fikret Orman, hafta içinde Bilic ve Önder Özen’le görüşmüş, Kartal’daki bu düşüşün nedenlerini sormuş. Valla sevgili başkan, istediğin kadar görüş, istediğin kadar elini masaya vur, fotoğraf bu, negatif, değişmez!
Stadı da bitirsen, inan hiçbir şey farketmez... Taraftarı şampiyonluktan başka bir şey ilgilendirmiyor. Fatura eninde, sonunda size ve yönetime çıkar, haberiniz ola!
Taraftarlar, her maç sonrası maillerle bize tepki gösteriyorlar, dilimiz döndüğünce, meramımızı anlatıyoruz kimi, ‘haklısınız’ diyor, kimi Bilic’e sahip çıkıyor, olabilir.
Ne var ki, Bilic’e olan tavrımızda takım galip gelse de milim sapma olmaz... Futbolculuk kariyeri tamam, ama teknik adamlığına külliyen karşıyım!
Tutturmuş tek forvet gidiyor! Ya arkadaş zirveyi kovalayan bir takımın, tek forvetle oynamasının doğruluğunu kim savunabilir?Hadi diyelim ki, bu onun doğrusu. Peki Almeida’nın yanında Eneramo’yu, niye oynatmaz? Eneramo’nun turşusunu mu kuracak? İkisini yanyana oynatsa, kıyamet mi kopar? Sanırsınız ki, Almeida’nın arkasında gol atacak oyuncu çok? Bir Fernandes var, bir Oğuzhan, bir de Olcay! Fenerbahçe’nin
Bilic, Beşiktaş’ın balansını bozmak için müthiş uğraş veriyor! Bir takımın taşlarıyla fazla oynarsanız, başınıza iş alırsınız. Bilic dün de Serdar Kurtuluş’u yedeğe çekti, Atiba’yı da sağ beke... Atiba’nın ne işi var sağ bekte? Elinizde o yerin adamı varken, başka birini oynatmayı ancak Bilic becerir! İkinci yarı neyseki, Bilic uyandı, doğruyu buldu, ama iş işten geçmişti! Ya arkadaş Veli haftalardır kötü oynuyor, çek onu Atiba’yı da yerinde kullansana. Ama yoook, o bildiğini okuyor, olan Beşiktaş’ın puanlarına oluyor. Eeee siz değil miydiniz Kartal’ın en istikrarlı oyuncusu Hilbert’in biletini kesen?
Karabükspor, oyun şablonu tamamen ‘puan’ üzerine kurmuş. Savunmasını sağlam tutan konuk takım, alan daraltarak, Beşiktaş’ın hızını kesti, fırsat buldukça da üç puanı kovaladı. Tolunay’ın bu oyun anlayışı saat gibi tıkır - tıkır işledi.
Bilic ne yaptı? Eneramo’yu oyuna alırken, Almeida’yı kenara çekti! Sevsinler seni! Üç puanı kovalıyorsan ki öyle, bırak Almeida oyunda kalsın, çıkar savunmadan bir oyuncu, forveti güçlendir. Nerdeee? İyi teknik adam, rakibin savunma anlayışını oyuncu hamleleri ve de taktiği değiştirerek, açmasını bilendir. Tüm yükü Fernandes’e yüklemiş.
Hamza Hamzaoğlu... Övgüyü fazlasıyla hak ediyor... Akhisar’da kısıtlı olanaklarla harika bir takım yaratmış... İçerde, dışarda, hep galibiyeti kovalıyor, oynattığı futbolla keyif veriyor, alkışı da fazlasıyla hak ediyor. Yıldızlar topluluğu Galatasaray’ı yenmesi de öyle rastlantı, falan asla değil. Akhisar, kollektif oyunun tüm unsurlarını sahaya yansıtıyor.
Oyumu yaşamım hep yerli antrenörlerden yana kullandım... Türk futbolu büyük başarıları yerli hocalarla yakalaması da, bizim tercihimizin en büyük göstergesidir. Hamza da bunun en sıcak örneğidir.
***
İki takımın ofansif oyunu, ortaya keyifli bir mücadele çıkardı. Keyif veren bu oyunun baş aktörü, elbette Akhisar’dır, buraya kadar tamam.
İtirazımız, Beşiktaş’a ve de Bilic, efendiyedir! Cezası bitti, sahaya indi, Atiba’yı yedek soyundurdu. Keşke hep tribünde kalsaydı! Atiba sakat değilse, niye yedek? Atiba’yı oyuna sürdü, sürmesine de atı alın Üsküdar’ı çoktan geçmişti! Veli haftalardır kötü oynuyor, Gökhan Töre’nin yerinde yeller esiyor! Hele hele savunmanın göbeği SOS veriyor, o farkında değil! Bruno’nun özellikle attığı ilk gol, Kartal’ın stoperlerinin iflas ettiğinin en büyük kanıtıdır. Bruno’nun ikinci golü de
Rizespor, öyle sıradan bir ekip asla değil... Onca eksiğine karşın içerde, dışarda, tüm oyun şablonu galibiyet üzerine kurulu.
Savunmasına asla yaslanmıyor. İlk yarıda Beşiktaş’a tam dört pozisyon vermesi de bunun en büyük göstergesidir. İşin özeti, Rizespor hem oyunu güzelleştirmek, hem de puan ya da puanlar almak için mücadele ediyor. Bu felsefeyi takımına monte eden Rıza Çalımbay hocamızı kutluyoruz, ama savunmasına da mutlaka çeki-düzen vermesi şart. Aksi taktirde Rize’nin bu zorlu kulvarda çok canı yanar, bizden söylemesi.
Örnek dünkü maç... Valla, Rize yatsın - kalksın o sayısız fırsatları beceriksizce gole çeviremeyen başta Almeida (2) olmak üzere, Veli, Gökhan Töre ve Necip’e dua etsin. Hele hele Almeida’nın atamadığı iki yüzde yüzlük fırsat var ki, vay anam, vay! O fırsatlar gollere dönüşse, Rize, tarihi fark yerdi hocam fark! Her maçta şans hep sizden yana olmaz sevgili Rıza hocam!
Bilic’i sürekli eleştirdiğim için dostlar bana kızıyorlar! Kişilere önyargılı değilim... Beşiktaş’taki eksiklikleri - sıkıntıları, gelecekle ilgili kaygılarımızı dile getirmenin neresi yanlış acaba? Biz ne dedik, ‘Aman haaaa (dörtte-dört) hiç kimseyi yanıltmasın, umutlandırmasın’...
Vallahi pes güzel adamlar! Canlarımız, ciğerlerimiz, tamam oynadığınız takım Hollanda, eyvallah, buna lafımız yok... Oyun kurgunuza, taktiğinize, kazanma hırsınıza da (Takım savunması hariç) şapka çıkarıyoruz.
Peki, güzel adamlar, böylesi güçlü bir takım karşısında o kaçırdıklarınıza ne demeli?
Gol umudumuz Burak Yılmaz, iki net pozisyonda elin - ayağına dolaştı! Bize de tribünde oturduğumuz sandalyeden yere düşmek kaldı!
Ya Umut? Umudumuza da bir haller olmuş, müsait pozisyonda topu auta gönderdi. Hadi, Arda’nın pozisyonu su götürür, iki kişinin markajında kaldı, çaresizdi. Yine Arda bir pozisyonda topa vurmak yerine, arka direkte bekleyen Burak Yılmaz’a çıkarsa, belki de rakibin direnişini kıracak golü bulabilirdik, o da olmadı, bizim de içimiz yandı, kendi kendimizi dövdük!
Valla yediğimiz golü ne siz sorun, ne biz söyleyelim! O bilinen duran top, Türk futbolunun, yıllardır çözülemeyen kronikleşmiş hastalığı. Robben’in o uzaklıktan vurduğu top direkt kalemize giriyorsa, varın siz düşünün! Savunma bloğu ailece hatalı. Volkan mı? Tecrübesine, kalitesine asla yakışmadı! Niye mi? Çıkardığın kritik pozisyonlara bakın, ne demek istediğimizi anlarsınız!
Robben’in duran