Futbolda başarıyı yakalamak istiyorsanız, rebaket ortamını yaratmak zorundasınız. Kadroda ‘devamlılık’ bu işin olmazsa, olmazıdır, buna karşı değiliz.
Ne var ki, Beşiktaş’ın şu ana kadar 11 hazırlık, 2 Avrupa Kupası ve 7’si lig olmak üzere toplam 20 maç oynadığını hatırlatmak da yarar var. Kartal’daki bu sürpriz düşüşün temelinde bizce ‘yorgunluk’ en büyük faktördür. Neticede futbolcu robot değil, böylesi maç trafiğinde bazı oyuncularda formsuzluklar, fiziksel yorgunluklar kaçınılmazdır.Yedeklere şans vererek, onların motivasyonunu sağlamak şarttır.
Örneğin Gökhan Töre... Yeteneği su götürmez. Ancak son maçlarda performansının çok uzağında. Topu çok seviyor, ama kontrol etmekte zorlanıyor! Sadece o mu? Olcay’a da nazar değmiş. O yere - göğe sığdıramadığımız Olcay’ın yerinde yeller esiyor! Yük, tamamen Fernandes’in üzerinde. O oynarsa, takım oynuyor.. O topu kapacak, o adam eksiltecek, o asist yapacak, takım galip gelecek.Ömer’in attığı gole bakın, anlayın. Ya o da olmazsa? Artı Fernandes’in orta alanda yükünü biraz olsun hafifleten Atiba, joker gibi. Bir orta sahada, bir savunmanın solunda.
Antalya’da bozguna uğrayan Kartal, bu kez Eskişehirspor, karşısında ayağını yere
Beşiktaş, dörtte-dört yaptı ya, herkes havaya girdi! Yönetimi, hocası, futbolcusu, taraftarı, şampiyonluk şarkıları bestelemeye başladılar.Ancak bu oyunun sürpizlere açık olduğunu unuttular!
Kazandığı maçlar sonrası Beşiktaş’a yorumlarımda hep temkinli yaklaştım, bu serinin kimseyi kandırmaması gerektiğini savundum durdum... Tezlerimi de açık - açık ortaya koydum.
Çünkü Beşiktaş kazandığı maçlarda, dört takımdan çok ciddi bir ‘direniş’ görmedi...Yani, Kartal’ı bu dört maçta testten geçirmenin doğru olmadığına işaret ettik.
Görünen, köy kılavuz istemez... Yarım kalan derbide Kartal’ın ortaya koyduğu ‘korkak’ oyun, bizim tezlerimizi doğrular nitelikteydi. Galatasaray’ın ligimizin en güçlü kadrosuna sahip olduğunu kim inkar edebilir?
Efendim, diyorlar ki, olaylı derbi, Kartal’ın ayarını bozdu! Valla hiç katılmıyorum...Tam tersi, o maç Beşiktaş’ın kadrosunun bu maratonda şampiyonluk ipini göğüsleyecek güce sahip olmadığının en büyük göstergesiydi bizce.
Hadi, o Galatasaray... Peki, yenildiğiniz takım Antalyaspor... Altı hafta sonra ilk galibiyetini aldı... Yani, önüne gelen Antalya’yı ya yeniyor, ya beraber kalıyor. Peki, koca Beşiktaş’ın Antalya’ya yenilmesi büyüklüğüyle
Fatih Terim’in avukatı değiliz. Ne var ki ortada bir ‘itibarsızlaştırma’ varsa ki, var, o zaman burada duracaksınız!
Yok Fatih Hoca, Başkan’ın telefonlarına çıkmamış, yok efendim 2 yıllık sözleşme ona gönderilmiş, imzalamamış. Hatta, federasyonla 4 yıllık sözleşme yapmış, elini güçlendirmiş, bu yüzden kimseye pas vermiyormuş, kafa tutuyormuş!
Hep mış, hep muş... Benim tanıdığım 40 yıllık Fatih Hoca, kurumun başında bulunan başkanlara saygısızlık edecek birisi değildir. İddialar bana çok komik geliyor... Diyorlar ki, Başkan, Terim’i aramış, SMS atmış, o geri dönmemiş. Yahu arkadaşlar, koca bir kulübün başkanı, Fatih Terim’e ulaşamıyorsa, o kulübü nasıl yönetir?
Bitmedi... Diyorlar ki, yönetim Fatih Hoca’ya 2 yıllık sözleşme göndermiş, güya o da imzalamamış!
Bakın, Terim’e ulaşmış bir sözleşme yok. Ne yani ortada olmayan hayali bir sözleşmeyi mi imzalayacak Fatih Hoca! Komiksiniz valla...
Diyorlar ki telefonu aranmış, kapalı olduğu için mesaj atılmış, bu da yalan! Telefonu 4 gün boyunca kapalıydı, doğru. Ne yapsın? Takımı Real Madrid bozgunu yaşamış, göbek atacak hali yok. Başkan’ın niyeti varsa, Terim’in çevresinde bir sürü çalışan var, onları arar, bulur. Yoook,
Gözlerime inanamadım!
Tüylerim diken - diken oldu!
Arkadaşlar, neticede bu bir oyun...
Kazanırsınız, kaybedersiniz, bu asla dünyanın sonu değil...
Kaldı ki, Beşiktaş ligde dolu - dizgin gidiyor...
Dört maç kazanmış, derbiyi kaybetmesine sadece bir dakika kalmış.
Olsun, Beşiktaş yenilsin, ne fark eder...
Kazanan hep haklıdır... 4’te dört yapıyorsa, öyle kılı - kırk yarmanın anlamı yok. Ligin başında zirve adına müthiş bir avantajı yakalamışsa ki, yakaladı, Beşiktaş övgüyü fazlasıyla hakediyor. Bu övgüleri yazmak için tam tamına üç hafta bekledik...
Niye mi?
Trabzon, Erciyes ve G.Antep, galibiyetleri bizi yanıltabilirdi. Çünkü üç takım da Beşiktaş’a zorluk çıkaracak formda asla değildi.
Yani bu üç maçta Kartal’ı kantara koyup, test etmek, geleceğe dönük öngörülerde bulunmak ancak falcılık olurdu. Bursa, hiçbir takım için asla kolay deplasman olmadı... Bunu geçmişte de gördük, bugün de. İşin özeti, Bursa’dan öyle elini - kolunu sallayarak üç puanla çıkmak zorlukların en büyüğüdür. Efendim, Daum Beşiktaş’ın eski hocası ya, maç önü yorumlarında bunun Kartal adına dezavantaj olduğu yazıldı, çizildi.
Evet, Daum iyi hoca, başarıları da hala belleklerde... Ne var ki, onun Türkiye’den uzun süre ayrı olduğunu da anımsatalım.
Bu da onun en büyük handikapı!
Neyse ki, bu zorlu maç öncesinde Ramon Motta transferi gerçekleşti de, Kartal’da taşlar yerine oturdu. Öyle savunmanın soluna çakma oyuncu yaratmak, bu oyuna uymaz!
Ülkemizden biraz uzaktayız. Bükreş'te, Romanya maçı öncesinde biz de kampa girdik. Uzakta olmamıza karşın, spor gündemine de bir o kadar yakınız.
Fatih Terim'i eleştirmek öyle sanıldığı kadar kolay değil. Onu tenkit ederken, bir gün düşüneceksiniz. Bir gerçek var ki, Mustafa Denizli ve Fatih Terim, bu ülkenin en 'elit' hocalarıdır.Yılların bilgi birikimi var, omuzlarındaki apoletler başarı yıldızlarıyla dolu.Tabii ki, değerli yerli hocalarımız da yok değil. Onlar sakın ola ki, alınmasın. Dileriz bu ikiliyi zorlayacak isimler ortaya çıkar, biz de onları alkışlarız, baş tacı yaparız.
Gelelim asıl konumuza... Andorra maçı öncesi ve sonrasında Fatih Terim'in çok gergin olduğu gözümüzden kaçmadı. Düşünün Andorra'yı farklı yendik, ancak hocanın yüzünden düşen bin parça! Sanırsınız ki, Türkiye beş gol yemiş!
Terim'in yeniden ay-yıldızlı kadroya dönüşü bazı kesimlerde rahatsızlık yaratmış, belli. Vay efendim "Türkiye'de başka hoca yok mu?" diye ayağa kalkanlar var! Bakın arkadaşlar, Fatih hocaya bu görev teklif edilmiş, adam ne yapsın, "Hayır" mı desin? Diyelim ki, Terim kabul etmedi, teklifi geri çevirdi. Bu kez o bilinen kesimler Terim'i, "Vay milli görevden kaçılır mı?" diye
Kadroda devamlılığı yakalamak, başarının temel taşlarından biridir... Bilic, kuşkusuz ligin 3. haftasında bunun heseplarını yapıyor. Çıkardığı takımlarda ufak-tefek değişiklikler de olsa bunu gözlemliyoruz. Ne var ki bunu gerçekleştirirken taşları da fazla yerinden oynatmayacaksınız.
Beşiktaş’ın en büyük transferlerinden biri Atiba’dır... Gökhan Töre de nokta atışıdır bizce. Atiba’nın ofansif gücü yüksek, oyun kurucu özellikleri de var. Şimdi onu savunmanın soluna çekmek, ne derece doğru bir hamledir, tartışılır! Bilic, o bölgedeki sorunu Atiba ile aşmaya çalışıyor, olabilir. Bu tercih, onu etkisiz kılar mı, kılmaz mı, bunu zamanla göreceğiz. Atiba dün hem defansif görevlerini başarıyla yaptı hem de zaman zaman hücuma katıldı. Geriye dönüşleri de harika.
Büyük takımların tek forvetle oynamasına hep takılmışımdır! Olcay, Oğuzhan, Fernandes ve Gökhan Töre, Kartal’ın hücum yollarındaki etkili kramponları. Almeida attığı gollerle takımı sırtlıyor, kaçırıyor, ama atıyor, özgüveni her geçen gün yükseliyor. Onun yanına Mustafa Pektemek’in monte edilmesi ve de kanatların iyi işlemesi halinde rakip savunmalar bu ikiliyi zor durdururlar, bu da bizim savımız.
Bu ligde hiçbir takım
Olimpiyat Stadı, belli ki, hem taraftara hem de bizlere bu sezon çektirecek!
Taksim’den 2 saat 40 dakikada geldim. İlk on dakikayı kaçırdım, yoğun trafikten. Taraftara helal olsun, onca trafik yoğunluğuna karşın, o kocaman tribünleri doldurmuşlar. Bu da şunu gösteriyor ki, Kartal maçlarını Fizan’da oynasa, yalnız kalmayacak. Biz de ya sabah yola çıkacağız, ya da stada yakın bir ev tutacağız, başka çaremiz yok!
Efendim, Tromsö, Beşiktaş’ın ayarında bir takım asla değil. Ne var ki, Tromsö ilk maçtaki 2-1’lik skorun üstüne yatmaya gelmiş! İlk yarıda hem ailece savunmaya yaslandılar, hem de zaman geçirmek için müthiş uğraş verdiler!
Nitekim bu düşüncelerinde başarılı olmadılar değil, Kartal’a bu yarı pozisyon vermediler. Bir tane var, o da Gökhan Töre’nin... Töre, iyi bir yetenek, teknik, topla haşır-neşir, kolay kaybetmiyor, fiziğini de harika kullanıyor, durdurabilene aşkolsun, dozer gibi. Bu yarıda 36. dakikada topla soldan inişi, rakipleri birer birer geçişi on numara. Ancak, o pozisyonda topu Fernandes’e vermesi gerekirken, bencilliğini yeteneklerine yakıştırmadık. Olsun, her güzelin bir kusuru oluyor, aman nazar değmesin.
Var bir bildikleri...
Neyse ki Bilic