Olimpiyat bayrağındaki 5 halka yeryüzündeki 5 kıtayı (mavi Avrupa'yı, sarı Asya'yı, siyah Afrika'yı, kırmızı Amerika'yı, yeşil de Avustralya'yı) temsil eder. Barış ve dostluğun ana tema olduğu bir spor organizasyonudur. Ancak sadece bir spor organizasyonu değildir. Bu şekilde görülemez.
Bu noktadan bakıldığında, iç içe geçmiş ve birbirleri ile bağlantılı halkaların simgelediği bir organizasyonun, bazen de mesaj vermesi gerektiği görülmektedir.
İstanbul' un 2020 için altyapı, teknoloji ve hazırlık anlamında Tokyo' dan ve Madrid' den geri olduğu ortada. Sadece metro haritalarına bakmak bile yeterli.
Öte yandan, İstanbul kültürel zenginlik anlamda, sosyal doku anlamında, sahip olduğu dinamizm ve tarihsel anlam ve önemi nedeniyle, diğer 2 şehirden fazlasıyla önde. Konuya sadece bir spor organizasyonu olarak bakıldığında karar vericiler haklı. Ancak konuya bir mesaj olarak bakıldığında önemli bir fırsat kaçmış gözüküyor.
İstanbul, Orta Doğu, Afrika, Balkanlar ve yakın İslam coğrafyası açısından önemli bir şehir. Bir köprü. Bir sembol. Irak, Afganistan, Suriye, Mısır ve diğer karışık coğrafyalar göz önünde bulundurulduğunda, İstanbul gibi anlamlı bir şehre olimpiyat
Fenerbahçe dirildi. Kendine geldi.
Üstelik, sezona kötü başlamış, Avrupa’ dan uzaklaştırılmış ve tribünleri ikiye bölünmüşken.
3 Temmuz’ dan bugüne, büyük travma yaşamış olan bu takımın dirilmesi ve kendine gelmesi için sadece üst üste galibiyetler alması değil, aynı zamanda iyi futbol sergilemesi gerekiyordu. Camia artık iyi futbol bekliyordu.
Sivasspor, Roberto Carlos yönetiminde, tıpkı hocası gibi farklı olmaya çalışan bir takım. Direnç, çabukluk ve akıllı futbol oynamak üzerine kurulu bir felsefeleri var. Carlos, Sivasspor’ u geleneksel Anadolu takımı formatından çıkartmaya çalışıyor. Şanssızlığı, uzun bir aradan sonra adım attığı Kadıköy’ de dirilmek isteyen bir Fenerbahçe’ ye denk gelmesi oldu.
Sezon başında Fenerbahçe Ersun Yanal ile anlaşınca “bu sezon bol gollü maçlar izleyeceğiz” diye yazmıştım. Buna ek olarak “maçtan maça performansı değişen bir Fenerbahçe göreceğiz, bir hafta farklı kazanan takım, ertesi hafta hiç ummadığı bir yenilgi alabilir” demiştim. Kısaca istikrar konusunda sıkıntı olabileceğine değinmiştim. Bu görüşümü bu maçtan sonra da koruyorum.
Bu maçta, Fenerbahçe futbol adına beş doğru, iki yanlış yaptı ve maçı da 5-2 kazandı.
Önce doğrular:
Fenerbahçe 106 yıllık asırlık bir çınar. 25 milyon taraftarı ile halen Türkiye' de büyük bir sosyal güç. Son 15 sene içinde ezeli rakibinin "futbolda" başarı açısından arkasında kalmış olsa bile, "sosyal etki" bağlamında ezeli rakibinden ciddi olarak önde. Bu konu ne futbolla, ne ekonomiyle, ne sosyoloji ile açıklanamaz. Gündemi her zaman Fenerbahçe belirler ve bu 106 senedir böyle olmuştur. Hafta sonları Fenerbahçe kazanır ise Türkiye haftaya moralli girer. Kaybetmişse, sadece Fenerbahçe' lilerin değil, tüm Türkiye' nin enerji seviyesi düşer. Fenerbahçe Türkiye' nin Hababam Sınıfıdır" Bu neden böyledir, anlamak da açıklamak da zordur.
Ancak tam bu noktada rahmetli İslam Ağabey' in açıklaması aklıma geliyor; "Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğüdür ne de kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte. Adı konamaz".
Önce 3 Temmuz, sonra UEFA, en son da CAS süreci camiayı 106 yıllık tarihi içinde en fazla sarsan gelişmeler olmuştur. Haklı ve haksızın, suçlu ve masumun, doğru ve yanlışın iç içe geçtiği, sisli, puslu ve belirsizlik dolu bu süreçte en büyük zararı büyük Fenerbahçe taraftarı görmüştür. Bir yıkım sürecinin sonunda ayakta kalan, kalabilen
Fenerbahçe' de sorun kimya. Hoca- kadro uyuşmazlığı kimyasal bir uyuşmazlık. Bu kadro, ayağa pas, defansif denge, oyunu soğutma ve topun kontrolünü elde tutma felsefesine uygun bir kadro. Hoca ise buna uygun bir hoca değil!
Bu uyuşmazlık, sahada ne yaptığı belli olmayan bir takım izletiyor. Baş ve ayaklar ayrı yönlere gidiyor.
Hocanın basın açıklamaları hep umut dolu, ama beden dili uzmanları fark edecektir ki bunlara kendisi de inanmıyor. Dolayısı ile futbolcular da..
Yaşanan sorunlar ve yapılan hatalar sadece Arsenal maçına özgü değil. Arsenal maçı özelinde teknik yorum basit:
Rakibi bozmayan yalancı koşular, hareketsiz futbol, kötü takım içi yardımlaşma, isabetsiz paslar ve bloklar arası kopukluk! Maçın teknik özeti bu.
Teknik analiz yapıp, her futbol yorumcusu gibi ahkam kesmek yerine daha faydalı olacağını düşündüğüm bazı soruları sormayı daha doğru buluyorum:
Bu sorulara cevap bulduğunuzda, Arsenal' den iki maçta 5, Torku Konyaspor' dan bir maçta 3 yemenin gerçek nedenini de bulacaksınız.
Ersun Yanal göreve başladığında ben dahil herkes kısa vadede sonuç değil ancak iyi futbol bekliyordu. Maçların sonucundan bağımsız olarak, bol pozisyona giren, göze hoş gelen bir futbol bekliyorduk.
Şu ana kadar görüntü bunun tam tersi yönünde. Yanal, Kocaman’ ın sistemi üzerine 1-2 önemsiz değişiklik ve bir kaç deneme dışında yeni bir şey getirmedi. Tam tersine, takım, Kocaman döneminde iyi yapılan bazı şeyleri de artık iyi yapamıyor. Örneğin saha içi boş alanları kapatmak, topa hakim olmak gibi.
Takım Kocaman’ ın felsefesine uygun bir takım. Yanal’ da buna uygun oynatmaya çalışıyor. Ancak taraftar büyük hayal kırıklığı içinde.
Eskişehirspor maçında kötü futbolun 3 nedeni vardı:
1- Orta sahanın ortasında yer alan Meireles ve Selçuk’ un yeterince mücadele etmemesi ve orta sahada bıraktıkları boşlukların, kanatlarda oynayan Caner, Kuyt, Gökhan ve Alper tarafından doldurulmaya çalışılması sırasında taktik disiplinden uzaklaşılması, hücumda etkisiz bir görüntüye yol açtı. İlk yarıda koşu mesafelerinde ilk 5’ te 4 kanat oyuncusu vardı. Listeye 4. Sıradan giren Meireles, 5400 gibi kötü bir mesafeye sahipti. İkinci yarıda da tablo farklı değildi.
2- Saha içinde ve genel
Fenerbahçe' nin kadrosu ve oyuncu yapısı ile hocası uyuşmadı. Uyuşmaması da normal. Bu kadro hocanın kurduğu bir kadro değil. Bu kadro, son transferler dahil Aykut Kocaman' ın kendi futbol felsefesi için oluşturduğu kadro. Ersun Yanal, cephede Osmanlı ordusunu yöneten Alman general Liman Von Sanders gibi. Ordu-komutan uyuşmazlığı var. Farklı dillerde konuşuyorlar. Sonuç elbette hüsran.
Temmuz ayı öncesini hatırlayalım. Yanal' ın Fenerbahçe ile anlaşması 1 ay sürdü. Daha doğrusu Fenerbahçe' nin Yanal' ı tercih etmesi! Neden? Yanal, üçüncü, dördüncü alternatif olduğu için. Peki bu durumu neden kabul etti? Çünkü Fenerbahçe' de teknik direktörlük yapmak Türkiye' de bir mesleki zirvedir. Bu zirveyi görmek istedi. Bu kadar basit. Kendi ekibi ile çalışamamaktan, kendi istediği futbolcuları transfer edememeye, kendi istediği futbolcuları oynatamamaktan, istediği taktik sistemi oturtamamaya kadar biçare bir hocanın, sahada sonuç alması mümkün değil.
Fenerbahçe, hiç bir futbol sistemi ve felsefesi olmayan bir takım haline gelmiş. Sahada pozitif tek bir sinyal yok. Arsenal' e yenilmek, 3-0 yenilmek, 5-0 yenilmek sorun değil ama sahada geleceğe dönük tek bir umut kırıntısı yok.
Bu
Milli Takım' da Abdullah Avcı dönemi kapandı. İyi ya da kötü, ülkemize bir süre hizmet verdi. Sonuçta başarılı olamadığından ya da üzerindeki baskılardan dolayı istifa etmek durumunda kaldı. Belki de kendi performansını beğenmediği için istifa etmek erdemini gösterdi. Sebep ne olursa olsun, sayın Abdullah Avcı' ya hizmetleri için teşekkür ediyoruz. Pek çok kulübün ona Süper Lig' de ihtiyacı var. Kariyeri daha büyük başarılar ile devam edecektir. Erken başlamış olduğunu düşündüğüm Milli Takım serüvenine, belki daha sonraki yıllarda tekrar devam edebilir.
Şimdi çok önemli bir karar verilmesi gerekiyor. Milli Takım' ın yeni hocası kim olacak? Bu karar öyle önemli bir karar ki, Türk futbolunun, sadece Milli Takımlar düzeyinde değil, ligler ve kulüpler düzeyinde de kaderinde etkili olacak.
Peki Milli Takım için en uygun aday kim? Hem kısa vadede başarı kazanarak Milli düzeyde özgüvenimizi geri getirecek, hem de uzun vadede Türk futboluna yön verecek vizyon kim olmalı?
Benim Milli Takım için tek adayım var. Bu adayın Milli Takım' da sonuna kadar başarılı olabileceğine inanıyorum.
Yazılarımı yakından takip edenler, bu ismi aday göstermeme şaşıracaklar. Hem de çok
Görünen köy kılavuz istemez. Bu takım ışık vermiyor.
Fenerbahçe futbol adına doğruları yapmıyor ve karşılığını alamıyor. Son 4 maçta kötü oynayan Fenerbahçe' de sorun ne hoca, ne transfer, ne sistem, ne kadro, ne yönetim, ne de umut taciri taraftar grupları. Sorun bunların hepsi!
2-0' dan 3-2' ye maç vermek sorun değil. Ancak ikinci yarıda, %63' e %37 topla oynama oranı kabul edilemez.
Gol yemek kabul edilebilir, ama bu kadar pozisyon vermek kabul edilemez.
Sahada iyi futbol sergileyememek kabul edilebilir ama yüreğini sahaya koymamak kabul edilemez.
Şu iyiydi, bu kötüydü demenin de anlamı yok.
Bu takımın bir sistemi, ruhu, becerisi ve formu yok!
Kuyt 'ın kan oturmuş ve şiş gözü ile o halde oynatılması, Cristian' da ısrar edilmesi, Sow' un formsuzluğu, Bekir' in hataları, Mehmet Topuz' un çaresizliği, Alper' in savrukluğu, Yobo' nun ağırlığı.. Hepsi bir arada olunca kazanman mümkün değil.