Fenerbahçe transfer yapmalı mı sorusuna cevabım kesinlikle evet.
Fenerbahçe' de Gökhan Gönül' ün alternatifi yok. Bekir ve Mehmet sağ bek değiller ve olabilecek özelliklere de sahip değiller.
Fenerbahçe' de Egemen- Alves ikilisinden bir tanesi uzun süreli olarak sakatlık yaşasa ya da ceza alsa, bunların yerine iyi performans verecek güçlü bir yerli stoper alternatif yok. Yanal' ın rakibe ileride basan, defansı orta sahaya kadar çıkartan, risk alan futbol anlayışına Serdar, Bekir ve Yobo maalesef uymuyor. Her üçü de, kalburüstü Anadolu takımlarında başarı ile görev yaparlar, ancak Fenerbahçe' de ve bu sistemle başarılı olmaları mümkün değil.
Fenerbahçe' de ileriye dönük orta saha oynayabilecek, çabuk düşünen, hızlı hareket eden, takımın hücum organizasyonlarına yön verebilecek, zekasını sahaya yansıtabilecek, ikili, üçlü oyunlar ile ceza sahasında pozisyonlar yakalayacak bir futbolcu yok. Biraz Salih, biraz Holmen. Esasen ikisi de hücuma dönük değil, ortanın ortasında verim alınabilecek isimler. Baroni asla bu yeterlilikte değil. Ağır. Sahayı görüşü yetersiz. Pas becerisi üst düzey değil. Defansa yardımı yok.
Fenerbahçe' nin en az 3 transfere ihtiyacı var.
Gelelim
2013-2014 sezonunun ilk yarısını, 17 maçta 13 galibiyetle ve en yakın rakibinin 8 puan önünde tamamlayan Fenerbahçe' nin takım olarak karnesini hazırladım. Elbette farklı görüşler olabilir ancak hazırladığım karne 5 ayrı kritere dayanıyor. Bu kriterleri hem takım geneli için hem de futbolcular için değerlendirmeye çalışacağım. Bu kriterler:
Bu 5 kriter çerçevesinde önce genel olarak futbol takımını, sonra da bireysel bazda futbolcuları değerlendirdim.
Önce takım.
Fenerbahçe, takım olarak geçen seneden çok daha iyi işler yapıyor. Zaten bu durum da hem oyuna, hem de puanlara yansımış durumda. Aykut Kocaman' ın iyi bir takım bıraktığı söyleniyor. Bazı kriterler açısından doğrudur. Ancak Aykut Kocaman' ın 3 senede takım karakteristiğine aşıladığı kontrollü, yavaş ve defansif futbolun aksi bir futbol izliyoruz. Yanal, Fenerbahçe' nin tarihsel ve genetik mizacı ile uyuşmayan bu futbol karakteristiğini ait olduğu yer geri postaladı. Fenerbahçe, Yanal ile tarihsel ve genetik yapısına uygun, hücuma dönük, hücumu ön plana alan bir futbol sergiliyor. Ya da daha doğru bir ifade ile sergilemeye çalışıyor. Elbette, ikinci yarıda Yanal' ın takımını bu yolda daha da ileri götürmesi
Fenerbahçe, Kayserispor karşısında ilk 45 dakikada gayretli ancak ceza alanı içinde etkisizdi. Sağda Kuyt, solda Sow, ortada Emenike, arkada Baroni birbirlerinden kopuk, ağır ve hareketsiz bir futbol sergilediler. Hatta Emenike, Sow ve Baroni, son derece bencil bir tutum içinde önemli pozisyonları, boş durumdaki arkadaşlarını görmeden harcadılar. İlk yarı biterken, tribünlerde ve ekran karşısında herkesin kafasında bu maçın beraberliğe yakın olduğu düşüncesi vardı. Kayserispor' da maça bir beraberlik için çıktığından, bu futbol fukaralığına katkı sağladı.
İlk yarıda, Gökhan, Caner ikilisi hem hücumda hem de savunmada dikkatsiz ve isteksizdiler. Egemen, Mehmet Topal ve Kuyt haricinde, rakibe basan, rakibi sıkıştıran, mücadele eden futbolcu yoktu.
İkinci yarının, ilk yarıda sergilenen pespaye futboldan farklı bir şekilde başladığını söyleyemeyiz. Yine rakip ceza sahası içinde etkin olamayan, bireysel çabalar ile pozisyon üretmeye çalışan bir Fenerbahçe izliyorduk. Bu tabloyu bozacak tek şey bir duran top golü ya da penaltı olabilirdi. Nitekim, maçın, 51. dakikasında kazanılan penaltı, maçın seyrini değiştirdi. Bu penaltı golüne 8 dakika sonra adeta bir Fenerbahçe belalısı
Çekirge bu defa sıçrayamadı. Haftalardır Fenerbahçe’ de bir düşüş olduğunu söylüyorduk. Bu maç resmen dibe vuruş oldu. 1-2 pozisyon hariç tehlikeli atağı olmayan, fizik olarak ayakta duramayan, maça rakibi kadar konsantre olamayan ve saha içi pas trafiğini organize edemeyen bir Fenerbahçe izledik. Karabükspor’ lu futbolcular biraz dikkatli, biraz cesur olsalar, bu maç 4-1’ de bitebilirdi. Özellikle ikinci yarıda, Fenerbahçe sahada hiç bir varlık gösteremedi.
En az 5 haftadır tüm yazılarımda şu üç konuya vurgu yapıyorum. Bu maç için de yorumlarım hemen hemen aynı olacak.
1- Ersun Yanal’ ın sistem adını verdiği şey gittikçe kopuk, amaçsız ve organize olamayan bir oyun anlayışına dönüyor.
2- Fenerbahçe’ li futbolcularda fizik düşüş var. Özellikle sprint sayıları, takım presi, yardımlaşmalar, boş alanlara deplase olma ve hareketli oyun anlamında çok ciddi bir kötüye gidiş söz konusu.
3- Yanal’ ın ilk 11 tercihleri ve oyuna müdahaleleri çok hatalı. Yanal, futbolcularına hoş görünmek adına takım içi adaleti zedeliyor. Bundan memnun olmayan futbolcular olduğu da kulaklara geliyor.
Bazı skor yazarları işler iyi giderken taraftara yaranmak adına gerçekleri
Ümit Özat' ın yorumcu olarak katıldığı spor programındaki açıklamalarını okudum.
Futbolcu iken üst düzey yeteneğe sahip bir futbolcu değildi. Ancak çalışkanlığı ve profesyonelliği ile forma giydiği takımlara önemli katkılar yaptı. Mevki seçmedi. Elinden gelenin en iyisini vermeye çalıştı. Kaptanlık yaptı.
İyi bir Fenerbahçeli. Ekmek yediği kulübe ihanet edecek birisi de değil. Fenerbahçe' yi her platformda, her koşulda savunması da bunu gösteriyor. Bu da son derece saygı duyulması gereken bir durum.
Sağlık sorunları nedeni ile futbolu bıraktı. Bir süre, Köln' de Daum' un yardımcılığını yaptı. Daha sonra bir dönem Ankaragücü' nü çalıştırdı.
Şimdi yorumcu olarak karşımızda.
Galatasaray ile ilgili açıklamalarına baktığımızda, Galatasaray' ı küçümsercesine konuşmasını kendisine hiç yakıştıramadım.
Evet Galatasaray yönetimi kar yağışına hazırlıksız yakalandı. Evet, risk yönetimini beceremedi. Evet o gece, son derece başarısız bir operasyon sergilendi. Bunu eleştirmek normal. Ancak burada kullanılan üslup yanlış. Tarz yanlış. Sokaktaki vatandaşa örnek olması gereken yorumcuların bu tür bir üslupla yorumculuk yapması bana doğru gelmiyor.
Diğer konu Galatasaray' ın ana
Şu tespiti yapmak lazım. Maalesef ülkemizde futbol kalitesi, temposu, mücadele düzeyi ve pozisyon zenginliği çok düşük seviyelerde. O kadar ki, Fenerbahçe vasatın bir seviye üzerinde bir futbol ile sürekli kazanıyor ve aradaki puan farkı asla kapanmıyor.
Yanal bilimsel veriler ile çalışmayı seven bir hoca. Türk futbolunu çözmeyi başarmış bir hoca. Takımlarına sezon başı iyi bir fizik yükleme yapıyor. Maçlarda futbolcusunun 90 dakika ayakta kalmasını sağlıyor. Birde elinde Fenerbahçe' de olduğu gibi topu ileride tutabilecek ortalamanın üzerinde tekniğe sahip futbolcular olursa, kolay kolay kaybetmiyor. Defansı önde kuruyor. Hatta bazı pozisyonlarda Egemen veya Alves' den bir tanesi mutlaka ceza yayı civarında dönen topları kovalıyor. Adınız Fenerbahçe, hocanız Yanal, kadronuz kalburüstü olunca kazanmaya devam ediyorsunuz. Elbette, bu sistemle arkada büyük açıklar bırakıyorsunuz. Oyunu sürekli risk altında sürdürüyorsunuz. Bunları değerlendirme yeteneğine ve kapasitesine sahip sadece iki rakibiniz (Beşiktaş ve Galatasaray) olduğundan, her maç aynı sistemi cesurca uygulayıp, rahatça kazanıyorsunuz.
Peki bu futbol Avrupa için yeterli mi? Asla! Bu futbol modern bir futbol
Sezon başından bu yana Fenerbahçe, ilk yarılara bildiğimiz gibi agresif, istekli ve hücum ağırlıklı başlıyor. Bu maçta da öyle başladı. Bilic ise cesur bir 11 ile sahadaydı. Beşiktaş' da son derece istekli ve hücuma dönük pozitif bir futbolla başladı. İyi ve bol gollü bir maç olacağı daha ilk 15 dakikada belli olmuştu. Olcay ve Emenike' nin karşılıklı golleri sonrası, Fenerbahçe oyunun kontrolünü eline aldı. Baskıyı artırmaya başladı.
Maçın kaderini 30. dakikada Veli' ye yaptığı sert ve centilmenlik dışı hareket ile Meireles belirledi. Geldiği sezondan bu yana sürekli bu tür profesyonellik dışı işler yapıyor. Rakibine kasti olarak basan Meireles' in bu hareketi artık bardağı taşırdı. Bu gördüğü kaçıncı saçma sapan kırmızı kart! Her seferinde kritik maçlarda bunu yapıyor. Artık bunu kasıtlı yaptığını düşünmeye başladım. Meireles hakkında geçen sezondan beri sürekli olumsuz düşünüyorum. Galatasaray derbisinde kırmızı kart gördükten sonra formayı öpme hareketi ile Fenerbahçe tribünlerindeki 3 Temmuz nemacılarının desteğini kazandığından beri bu hareketlerine devam ediyor. Yazık ki, sürekli ceza almadan sıyrılıyor. Lefter' in, Can' ın, Selçuk' un, Aykut' un, Alex' in Fenerbahçe'
Fenerbahçe ilginç bir takım oldu. Maçların ilk 45 ve son 5 dakikalarını iyi oynuyor. Yani ortalama 50 dakika rakibe müthiş bir baskı kuruyor. Bir kaç istisnai maç haricinde, bunu her maç gözlüyoruz. Bu durum son dakika gollerinin tesadüf olmadığını gösteriyor.
Peki son dakikada gelen golleri nasıl yorumlamak gerek? Bu Fenerbahçe açısından bir taktik disiplin ödülü mü, yoksa bireysel becerilerin bir hediyesi mi?
Ben son dakika gollerini diğer yorumcuların aksine biraz farklı yorumlayacağım. Bence bu durum Fenerbahçe açısından iyiye işaret değil. Son dakika golleri ile kazanmak elbette güzel ama ne kadar sürdürülebilir?
Burada birkaç tespit yapmak gerekiyor. Öncelikle, Fenerbahçe ilk yarılarda müthiş bir baskı ve iyi pas trafiği ile çok pozisyona giriyor ve çok gol kaçırıyor. İlk devrelerde işi bitirmeye çalışıyor. İkinci yarılardaki düşüşün iki nedeni olduğunu düşünüyorum. Birincisi, Yanal' ın hatalı orta saha kurguları ve oyuncu tercihleri. İkinci sebep ise, ilk yarı kurulan baskının, fiziksel bir düşüşe neden olması. Yanal' ın Holmen ve Salih dururken, Baroni' de ısrar etmesi, Emre' yi kazanmaya çalışması, forma adaleti sağlamak adına yaptığı rotasyon uygulaması, orta