Milli formayı giyen bir futbolcuya küfür edildi.
Geldiğimiz nokta budur.
Buraya nasıl geldik?
Ne zaman kavgacı, kendisini kulüpleri ile özdeşleştiren, fanatik insanların toplumu olduk?
Ne zaman doğruların değil, çıkarların peşinde sürüklenmeye başladık?
Vicdanımızı ne zaman rafa kaldırdık?
2002' de, 2008' de her renkten omuz omuza maç izleyen insanlarken, nasıl birbirimizi boğazlayacak hale geldik?
Nasıl bu duruma düştük? Futbolun otoriteleri bu duruma nasıl izin verdi? Nasıl göz yumdu?
Bugünlerde gündem Türk futbolundaki düşüş. Gazetelerde, internet sitelerinde, TV kanallarında, berber dükkanlarında, kulüplerde, tribünlerde, misafirlikte kısaca her yerde bu konu tartışılıyor.
Soru şu.
Bize neler oluyor?
2000' li yılların ortasından itibaren başlayan düşüş neden hızlanarak devam ediyor?
Herkes birilerini suçluyor. Türkiye Futbol Federasyonu suçlanıyor. Spora el atan siyasetçiler suçlanıyor. 3 Temmuzun aktörleri suçlanıyor. Milli Takım Hocaları suçlanıyor. Futbolcular suçlanıyor.
Suçlanmayan ya da en az suçlanan ise kulüp başkanları!
Kimse bu kulüpler neden bu kadar kötü yönetiliyor diye sormuyor. Kimse kendi camiasının başkanına, yöneticisine toz kondurmuyor.
Oysa futbolumuzdaki bu büyük düşüşte bence en büyük sorumlu kulüp yönetimleri. Neden mi?
Eskişehirspor ve Sivasspor gibi zor deplasmanlardan 3 puan çıkartmış olan Çaykur Rizespor elbette hafife alınacak bir ekip değildi. Fenerbahçe maçın daha ilk dakikalarından itibaren rakibini ciddiye aldı ve bu ciddiyetle rakibine top göstermedi.
Alper ve Diego ile Fenerbahçe pas alış verişlerinde önceki maçlara oranla son derece başarılıydı. Özellikle Diego, sahadaki tüm pas trafiğini en hızlı ve verimli şekilde yönetti. Fenerbahçe' deki en iyi maçı oldu. Alper' in de boş alanlara hareketlenmesi, pas istemesi, aldığı topları olumlu kullanması, orta sahayı çok rahatlattı. Meireles ve Mehmet Topal' ın kesicilik özellikleri de devredeydi. Yorgun emektar Kuyt' da pas hatalarına rağmen müthiş bir enerjiyi sahaya yansıtınca Rizespor tabiri caiz ise 3 pas üst üste yapma imkanı bulamadı. Böylesi güçlü bir orta sahaya Süper Lig' de dayanabilecek, Beşiktaş haricinde ikinci bir orta saha mevcut değil.
Kadlec' in kendi kalesine attığı gol büyük bir şanssızlık. Ancak o golde Kadlec ve Bekir 'in pozisyonları da hatalı. İsmail Hoca' yı eleştirdiğimiz en önemli nokta özellikle hızlı hücumlarda defansta alan ve adam paylaşımları. 4 sezondur bu konu çözülmüş değil. İsmail Hoca' da buna
Bu derbi tam tahmin ettiğimiz gibi oldukça mücadeleli geçti. Ancak oyun anlamında her iki takım da vasat bir futbol ortaya koydu. İlk yarı futbol adına doğru işleri Fenerbahçe, ikinci yarıda ise on kişi ile Beşiktaş yaptı. Ancak bir gerçek var ki, bu tür derbilerde ilk golü yiyen takım, bu golü çıkartmak için çok zorlanıyor. Yani ilk golü yiyen takımın oyun planı ve psikolojisi bozuluyor. Beşiktaş erken gelen golle bu durumun dezavantajını yaşadı.
FENERBAHÇE
İsmail Kartal' ın takımının maç boyunca yaptığı tek iyi şey savunma idi. Geçen yedi haftada en çok göbekten sorun yaşayan Fenerbahçe, Bekir ve Kadlec gibi uyumsuz ve her an hataya açık iki stoperini, iki bekini savunmada tutarak (özellikle Gökhan) ve Mehmet Topal ile ceza yayının önünü sağlama alarak destekledi. Meireles ve Emre' nin orta saha direnci ile, iyi kademe ve alan paylaşımı yapan Fenerbahçe maç süresince rakibin tehlikeli ayaklarını kilitledi ve alan bırakmadı.
Öte yandan, Fenerbahçe ne ilk yarıda, ne de ikinci yarıda organize hücum yapamadı. Caner, Kuyt, Emenike ve Alper ile maç boyu kaçan pozisyonlar aldatıcı olmasın, bunlar daha ziyade Beşiktaş' ın eşitliği yakalamak için ileri yüklenmesinden ve
Beşiktaş Fenerbahçe derbisi tahmin edilenin dışında son derece renkli ve çekişmeli geçecektir.
ÜST DÜZEY MÜCADELE OLACAK
Her iki takımın da fizik gücü yüksek ve topun kıymetini bilen orta sahaları var. Bu sezon oynanan 7'şer maç ortalaması olarak topa sahip olma oranları Beşiktaş için %53 ve Fenerbahçe için ise % 56 düzeyinde. Pasla oynama oranlarında ise Beşiktaş % 64, Fenerbahçe ise % 67' lik oranlara sahip. Her iki takım da topa sahip olmayı seven, topu kazanınca kaybetmemek amacı ile kısa pasa önem veren felsefeler ile oynuyorlar. Beşiktaş hücumlarını, 1. bölgeden organize olarak, 1. bölgede sabırla top çevirerek ve daha az sayıda ileriye başarılı pas ile (daha hızlı) pozisyona dönüştürürken, Fenerbahçe oyunu kurmaya 2. bölgeden başlıyor ve daha fazla sayıda pas ile (daha uzun sürede) pozisyon bulabiliyor.
Burada her iki takım açısından kritik konu 1. bölgeden, 3. bölgeye başarılı ve hızlı pas aktarımı. Bu durum kritik zira Fenerbahçe ve Beşiktaş arasındaki bu maç bir orta saha mücadelesi şeklinde geçecek. Fenerbahçe' nin fizik gücü ve oyun anlayışı nedeni ile rakiplerine geçen seneye oranla daha düşük yoğunluklu pres uygulamaması, 1. bölgeyi seven Beşiktaş için
Öncelikle Galatasaray' ın yeni yönetimini başta sayın Başkan Duygun Yarsuvat olmak üzere kutluyorum. İşleri çok ama çok zor.
Önlerindeki ilk mesele Prandelli. Olmadı. Kimya uyuşmadı. Bu kadro, Prandelli' nin ellerinde her geçen gün dibe gidiyor. Bu sorunu daha geç olmadan yolları bir şekilde, kulübe mali yük getirmeden çözmeleri gerekiyor.
Peki, yeni hoca kim olmalı? En güçlü adayın Denizli olduğunu düşünüyorum. Esasen bu gidişle Fenerbahçe ve Galatasaray' ın Denizli için yarışmaları muhtemel. Mustafa Denizli tecrübesi, camiadaki geçmişi ve futbol felsefesi ile bu kadroya en iyi futbolu oynatabilecek hoca. Hatta şunu net olarak söyleyebilirim ki, Galatasaray' ın mevcut kadrosu, Denizli' nin futbol felsefesi için Fenerbahçe' nin kadrosundan çok daha uygun. Denizli konusunda vakit geçirilmeden adım atılmalı. Kendine güvenini kaybetmiş ve misyon birliğini kuramayan bu "takım" onun ellerinde yeniden hayat bulabilir.
Bu maç özelinde bir yorum yapmak istemiyorum. 4-0' ın izahı olmaz. Ciddi arızalar olduğu bir gerçek. Öte yandan bunlar son 4-5 maçtır var olan arızalar. Galatasaray' ı Dortmund, Fenerbahçe ve İBFK maçlarında dikkatle takip ettim. Her üç karşılaşmada da kronik
Dikkat.
Fenerbahçe taraftarı artık maça gelmiyor. Bu gece de tribünde 15.000 kadar taraftar vardı.
Fenerbahçe sahada bırakın iyi futbolu, pozisyon bile bulamıyor. Oynanan futbol keyif vermiyor.
Fenerbahçe taraftarı tribünlerde ve ekran karşısında huzursuz. Tribünler gerginlik içinde. Yenilen goller, yapılan hatalar veya saha içi beceriksizlikler hoş karşılanmıyor.
İsmail Kartal huzursuz. Endişeli. Kaygısı yüzünden de okunuyor. Futbolcuları da bu kaygıyı hissediyor.
Aziz Yıldırım huzursuz. Endişeli. Bu sene olası bir başarısızlıkta performansı ve kararları ciddi olarak sorgulanacak. Kendisine yakın, sözü geçtiği taraftar gruplarından bile eskisi gibi destek bulamıyor. Bu yüzden Samandıra' ya müdahale ediyor. Bu yüzden taraftara yeni heyecanlar sunmaya çalışıyor.
Tribünlerdeki boşluklar Passolig' den kaynaklanmıyor. Zico' nun, Kocaman' ın, Alex' in, Yanal' ın, Yalçın' ın, gönderilişleri (ya da gitmek zorunda kalışları) ve bu sezonki kötü futbolun birleşimi olan anlamlı bir tepki.
Tek huzurlu olan, gergin olmayan, ne olursa olsun rahatı yerinde olan "futbolcular". Elbette afiyette olsunlar ama 3 Temmuzdan bu yana işleri duygusal şovlara dökmüş durumdalar. Yine kö
Geçen hafta derbi ile ilgili maç yorumumda yazmıştım. Fenerbahçe ne kadar kötü bir futbol sergiliyor ise Galatasaray' da o kadar kötü bir futbol sergiliyor. İki takımın da başlarında oturdukları koltuğun hakkını vermekte zorlanan iki hoca var. Bunu sonuçlara bakarak değil, futbol kalitesi ve takımların saha içi pek çok parametresine bakarak söylüyorum.
Galatasaray' ın hem yönetsel boşluğu, hem de teknik yönetim tarafında sorunları var.
Galatasaray' ın kadrosu yaklaşık 150 milyon Euro' luk bir değerde. Takımda gerçekten çok kaliteli futbolcular var. Rakiplerinde bir tane bile dünya çapında yıldız yok iken, Sneijder faktörü psikolojik bir avantaj sağlıyor. Üstelik, her pozisyonda en az 1 alternatifi olan bir kadroya sahip. Buna rağmen sahada ne futbol var, ne de sonuç. Tarihin en pahalı kadrosu aynı zamanda son 25 yılda Avrupa' daki en kötü performansı gösteren kadrosu.
Galatasaray' lı isyan ediyor, çünkü bu Galatasaray değil. Galatasaray' lı Avrupa' da başarıya alışık. En kötü iyi futbol ve mücadeleye alışık.
Dünkü maçı izlerken büyük rahatsızlık duydum. Çünkü sahadaki takımın sadece forması sarı kırmızı. O takım bir Türk takımı olarak ilkleri başarmış olan, destanlar