20-24 Eylül tarihleri Baş Boyun Kanserleri Farkındalık Günleri... Her yıl dünyada 900 bin civarı insan baş boyun kanseri tanısı alıyor, 400 bin kişi de yine bu kanserden dolayı hayatını kaybediyor.
Baş boyun kanserleri gözle görülebilir, çoğu zaman elle ulaşılabilir bir bölgede yerleşmesine rağmen ihmalden veya başka hastalıklarla karışmasından dolayı genelde geç fark ediliyor. Bu tür, diğer tüm kanserlerin sadece yüzde 3’ü, ancak kozmetik ve fonksiyonel sebeplerle mühim bir bölgede olduğu için, doğru yönetimi ve tedavi başarısı önemli. Sorun bu kadar işlevsel bir organda olunca, tedavi kadar sonrasında hayat kalitesi ve fonksiyonları korumak da önemli oluyor. Engellemek ve engelleyemediğimiz durumda da erken tanı koyabilmek için sık sık konuşulmayı hak ediyor. Hep dediğim gibi; kanser, en çok konuşulduğunda zayıflıyor.
Özellikleri değişiyor
Baş boyun dediğimiz bölge; dudaktan başlayarak ağız içi, ağız tabanı, dil, burun ve burun arkası ve etrafındaki sinüsler, boğazın üst kısmı, alt kısmı, ses telleri, tükürük bezleri,
Bu konuyla ilgilenmeyen bir yaş grubu ya da cinsiyet düşünemiyorum. Bırakın yaşlanmayı, kırışıklığı veya birkaç tel beyaz saçı bile kolayca kabul eden kalmadı. Kişiler arasında değişen tek şey travmanın derecesi. Kanser okumaktan sıkılan okurlara daha ilgi çekici gelecek, en azından kanserin stresli konularından biraz uzaklaşacak bir şeyler yazayım diye düşününce başlığımızdaki konuyla ilgili bilgisine çok güvendiğim sevgili meslektaşım Doç. Dr. Gökhan Okan’ın kapısına dayandım ve bu durumu hem bana hem de sizlere bilimsel çerçevede anlatsın istedim.
Yaşlanma nedir?
Yaşlanma, yaşayan herkesi bekleyen doğal bir süreç ancak kişilerde farklı izler bırakır; yani yaşlanma göreceli bir kavramdır, herkesi farklı derecede etkiler.
Tamam yaşlanalım ama cildimizin buna bu kadar hevesli tanıklık yapmasına gerek yok. Cildimiz neden yaşlanır?
Cildimiz içten ve dışsal olmak üzere iki farklı nedenle yaşlanır. Kronolojik yani içsel yaşlanma biyolojik saatimiz yani genetik nedenlerle oluşur ve kaçınılmazdır. 20’li yaşların ortasında kolajen ve elastin
Ameliyat sonrası sık sık şikayet ettiğimiz bir sorun var; kesi yeri üzerinde oluşan nedbe dokusu. Sadece ameliyata bağlı değil; yanıklar, kazalar, akne veya piercing uygulaması sonrası da oluşabilir. Biz buna medikal dilde keloid diyoruz. Özellikle, bedenimizin görünen yerlerinde olduğunda can sıkıcı olabiliyor. İşin kötü tarafı nedbe dokusundan kurtulmaya çalıştıkça daha da derinleşiyor ve takıntı haline getirdiğimizde neredeyse hiç şansımız kalmıyor...
Neler yapabileceğimize gelin birlikte bakalım.
Nasıl oluşur?
Keloid, aşırı hücre büyümesi sonucu yaranın anormal iyileşmesi durumudur. Normalde yaralar iyileşirken durması gereken doku onarımı, durmaz ve bağ dokusunun temel hücresi olan fibroblastlar çoğalmaya devam eder ve nedbe dokusu oluşur. Yapısal yatkınlığı olan insanlarda sıklıkla görülen bu iyi huylu durum, kişileri kozmetik ve fonksiyonel olarak etkileyebilir, hatta takıntı haline gelebilir. Asıl yaradan daha geniş ve kalın görünür, cildin geri kalanından daha yüksekte görülür. Vücudun herhangi bir yerinde, özellikle gövdenin üst
Antibiyotiklerin gereksiz kullanımını engellemek için bir sebep daha! Son yapılan araştırmalara göre antibiyotiklerin uzun süreli kullanımı bağırsak kanseri riskini artırıyor.
Çok dikkatli olmanın gerektiği konulardan biri antibiyotik kullanımı. Hayat kurtarıcı olabilir ama aynı zamanda tüm sistemimizi altüst de edebilir. Aslında zamanla kendi kendine iyileşebilecek birçok hastalıkta gereksiz antibiyotik kullanıyoruz ve böylelikle bağırsaktaki floraya yani yararlı bakterilere de zarar vermek bir yana antibiyotiklere direnç gelişmesine sebep oluyoruz. Gelişen antibiyotik direnci de bir sonraki enfeksiyonda vücudun mücadele şansı azalıyor.
Eylül başında Journal of the National Cancer Institute adlı dergide yayınlanan bir çalışma, zararın bu kadarla da kalmayacağını gösterdi. Çalışmanın yapılış şekli itibariyle, özellikle antibiyotiklerin kolon kanseri gelişiminde tek risk faktörü olduğunu ya da her kolon kanseri zemininde antibiyotik kullanımı olduğunu söylemek mümkün değil.
Ancak özellikle başka faktörleriniz de varsa kanser riski artıyor.
Prostat kanserinin farkındalık ayı olan eylül geldi geçiyor. Geçtiğimiz eylülden bugüne erkek okurlarımın ne yaptığını merak ediyorum. Hem erkek okurlarım hem de erkek hastalarım, hemen her zaman rahatsızlıkları konusunda daha duyarsızlar; az konuşuyorlar, çok üstünde durmuyorlar. Klinikte bizzat bana başvuran erkek hastalarımdan bile çoğu zaman kerpetenle laf alıyorum ya da eşlerine başvurmak durumunda kalıyorum. Konu kanser olduğu zaman panik de devreye girdiği için daha da ketum bir tavır takınabiliyorlar. Ama hep söylüyorum, korkacak bir şey yok, kanser tedavi edilebilir bir hastalıktır, söz konusu prostat kanseri ise sonuçlar daha da yüz güldürücüdür. Daha düzgün bir yaşam şekli ile önlenebilir ama aynı zamanda artan yaşla da kaçınılmaz olabilir. Gelin farkındalık ayı gelmişken bir kez daha irdeleyelim prostat kanserini.
Amerika Birleşik Devletleri’nde erkeklerde cilt kanserlerinden sonra en sık görülen kanserdir. Dünya çapında ise dördüncü sırada yer alıyor. Her sekiz erkekten biri prostat kanseridir.
Pek de bilmediğimiz bir virüs iki yıldır hayatımızda, birkaç yıl daha yaşamımızın içinde olacak gibi görünüyor. Bilemediğimiz detay ise 3-4 yıl sonra vücudumuza yerleşip bizde bir hastalığa sebep olup olmayacağı. Hali hazırda onlarca soru var ve bana en çok sorulanları biraz derlemeye çalıştım ve bu hafta bir ‘sık sorulanlar’ hizmeti vermek istedim.
Bulaşın en yüksek olduğu dönem...
Bulaştırıcılık, hastalık bulguları başlamadan önceki iki gün ve bulgular başladıktan sonraki üç gün içerisinde çok yüksektir. Bu kendimizi hasta hisseder hissetmez hemen test yaptırıp, hızlıca karantinaya girmemizi de zorunlu kılıyor. Çin’de Ocak 2020 ve Ağustos 2020 arasında, virüs pozitif kişilerle yakın temasta olan 9 bin kişi incelendiğinde ulaşılan sonuçlar şunlar; virüsü bulgusu olmayan asemptomatik bir kişiden aldıysak, bizim de asemptomatik olma olasılığımız yüksek. Virüsün bize bulaşma olasılığı da virüsü aldığımız kişiyle temas süremize ve sıklığına bağlı.
Belirtileri nelerdir?
Sonbahar geldi, dolayısıyla grip ve
Erkeklerde sık rastlanmaması, onların meme kanseri olmadığına dair bir algı yaratsa da risk herkes için var; bunun hormonal durumunuzla hiç alakası yok. Tüm bebekler, süt kanallarını içeren meme dokusu ile doğarlar. Ancak zaman içerisinde kadında ve erkekte doku farklı şekilde gelişir.
Meme dokusunun daha çok olması sebebiyle kadında meme kanseri gelişme riski fazladır, yine de her 100 meme kanserinden biri erkekte görülür. Yani herkesin bu konuda üstüne düşeni yapması gerekiyor; özen gösterin ve dikkatinizi eksik etmeyin!
Erkekte hangi durumların meme kanserine yol açtığını söylemek zor. Tanımlanan bazı risk faktörleri şöyle:
Yaş: Yaş artıkça kanser riski de artıyor. Vakaların çoğu 50 yaşından sonra görülüyor. Tanı konulma yaş ortalamasının 72 olduğu bir çalışma da mevcut.
Aile hikayesi: Diğer aile bireylerinde meme kanseri olanlarda risk artıyor.
Genetik mutasyon: BRCA1 ve BRCA2 gibi bazı genlerdeki mutasyonlar tetikleyici olabilir.
Obezite: Fazla kilosu olan yaşlı erkeklerin zayıflara göre riski fazladır.
Daha önceki radyoterapi &oum
Sağlıklı kalmanın olmazsa olmazlarından biri su... Ancak onlarca kaynağı, içme şekli ve zamanı var. Doğru su hangisi ve suyu nasıl içmeli sorularının cevabını vermeye çalışalım.
BPA içeren şişeleri kullanmayın: BPA, bisfenol A’nın kısaltılmışıdır, plastik ve reçine yapımında kullanılan bir maddedir. Son 50-60 yıldır giderek daha fazla ürüne entegre edildiği için çok maruz kalıyoruz. Kullandığımız su şişeleri, damacanalar, biberonlar plastik bardak ve saklama kapları, bazı diş dolguları dahil BPA hemen her yerde karşımıza çıkıyor ve yapılan çalışmalar BPA’nın, kullanıldığı kaplardan yiyecek ve içeceklere sızabildiğini belirtiyor. Belli bir düzeyin altında olduğunda insan sağlığına zarar vermiyor ama yaygın kullanılması sebebiyle, farklı ürünlerde maruz kalmamız doz aşımını gündeme getirebiliyor.
BPA’nın çocuklarda davranış bozukluğu, kan basıncı yüksekliği gibi etkileri olsa da dikkat çekici etkileri hormon dengemiz ve üreme sistemimiz üzerine. Bu sebeple BPA içermeyen, cam veya paslanmaz çelikten yapılan su şişelerini tercih