Berrin Pehlivan

Berrin Pehlivan

Berrinpehlivan@gmail.com

Tüm Yazıları

Prostat kanserinin farkındalık ayı olan eylül geldi geçiyor. Geçtiğimiz eylülden bugüne erkek okurlarımın ne yaptığını merak ediyorum. Hem erkek okurlarım hem de erkek hastalarım, hemen her zaman rahatsızlıkları konusunda daha duyarsızlar; az konuşuyorlar, çok üstünde durmuyorlar. Klinikte bizzat bana başvuran erkek hastalarımdan bile çoğu zaman kerpetenle laf alıyorum ya da eşlerine başvurmak durumunda kalıyorum. Konu kanser olduğu zaman panik de devreye girdiği için daha da ketum bir tavır takınabiliyorlar. Ama hep söylüyorum, korkacak bir şey yok, kanser tedavi edilebilir bir hastalıktır, söz konusu prostat kanseri ise sonuçlar daha da yüz güldürücüdür. Daha düzgün bir yaşam şekli ile önlenebilir ama aynı zamanda artan yaşla da kaçınılmaz olabilir. Gelin farkındalık ayı gelmişken bir kez daha irdeleyelim prostat kanserini.
Amerika Birleşik Devletleri’nde erkeklerde cilt kanserlerinden sonra en sık görülen kanserdir. Dünya çapında ise dördüncü sırada yer alıyor. Her sekiz erkekten biri prostat kanseridir. Ancak yaşla görülme sıklığı artar ve 65 yaş üstünde her 10 erkekten 6’sı prostat kanseridir. Bu kötü haber, iyi haber ise, eğer metastaz evrede değilse hastalığın beş yıllık sağ kalım oranı yüzde 100’dür. Metastaz evrede bir kanseri veya yakını olan da üzülmesin, artık onlara da çok iyi geri dönüşleri olan tedaviler yapabiliyoruz.
Kanser prostat içerisinde yavaş yavaş gelişir ve prostat içerisinde kalır. Birçok erkek başka sebeplerden dolayı hayatını kaybeder ve prostatında bir kanser olduğunu hiç bilmez. Ancak bazıları biraz daha hızlı büyüyebilir, minimal bir tedavi gerektirebilir, bazıları da çok agresiftir ve hızlıca yayılabildiği için agresif tedaviler gerektirir. Kısacası prostat kanserinin gidişatını biyolojisi belirler ve bunu da değerlendirdiğimiz bazı parametreler vardır.

Haberin Devamı

Aile öyküsü

Tüm prostat kanseri vakalarının yüzde 20’si aileseldir. Hatırlatmak gerekir ki, bir kanserin ailede çok görülüyor olması, illa o kanserin kalıtsal olduğu anlamına gelmez. Yaşam tarzları ve birlikte yaptıkları bir yanlış da altta yatan sebep olabilir. Gerçek kalıtsal kanser oranı ise yüzde 5 civarındadır. Bize kalıtsal prostat kanseri olduğunu düşündürmesi için; aynı ailede birinci derece yakınlarında üç veya daha fazla kişinin prostat kanseri olması, üçüncü jenerasyonda prostat kanserinin görülüyor olması, 55 yaşından önce iki veya daha fazla yakın akrabanın prostat kanseri olması gerekir. Eğer birinci derecede bir akrabada varsa, kendisinin de bu kansere yakalanma riski 2-3 kat artar.

Haberin Devamı

Tanı aldığınızda ne yapmanız gerekir?

Mutlaka ikinci görüş alın. Prostat kanseri tedavi edilecekse genel olarak tedavisi radyoterapi veya cerrahidir. Ama herkesin kendi disiplinine olan bağlılığı, hastaya opsiyon sunmadan tedavi etmeye itebilir. Yapılması gereken en iyi şey, bir ürolog ve radyasyon onkoloğundan görüş alıp hangi tedaviyi alacağınıza karar vermektir. Tabii yaptırabiliyorsanız genetik testlerle hastalığın ne kadar agresif olduğunu, hassas olabileceği ilaçları belirlemek de çok önemli.
Tedavi kararından önce, “Herhangi bir tedavi yapmadan izlersek ne olur?” sorusunu mutlaka sorun, çünkü çok agresif bir tümör değilse bu da bir alternatif olabilir. Biz artık her gördüğümüz prostat kanserini tedavi etmiyoruz. Her PSA yüksekliği prostat kanseri anlamına gelmez.
Prostat kanseri prostatı etkileyen tek hastalık değildir. Yaşla birlikte prostat büyüyebilir ve ‘benign prostat hiperplazisi’ dediğimiz hastalık oluşabilir veya prostat iltihaplanabilir. Her iki durumda da belirtiler gelişir ve tedavi edilmesi gerekebilir.

Haberin Devamı

Beslenme riski artırır mı?

Hem artırabilir hem koruyabilir. Bazı çalışmalara göre fazla hayvansal yağ tüketmek artmış prostat kanseri riski ile orantılıdır. Aksine sebze, meyve riski azaltır. Domates ve bazı sebzelerde bulunan likopen bir dönem çok konuşulmuştu, ancak likopenin prostat kanseri riskini doğrudan azalttığını gösteren bir çalışma yok. Herhangi bir mineral vitamin takviyesinin işe yaradığını gösteren bir klinik çalışma da yok. Yapılacak en iyi şey her zaman olduğu gibi az yemek, çok hareket etmek…
Korkmayalım, araştıralım, soralım ve böylelikle hem hastalıkların hem de sağlıksız, konforsuz bir yaşamın üstesinden gelelim. Bilgili, maskeli, sağlıklı ve mutlu kalın.