Geçen hafta başladığım “Pandemi Sonrası Sanat Üretimi” dosyasına devam ediyorum. Bu hafta Ayşe Bezenmiş Gülfem Kessler, Sidar Baki ve Oğuz Kaleli’ye şu soruları sordum: “Sizce pandemi sonrası sanatçı-sanat eseri-izleyici üçgeninde nasıl bir yol haritasıyla karşılaşacağız? Uzaktan etkileşimin hakimiyetindeki bu yeni dönemde, eserin görünürlüğü, içeriği ve koleksiyonere ulaşma süreci nasıl ilerleyecek?”
Ayşe Bezenmiş: Dayanışma ön planda
Doğa kendini daha önce hiç görmediğimiz bir şekilde iyileştiriyor. Pandeminin farkında olmadan geniş kapsamda büyük ölçekli tepkimeler üretmesi yaşamın gerçeküstü bir şekilde yavaşlaması belki de insanlık adına yararlı birçok şeyi harekete geçirdi. İlk zamanlardaki korku ve panik yerini yavaş yavaş dayanışma ve yardımlaşmaya bırakıyor. İçinde bulunduğumuz şartları iyileştirme sürecinde olduğumuzu düşünüyorum ve bunu da daha çok birlikte olarak aşabiliriz. Dijital sanat ortamı çok uzun süredir varlığını
‘Pandemi Sonrası Küratörlük” dosyasının ardından “Pandemi Sonrası Sanat Üretimi” başlıklı dosyaya başlıyorum. Aralarında Ansen, Murat Palta ve Serkan Yüksel, Günnur Özsoy ve Nermin Er’in olduğu sanatçılara şu soruları sordum: “Sizce pandemi sonrası sanatçı-sanat eseri-izleyici üçgeninde nasıl bir yol haritasıyla karşılaşacağız? Uzaktan etkileşimin hakimiyetindeki bu yeni dönemde, eserin görünürlüğü, içeriği ve koleksiyonere ulaşma süreci nasıl ilerleyecek?”
Serkan Yüksel: Sanatçıların desteğe ihtiyacı var
Ekonomik koşulların belirleyiciliğinde sanat alanında yaşanacak değişimler, sanatçıların ve sanat ortamının sağlıklı bir zeminde ve aynı şekilde devam etmesini zorlaştıracak gibi gözüküyor. Küresel boyutta devam eden salgın ve karantina sürecinden önce dijital olanaklar şimdiki kadar yoğun olmasa da galeriler, sanatçılar ve izleyiciler tarafından zaten kullanılmaktaydı. Yaşadığımız izole edilmiş durum, bu olanakların sanatçı, galeri ve izleyici tarafından daha yoğun kullanımını
Dünkü “Pandemi Sonrası Küratörlük” dosyasına devam ediyorum. Küratör Melike Bayık’a şu soruları sordum: “Pandemi nedeniyle küresel düzeyde hemen her sektörde yaşanacak değişimler arasında elbette sanat da yer alıyor. Müzeler, sanat kurumları ve müzayedeler şimdiden online sergileri izleyicinin deneyimine sunmaya başladılar. Bunların arasında tematik, küratoryal seçkiler de oluyor. Sizce uzaktan etkileşimin hakimiyetini kuracağı yakın gelecekte küratörlüğün bu yeni deneyim alanıyla ilişkisi nasıl ilerleyecek?”
Melike Bayık: Yeni yaklaşımlar getirecek
Pandemi hiç beklemediğimiz bir anda tüm dünyayı kuşatarak, hepimizi durdurdu. Yoğun biçimde akışına kapıldığımız hayatlarımız, sanat dünyası ya da eğitimler hepsi bir anda süresiz biçimde askıya alındı, dolayısıyla da oldukça yeni formlar içinde yaşamaya ve üretmeye, yeni modeller geliştirmeye başladık.
Geçen hafta başladığım Pandemi Sonrası Küratörlük dosyasına devam ediyorum. Çelenk Bafra ve Esra Aliçavuşoğlu’na şu soruları sordum: “Pandemi nedeniyle küresel düzeyde hemen her sektörde yaşanacak değişimler arasında elbette sanat da yer alıyor.
Müzeler, sanat kurumları ve müzayedeler şimdiden online sergileri izleyicinin deneyimine sunmaya başladılar. Bunların arasında tematik, küratoryal seçkiler de oluyor. Sizce uzaktan etkileşimin hakimiyetini kuracağı yakın gelecekte küratörlüğün bu yeni deneyim alanıyla ilişkisi nasıl ilerleyecek?”
Çelenk Bafra: Sanata inancımızı tazelememiz gerek
Sosyoekonomik ve politik paradigma değişirken genel itibariyle evren, uzam ve mekân kavramlarıyla ilgili farkındalığımızın ve zaman algımızın dönüştüğü günlerden geçiyoruz ve sanat ve küratöryel pratikler için de bunlar çok belirleyici. Sanat alanında alıştığımız pek çok şeyi yeniden düşünüp tanımlamamız gerekecek. Bize ‘normal’ olarak kabul ettirilen pandemik kriz öncesi düzene
Pandemi Sonrası Sanat isimli dosyayı bu kez küratörlerle sürdürüyorum. Beral Madra, Vasıf Kortun, Derya Yücel ve Marcus Graf’a şu soruları yönelttim:
Pandemi nedeniyle küresel düzeyde hemen her sektörde yaşanacak değişimler arasında elbette sanat da yer alıyor. Müzeler, sanat kurumları ve müzayedeler şimdiden online sergileri izleyicinin deneyimine sunmaya başladılar. Bunların arasında tematik, küratoryal seçkiler de oluyor. Sizce uzaktan etkileşimin hakimiyetini kuracağı yakın gelecekte küratörlüğün bu yeni deneyim alanıyla ilişkisi nasıl ilerleyecek?
Beral Madra:Küratörlük 1980’lerin ortasından sonra küresel sanat ortamına yerleşen bir meslek; sanatçı, toplum, sanat kurumları ve dahası -doğasına ters düşse de- sanat piyasası arasındaki ilişkileri düzenleyen, örgütleyen ve sanat yapıtlarının şifreli yapısının geniş kitlenin algı, düşünce ve yorumuna sunan kişi. Ülkemizde de küratörlük ancak 90’lı yıllarda anlaşıldı ve kabul gördü; dahası uzun süre de kuşku ile karşılandı. İki ortaya
Geçen haftalarda başladığım Karantina Günlerinde Sanat isimli dosyayı bu kez Pandemi Sonrası Sanat başlığıyla sürdürüyorum. Bu kez sanatçılara “Sizce
sosyal medya gerçekten sanatsal ifadeler için alternatif bir platform oluşturuyor mu? Bu durum sanatçının üretim sürecine nasıl etki edecek?” diye sordum.
Vahap Avşar: Köklü bir değişime ihtiyaç varYaşadığımız sağlık krizi insanlığın neslini sürdürebilmek için köklü bir değişime ihtiyacının olduğunu açığa çıkarttı. Bu krizin getireceği yeni ekonomik durum sonucunda sergi mekânlarının azalması mümkün ancak sanatın özünde değişeceğini sanmıyorum. Benim sanat anlayışım, sanatçının hem yaşamsal hem de sanatsal sorunlara yeni çözümler, yeni düşünce ve yeni görsel ifade biçimleri üretmesi üzerine kurulu, bu durumda bu yaklaşımın özellikle geçerli olacağını düşünüyorum.
İnsanlık olarak topyekûn değişmemiz kaçınılmaz bir hal aldı. Aşırı üretim, aşırı promosyon ve aşırı israfın son
Geçen hafta yaptığım Karantina Günlerinde Sanat dosyasına bu hafta da devam ediyorum. Aralarında Halil Altındere, CANAN, Murat Germen, Neriman Polat, Şükran Moral ve TUNCA’nın olduğu sanatçılara şu soruları sordum: Sanatsal pratiğinize hiç hakim olmayan bir izleyiciye, çalışmalarınızı anlatmanız gerekse, zihninde canlandırabileceği şekilde biçimsel ve kavramsal açıdan nasıl tarif ederdiniz?
HALİL ALTINDERE:
Üretimlerim ziyaretçiyle diyaloğu önemsiyor. Günlük yaşantımızda gördüğümüz şeyleri farklı şekillerde ifade ediyorum. Sadece beyaz küp içinde anlamlı olan veya sanatı takip eden insanlara yönelik değil yaptığım işler; ekonomik ve sosyal olarak sanatla buluşamayacak olan insanları da sanata çekme, kısacası herkesi sanata dahil etme üzerine yoğunlaşıyorum. Gündelik hayatımızda gördüğümüz şeyleri alıp, farklı bir fonksiyonla ziyaretçiye sunuyorum. Sıradan bir nesne benim sergimde farklı bir anlam kazanabiliyor. Üretimlerimde kullandığım her şey gündelik hayat içinde var. Tüm eserlerimde hayatın
İçinde bulunduğumuz küresel kriz dönemi nedeniyle paylaşım alanlarımızın kısıtlandığı şu günlerde, sanatın iyileştirici gücünü hatırlatan bir soru-cevap köşesi hazırladım bu hafta sizlere. İşlerini severek takip ettiğim, başarılı çağdaş sanatçılarımıza yönelttiğim iki sorunun (Sizi en çok etkileyen sanat eseri hangisi/hangileri oldu? Sanatçı, teknik, malzeme, disiplin, kavram açısından nedenlerini paylaşır mısınız? Pratiğinizde bu eserin/kavramsal temanın etkileri oldu mu, ne şekilde?) yanıtlarıyla hem biraz daha zihnimizi gündemden uzaklaştırmış hem de keyifli bir bilgi paylaşımında bulunmuş oluruz. Keyifli okumalar.
Kezban Arca Batıbeki:
Aklıma gelen iki isim var. William Kentridge ve Neo Rauch. Kentridge’in özellikle animasyon, desenler ve halılarının, Rauch’un ise muhteşem resimlerinin hayranıyım. Kentridge’in, Documenta’nın 13. edisyonunda, sergilediği The Refusal of Time adlı video enstalasyonu hâlâ gözümün önünde.
Kentridge’in, Avrupa Kolonyalizmine; Harvard’dan, tarih, bilim ve matematik profesörleriyle iş