Pandemi Sonrası Sanat isimli dosyayı bu kez küratörlerle sürdürüyorum. Beral Madra, Vasıf Kortun, Derya Yücel ve Marcus Graf’a şu soruları yönelttim:
Pandemi nedeniyle küresel düzeyde hemen her sektörde yaşanacak değişimler arasında elbette sanat da yer alıyor. Müzeler, sanat kurumları ve müzayedeler şimdiden online sergileri izleyicinin deneyimine sunmaya başladılar. Bunların arasında tematik, küratoryal seçkiler de oluyor. Sizce uzaktan etkileşimin hakimiyetini kuracağı yakın gelecekte küratörlüğün bu yeni deneyim alanıyla ilişkisi nasıl ilerleyecek?
Beral Madra:
Küratörlük 1980’lerin ortasından sonra küresel sanat ortamına yerleşen bir meslek; sanatçı, toplum, sanat kurumları ve dahası -doğasına ters düşse de- sanat piyasası arasındaki ilişkileri düzenleyen, örgütleyen ve sanat yapıtlarının şifreli yapısının geniş kitlenin algı, düşünce ve yorumuna sunan kişi. Ülkemizde de küratörlük ancak 90’lı yıllarda anlaşıldı ve kabul gördü; dahası uzun süre de kuşku ile karşılandı. İki ortaya çıkış nedeni vardı: 1980’lerden sonra daha liberal ve insan-dışı odaklı Kapitalist sürecin gerektirdiği sistemlerdeki uzmanlaşma işlevleri ve sanat üretimi çeşitlendikçe ve karmaşıklaştıkça, yapıtlarla birlikte düşünsel ve felsefi bir yapının da gelişmesi ve yapıtların geniş kitleye ulaşmasında aracı uzmanların gerekliliği...
Virüs karantinası dolayısıyla yaşamsal üretimler dışındaki üretimler duraklatıldı ve üretime geçiş kuşkusuz gerçekleşecek, ancak bazı değişiklikler de olacak; insanın tehlikeler karşında önlem almasıyla düz orantılı olarak değişiklikler... Ancak yine eski alışkanlığımızla sabırsız davranıyoruz; olmazsa olmaz ileriyi görmek zorundayız. Sanırım öncelikle kapitalizmin dayattığı bu sabırsızlığımızdan vazgeçeceğiz; karantinada “zaman” ile ilişkimizi başka boyutlarda deneyimledik. Doğa ve insan doğası bizi bu konuda çok ciddi biçimde uyardı şimdi! Kültür ve sanat alanındaki üretim, etkinlik ve tüketim de yeniden ivme kazanacak, ancak bazı değişiklikler beklenebilir. Bütün diğer meslek türleri gibi küratörlük de değişimden etkilenebilir. Örneğin şimdiden Çevrimiçi Sanat, Medya Sanatı gibi terimler dolaşıyor. Burada durup şu sorulabilir: 1950’lerin sonunda kimse Kavramsal sanat diye bir sanat türünün ortaya çıkacağını biliyor muydu? Çok yabancı bir sanattı o dönem için. Şimdi de aynı şey olabilir ve hiç beklemediğimiz bir sanat türü çıkar ortaya; belki bu sanat türü bir küratör varlığı gerektirmeyecek. Bir tahmin de şöyle: Küratörlük yakın gelecekte yalnız müzeler, sanat merkezleri ve koleksiyonlar için gerekli bir meslek olacak; yani bakım onarım mesleği... Sanatçılar da rahat eder herhalde!
Şimdi daha sıradan bir konuya dönelim: Küratörlük Türkiye koşullarında kamusal ve özel alanda bütün özellikleriyle kabul edilen ve karşılığını bulan bir meslek miydi ki, bundan sonraki işsizlik sürecinde etkilensin? Bilindiği gibi sanatçı ve küratör Türkiye yasalarında işçi/emekçi sınıfında; dolayısıyla aslında önümüzdeki işsizlik döneminde işsizlik aylığı alması gerekir. 2000’li yıllarda sanatçı ve küratörler yalnız özel sektör tarafından kabul edildi ve desteklendi; dolayısıyla bundan böyle de özel sektör sanat ve kültür üretimine gereksinim duyacaksa, yine onlar destekleyecek...
Burada, sanat ortamında çalışan herkesin bu olaydan sonra çok daha iyi ve sıkı örgütleneceğini düşünüyorum; mevcut örgütlerini daha sağlamlaştıracağını umut ediyorum. Meslekler açısından bundan sonraki en önemli gerçek örgütlenme olacak. Virüs Zombi-Kapitalizm’in maskesini düşürdü; bunun bilincinde olan sektörler de örgütlenmenin yaşamsal olduğunu anladılar herhalde...
Marcus Graf:
Mekânın kendisinde gerçekleşen sergi ziyaretinin asla yok olmayacağına ve internet üzerinden sanal turların bunun yerine geçemeyeceğine inanıyorum. Somut bir alanda gerçek sanat eserlerinin algılanması, bir serginin sanal ziyaretiyle karşılaştırılamayan eşsiz bir deneyim yaratır. Bununla birlikte, şu anda dünyayı sanal olarak algılıyor ve seyahat ediyoruz, Zoom aracılığıyla aileleri ve arkadaşları ziyaret ediyoruz, Google Meet üzerinden çevrimiçi eğitim alıyoruz ve Instagram Life-Stream üzerinden Sanatçı Sohbetleri yapıyoruz. Ayrıca, birçok galeri ve müze, sergilerini sanal ortamda çevrimiçi olarak paylaşarak mevcut karantina durumunu benimsemiştir (ör. PG Galerisi, Pilot).
Koronadan sonra sanatçılar ve uzmanlarla çevrimiçi toplantılar ve İstanbul dışındaki sanatseverler için sanal turlar ve çevrimiçi seminerler gibi sanal araçların sayısı ve kullanımı, küratörlük çalışmalarının gerçek pratiğine artı değer katacak. Ayrıca, dijital arşivleme ve sergilerin paylaşılması artacak ve daha profesyonel hale gelecektir. Sonunda, bağımsız küratörlerin dinamik ve geleneksel olmayan çalışma yöntemlerini destekleyecek olan ev ofisi kavramı daha geniş kabul görecektir.
Vasıf Kortun:
Senaryoyu farklı kuralım, eğer pandemi olmasaydı kurumlar bu işlere eğilecekler miydi? Sanat kurumlarının ne kadarında, küratör veya iş geliştirmeci gibi yazılım tasarımcısı da var? Hangilerinin içinde yazılımdan anlayan web tasarımcıları, yeni-medya uzmanları var? Bunlara servis olarak değerlendirip dışarıdan mı alıyorlar? Yoksa kurumlarına yaygın bir anlayış inşa etmek üzere bilgiyi içselleştiriyorlar mı?
Şu andaki “İçeriklerimizi çevrimiçine taşıyoruz” durumunu acıklı buluyorum. Fırsatçılık olduğu belli ve sakil duruyor. Çok uzun zamandan beri bu konulara odaklanmış, çok değerli çalışmalar yapan, zamanı iyi tarif eden yeni medya ve çevrimiçi pratikleri olan küratör sanatçı ve teorisyenler var. Müzeler ne zamandan beri bu tarz içerikleri koleksiyonlarına katıyor. Konu yeni değil.
Çevrimiçi fiziki evrende yapılanların tekrarlandığı, yeniden ve olduğu gibi sunulduğu bir mecra değildir. Çevrimiçi, müzenin fiziki galerisi seviyesinde, en az onun kadar bir mecradır. Kurumun misyonuna uyuyorsa kullanır. Pandemi, kültür kurumlarının arşivleri, program içerikleri ve sunduklarını gözden geçirmelerine, kamuya daha çeşitli yollarla hizmet sunmalarına ve mecraya özel düşünmelerine yararlı oluyor. Ama tematik sunumlar, playlistler filan faal görünme zaruretinden, öyle bir haleti ruhiye. Oysa, durun bre kuzum, bir basın frene. Zaman pratikleri yeniden gözden geçirme, safra boşaltma, öncelikleri sıralama zamanı.
Derya Yücel:
Salgın ve karantina günlerinde toplumsal ve ekonomik rejimlerin kırılganlığı dışında fiziksel ya da çevrimiçi olsun iletişimin, haberleşme ve dolaşımın ne kadar değerli olduğunu gördük. Dolayısıyla, etkilerinin kısa vadede ve uzun süre hissedileceği bir geçiş dönemi yaşadığımızı düşünüyorum.
Sanat söz konusu olduğunda fiziksel kısıtlanma üretime engel değil. Aksine bu tür kriz dönemlerinde hep olduğu gibi üretimin zenginleştiğini, yeni anlatımlar ve yeni araçların ortaya çıktığını görebiliriz. Sanatçılar, pratiklerini çevrimiçi mecralarda nasıl şekillendirecekleri, online/dijital bir formda üretme pratiğinin nasıl olabileceği üzerine düşünmeye yeniden başladılar. Artık, sanatçıların kendi pratiklerini bugünün öncesi ve sonrası ayrımı üzerinden yeniden gözden geçirecekleri bir sürecin de başlayacağını düşünüyorum. Bu günlerde, “Temas” ve “mesafe” yalnızca sanatçılar için değil küratörler ve sanat profesyonelleri için de kavramsal ve metaforik olarak güçlü çağrışımlar yaratıyor.
Çok uzun zamandır nesne merkezli sistematiğe sahip bir sanat ekonomisi mevcut. Dolayısıyla, kurumsal sisteminin çevrim içi sanatsal üretim, uygulama, dağıtım, arşiv ve sunum konularında hem estetik hem kavramsal/teorik olarak kendini dönüştürmesi şart görünüyor. Küratöryal pratiklerin de bu işlevlere ait terminolojinin de dönüşmesi gerekli.
Zaman ve mekân kavramları altüst oldukça, “kapsayıcı”, “ulaşılabilir” ve “her yerde olabilir” sergiler yaşayan ve canlı bilgi kaynakları olarak işlev görebilir. Geleneksel sergileme modelleri, değişebilir, kolektif, iş birliğine dayalı, saydam ve esnek sunumlara evrilebilir. İzleyici ile hızlı, zaman kısıtlaması olmadan, direkt ve dolaysız bir ilişki içerebilir olması nedeniyle sanat daha geniş kitlelere ulaşabilir.
Küratörlüğün en önemli işlevlerinden birinin tarihsel anlamda sanata dair “bilgi”nin üretilmesi ve paylaşılması olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla, dijital kürasyon, öncelikle sanatçı ve sanat yapıtına dair bilginin incelenmesi, araştırılması ve toplumla paylaşılması, geleceğe yönelik kullanım alanları için dijital olarak düzenlenmesi, korunması, depolanması ve sürdürülebilir kaynakların yaratılmasını kapsamalı. Kürasyon, güçlü kültürel/sanatsal veri kaynakları oluşturabilmeli. Dijital kürasyon etkinlikleri yalnızca çağdaş sanat alanında değil, arşivler, data merkezleri, müzeler ve iletişime yönelik organizasyonların tümünde yürütülebilir.