‘Pandemi Sonrası Küratörlük” dosyasının ardından “Pandemi Sonrası Sanat Üretimi” başlıklı dosyaya başlıyorum. Aralarında Ansen, Murat Palta ve Serkan Yüksel, Günnur Özsoy ve Nermin Er’in olduğu sanatçılara şu soruları sordum: “Sizce pandemi sonrası sanatçı-sanat eseri-izleyici üçgeninde nasıl bir yol haritasıyla karşılaşacağız? Uzaktan etkileşimin hakimiyetindeki bu yeni dönemde, eserin görünürlüğü, içeriği ve koleksiyonere ulaşma süreci nasıl ilerleyecek?”
Serkan Yüksel: Sanatçıların desteğe ihtiyacı var
Ekonomik koşulların belirleyiciliğinde sanat alanında yaşanacak değişimler, sanatçıların ve sanat ortamının sağlıklı bir zeminde ve aynı şekilde devam etmesini zorlaştıracak gibi gözüküyor. Küresel boyutta devam eden salgın ve karantina sürecinden önce dijital olanaklar şimdiki kadar yoğun olmasa da galeriler, sanatçılar ve izleyiciler tarafından zaten kullanılmaktaydı. Yaşadığımız izole edilmiş durum, bu olanakların sanatçı, galeri ve izleyici tarafından daha yoğun kullanımını beraberinde getirdi. Salgın öncesinde birçok sanatçının izole bir halde kendi atölyesinde üretimlerini gerçekleştirdiğini, bu süreçte ve sonrasında da eser üretimleriyle ilgili değişen bir durumun olmayacağını düşünmek istiyorum. Sanat ortamlarının kapalı olması, eserlerin görünürlüğünün ve içeriğinin izleyiciyle paylaşımını dijitalleştirdi. Dijitalleşmiş sanat içeriğinin yeni dönemde eski sistemle birlikte devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Eser alımlarında ise, eski sistemde olduğu gibi koleksiyonerin eseri incelemesi, onunla bir bağ kurması benim için daha anlamlı. Yaşadığımız bu zorlu süreçte sanatçıların ve sanat ortamındaki herkesin desteğe ihtiyacı var. Yeni renklerin, yeni seslerin kaybolup gitmesine izin vermeyelim. Çünkü sürekli ötelenmiş bilime ve beraberinde sanata çok ihtiyacımız var.
Ansen: Kötü günde de sanatçının yanında olunacak mı?
İçinde bulunduğumuz duruma ansızın ve kıskıvrak yakalandığımızı düşündüğümüzde, buradan nasıl çıkılır reflekslerinden en önemlisi dijital görünebilirlik alanları oldu. Bu alanların çoğu şirketler arası toplantı ya da küçük işletmelerin yurtdışına etkileşimini sağlayan çoklu kullanıcılı iletişim programlarını kullanmak ve bazı müzelerin uyguladığı üçboyutlu sanal mekân ile mekâna yerleşik sunumun uzaktan izleyiciye dolaştırılmasıyla oldu. Bu mecraların (Müze 3D etkileşimi hariç) sanat ortamında kullanılması yaşadığımız şu süreçte distopik bir görüntü sergilemekte. Pandemi zorunluluğundan doğan sahnelerden, salonlardan, galeri ortamlarından hatta sanatın icra edildiği mekânlardan (atölyelerden) ve koleksiyonerinden bir süreliğine ayrı kalmanın doğruluğunun ve mümkünse bu rehavetin yaşanmasının taraftarıyım.
Sanat üretimi ise pazarlanmasından yahut görülebilme zorunluluğundan çok daha ötede bir yerde. Önce sanatçı, sonra yapıtı, ardından izleyici, kurumlar, galeriler ve koleksiyonerler sıralaması sağlıklı bir hayat ağacı oluşturmakta. Şimdilerde bu ağacı telaşla sallayıp, oluşmamış ham meyveleri toplamaya yönelik bir gidişatın içerisinde olmamamız gerekiyor. Ancak ve ancak bu gidişatın bir son bulacağına inanarak, bu tür platformlar üzerinden sanatı takip ederken kurumların ve galerilerin erişilebilirlik adına samimiyetle ulaşılabilirliğe katkısı devam ediyor ve etmeli. Buradan çıkışla, sanat söyleşileri ve atölye gezileri özellikle işten ve eve koşturan metropol izleyicisine ve uzaktan takip etmek durumunda kalan izleyiciye anlık takip ve dahil olabilme şansını tanıması açısından değerli bulurken, bundan sonra ne olacak gibi sorulara verilen kâhince yanıtları önümüzdeki süreci deneyimlemeden göremeyeceğimizin kanaatindeyim.
Son olarak, buradan çıkacak bir sanat var ise de repatatif olmadığı yeni bir önerme sunduğu takdirde çıkacaksa çıkacaktır. Çok erken yargılar ve hızlı ataklar yerine, daha çok geri çekilme, biraz bekleme gibi düşüncelerin ve stratejilerin daha sağlıklı çözümler üreteceğine inanıyorum, içinde bulunduğumuz ortamın henüz “Yaşananlar doğal bir süreç mi yahut kasıtlı bir mekanizmanın harekete geçmesi mi, değil mi?” sorularının yanıt bulmadığı bu şüpheli ortamda, sağlık gibi hayati bir alanın devasalığında sanat üretiminin de sağlığı sorgulanabilir bir durumda şu an.
En önemli soru, burada, mevcut durumdan doğacak olan fırsatçılık kanallarının, sanatından geçimini kazanan insanlara, sanat piyasası ortamına, çalışanlarına verebileceği zararın farkındalığıdır.
Asıl soru, koleksiyonerler ve kurumlar kötü günde de sanatçının ve sanatının yanında olabilecekler mi?
Hayati mesele işte budur.
Nermin Er: Dayanışmaya ihtiyacımız var
Ocak ayında bir sanatçı misafir programı için Berlin’e gelmiştim. Genelde masasına, kendi ortamına ihtiyaç duyarak işler üreten biriyim. Yeni bir yerde olmak, yeni bir alan oluşturmaya çalışırken, bütün dünyayı saran bu durum beni evim dışında bir yerde karşıladı.
Hem bir sanatçı, hem bir insan olarak olan biteni merakla izliyorum. Hemen her şeyi kontrol edebileceğimiz, dünyaya yön verebileceğimiz algısı, aslında tüm planlarımızın oldukça kırılgan bir zemine oturduğu gerçeğini bize gösterdi.
Doğa, kendisine gösteremediğimiz özeni kendi yöntemiyle geri istiyor gibi. Toplum olarak uzun zamandır zor süreçlerden geçiyoruz, Korona öncesine de biraz yorgunduk. Kendi adıma üretim süreçlerim, yaşadığım duygusal durumumla oldukça paralel ilerliyor. Online sergi ziyaretleri, müze gezmeleri bir süre önce tüm dünya da ve ülkemizde yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştı zaten. Bunun artarak çoğalacağı ortada. Fakat her şeyde olduğu gibi bu konunun da aslında üzerinde çalışılması ve hızlı parmak kaydır hareketinde kaybolacak bir tüketim aracına dönüşmemesi lazım. Teknoloji bu noktada ihtiyaca hizmet edebilir ama bu durum sanatçıyı ve sanat izleyicisini ne kadar tatmin eder emin değilim. Bu belirsizlikler denizinde, ben bunları yazarken bile ve henüz cümlemi tamamlamamışken, neyin hangi hızda değişebileceği gerçeği, hayatla tüm kurduğumuz yapıları sallıyor.
Sanatçıların üretimlerine kaldıkları yerden devam edeceklerine inanıyorum, sadece bu sürecin sanatçılara herkes gibi maddi manevi zorlukları olacak. Bu sürecin olumlu sonucu olarak belki içinde yaşadığımız dünyaya daha özenli olmaya çalışır, sanat ortamında birlikte varlığını sürdürmeye çalışan küratörler, kurumlar, galeriler ve sanatçılar olarak dayanışmaya ne kadar ihtiyacımız olduğunu fark edebiliriz.
Günnur Özsoy: Her sanatçı üretmeye devam edecektir
Ben düzenli aralıklarla kişisel sergiler açan bir sanatçıyım. 2020 Mayıs ayı içinde hazırlamış olduğum bir kişisel sergi vardı. Ancak pandemi için alınan tedbir kararlarından dolayı sergiyi gelecekteki bir zamana erteledik. Elbette online bir sergi hazırlamakta mümkündü ancak ben bunun yapıtlar üzerinden bir fikir edinme bilgisinden öteye geçemeyeceğini düşünüyorum. Bana göre yapıtla karşı karşıya kalan izleyici ancak onunla gerçek bir ilişki kurabilir. Yapıt her karşılaşmada onunla sonsuz ilişki kurabilmeyi olanaklı kılar ve bu deneyim yaşama dairdir. Böyle bir dönemde özellikle müzelerin online dolaşıma açık olması tabii ki çok olumlu ama bir Gustav Klimt resmiyle ya da Henry Moore heykeliyle karşılaştığınızdaki hakiki duyguları yaşayamazsınız veya Marina Abramovic performansı videosunu seyretmekle orada olmak arasında hayati farklar vardır. Bu yüzden sanatın pandemi sonrasında sadece online olabileceğini düşünmüyorum. Yapıtla izleyicinin karşılaşmasını sağlamak için yeni sergileme biçimlerini düzenlemek hiç zor değil belki eskisi gibi kalabalık sergi açılışları olmayacak ama eskiden beri yaptığımız randevu alınarak yapılan ziyaretlerin çoğalacağını düşünüyorum. Ayrıca benim atölyemin kapıları her zaman herkese açık olmuştur. Bunu da devam ettireceğim. Daha sonrası bir zamanda ise virtual reality programlarının gelişip yayılmasıyla birlikte, sanal gerçekliği işlerimde uygulayabilmekte isterim, evinizin ışıklarını açıp kapamak kadar kolay bir şekilde salonunuzun ortasında sanal heykelimi görmek bana heyecan verici geliyor, ya da sanatçının üretim aşamasını bu yolla deneyimlemek kesinlikle çok farklı bir tecrübe... Önümüzdeki günlerde ekonomik olarak zorlansak da her sanatçı kendini ifade edebilmek için üretmeye devam edecektir, çünkü bu sanatçının varoluş biçimidir. Üretim olduğu sürece de sanatçı, galerici, izleyici, koleksiyoner arasındaki ilişkiler kendiliğinden devam edecektir.
Murat Palta: Dijital sanat ortamı ivme kazandı
Aslında dijital sanat ortamı yükselişe geçmedi. Dijital sanat ortamı ivme kazandı. Dijitali aynı zamanda medyum olarak kullanan bir sanatçı olarak, insanların benim iklimime biraz yakınlaşmış olduğunu gördüm. Üretim açısından söyleyebilirim ki şu dönemi sadece bir süreçten ibaret görmek yanlış olur. Klasik anlayışta üretim yapan sanatçıların da dijital alanda bazı pratikler kazanması adaptasyon açısından kullanışlı olacaktır. Fakat yine de etkinlikler pandemi sonrası eski haline dönecektir gibi geliyor. Sonuçta insanlar nasıl evlerinde ekmek üretmeye devam etmeyeceklerse, sergilere fiziksel olarak gidip göreceklerdir elbet. Sadece şunu düşünmek gerekiyor; Instagram bir süre öncesine kadar insanların yemek fotoğraflarını paylaştığı bir platform olarak küçümsenirken zamanla büyük multimedya çalışmalarının izlenebildiği, sanatçılar için çevirimiçi portfolyoya dönüştüğü dev bir iletişim ağı olup çıktığını gördük. Canlı yayınlar artık bambaşka bir nitelik kazandı, değil mi? O yüzden bu pratikliği hepimiz avantaja çevirebiliriz.