Geçen hafta başladığım “Pandemi Sonrası Sanat Üretimi” dosyasına devam ediyorum. Bu hafta Ayşe Bezenmiş Gülfem Kessler, Sidar Baki ve Oğuz Kaleli’ye şu soruları sordum: “Sizce pandemi sonrası sanatçı-sanat eseri-izleyici üçgeninde nasıl bir yol haritasıyla karşılaşacağız? Uzaktan etkileşimin hakimiyetindeki bu yeni dönemde, eserin görünürlüğü, içeriği ve koleksiyonere ulaşma süreci nasıl ilerleyecek?”
Ayşe Bezenmiş: Dayanışma ön planda
Doğa kendini daha önce hiç görmediğimiz bir şekilde iyileştiriyor. Pandeminin farkında olmadan geniş kapsamda büyük ölçekli tepkimeler üretmesi yaşamın gerçeküstü bir şekilde yavaşlaması belki de insanlık adına yararlı birçok şeyi harekete geçirdi. İlk zamanlardaki korku ve panik yerini yavaş yavaş dayanışma ve yardımlaşmaya bırakıyor. İçinde bulunduğumuz şartları iyileştirme sürecinde olduğumuzu düşünüyorum ve bunu da daha çok birlikte olarak aşabiliriz. Dijital sanat ortamı çok uzun süredir varlığını sürdürüyor ve evet yükselişte. Dünyada birçok müzeyi, galeriyi ve sanatçıyı bu platformlardan uzun süredir takip ediyorum ve kendi sanatsal paylaşımlarımı bu kanallarla gerçekleştiriyorum. Kurduğumuz yapay bir ilişki ve hiçbir zaman yapıtla karşıya kaldığımızda kurduğumuz ilişkiyi hissettirmeyecek fakat yine de etkin ve doğru kullanımla insanlara büyük katkı sağlamaya ivmesini yükselterek devam edecek. İçinde bulunduğumuz durumun sanatçıların üretimlerine olumsuz yönde etki ettiğini düşünmüyorum. Her şart ve koşulda bir şekilde üretecekler, bu tutkuyu alt edebilecek bir güç göremiyorum. Sanat tarihi bu tür örneklerle dolu. Süreç sanatçıları farklı malzeme, teknik ve konulara itebilir, bunları deneyimleyip göreceğiz. Pandemi sonrası hiç olmadığı kadar canlı bir sanat ortamı hayal ediyorum yalnızca sergiler değil aynı zamanda insanların büyük ölçüde sosyalleştiği alanlardı. Bu konuda umutluyum. Sanat üretimi olduğu sürece izleyicisi ve alıcısı olacaktır. Umarım tatsız zamanlardan yeni bir ufuk ile unuttuğumuz birçok değerin farkına vararak çıkarız.
Gülfem Kessler: Gezegen nefes almaya başladı
Dünyadaki çarpık sistemin değişimini bekliyordum ama bu derece hızlı olabileceğini düşünmemiştim. Gezegenin nefes almaya başlaması ve dünya nüfusunun buna paralel kırılganlığı şoke edici. 11 Nisan’da CAM galeride açılacak sergimin tüm aşamalarını tamamlamıştım, sergim Kovid-19 nedeniyle belirsiz bir tarihe ertelendi. Sanki bir el gelecek planlarımı yaş bir bezle sildi, bu tuhaf boşluğa kocaman bir soru işareti yerleşti.
Dijital sergi bana işlerin ruhunu eksiltir gibi geliyor, ama “Hiç yoktan iyidir” de geçiyor kafamdan. Sanatın dijital ortamdan izleyiciye ulaşması olumlu bir fikir olmasına rağmen bu platform ne kadar özgür olabilecek? Bu dijital mecranın başına kimler oturacak? Sanki sansür dijitalde çok daha kolay olabilecek, bu beni kaygılandırıyor. Otosansürlü sözler ve görsellerle yeterince uğraşmıyormuşuz gibi sanki! Özgürlük yaratımın kaynağı onu çok iyi ve koşulsuz sahiplenmeliyiz.
Ben sergilerin yavaş yavaş yine açılacağını düşünüyorum. Şimdiden, takip ettiğim bazı Avrupalı galeriler tedbirli uygulamalarla açılışları gerçekleştirme sürecindeler. Sergilerim süresince işlerimin başında olup izleyiciyle bağ kurmak ve verdiği hissi öğrenmek için iletişim kurmayı önemsiyorum ve bunun tekrar olacağı günden ümitliyim.
Çalışmalarımın şekillenme süreci gezginliğin neticesinde atölyeme kapanmaktı. Şimdi gezgin olamayacağım ve buna razıyım. Benim İşim, süreci kayıt altına almak, yorumlamak, yeni ifadeler keşfetmek. Pandemi öncesi dinlenmeye geldiğim ve mecburen karantinada kaldığım Urla’daki köy ahırından bozma atölyemde çalışmalarımı sürdürüyorum. Nelson Mandela hapiste geçirdiği 27 yıl için “Hayatta kalmaya çalışmadım, hayata hazırlandım” demiş.
Sidar Baki: İnsanlar sanat mekânlarına gidecek
Öncelikle, içinde bulunduğumuz sürece çok yabancıyız. Her gün yeni bir şey deneyimliyoruz. Dolayısıyla, sonrası da çok belirsiz. Belirsizlik iyidir aslında, çoğu zaman yaratıcı bir süreç doğurur. Hepimizin dışarıdan çekilip, içeriye kapandığımız ve kısa süreceğini umut ettiğim bu süreç sonrasında insanların büyük bir açlıkla sanat mekânlarına akacağını düşünüyorum. Çünkü ruhlarımızın güzel şeylere ihtiyacı var. Karamsar olmak istemiyorum, her şeyin güzel olacağına inanmak istiyorum. Hep birlikte yaşayıp göreceğiz.
Sosyal medyanın sanat mekânlarına alternatif olduğunu düşünmüyorum. Ancak şu an elimizde bir tek o var. İzleyiciyle iletişim kurduğumuz bu platform da çok değerli tabii. Sanatın dijitalde daha görünür olması, salgının bize bir hediyesi olacak. Bu süreçte yaşadığımız sanal alternatifler sonraki süreçte de farklı biçimlerde ve daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkacaktır diye düşünüyorum.
Belirsizliğin içinde olduğumuzdan bahsetmiştim. Belirsizlik devingen bir haldir. İleriyi görememek, plan yapamamak sürekli tetikte olmamızı, canlı kalmamızı sağlar, rehaveti önler. Bu durum iyi değerlendirilirse yeni sürprizler yeni deneyimlerle verimli bir sürece evrileceğine inanıyorum.
Oğuz Kaleli: Etkisini çeşitli platformlarda gösterecek
Sanatı yaşam biçimi haline getirmiş işini sevgiyle aşkla yapan sanatçılar, karşısına ne tür zorluklar çıkarsa çıksın buradan beslenip üretmeye devam edeceklerini düşünüyorum. Tarihte iz bırakmış, savaş dönemlerinde ve ekonomik sıkıntılarla yaşamış sanatçıları gözlemlediğimizde, eserlerini önemli ülkelerde ve müzelerde sergileme kaygısı olmadan bile, eserler ortaya koymuşlardır. Benzer bir şekilde, pandemiden önceki son 6 yıla baktığımızda üretilen eserlere duyulan talep oranı düşüşte olmasına rağmen, sanatçıların üretim heyecanının ve yoğunluğunun arttığını görüyordum. Bu bağlamda baktığımızda her kaos döneminde olduğu gibi şu anda da sanatçılar kendileri ile baş başa kalmayı fırsata çevirip eser üretebilirler.
Sosyal medya platformlarında insanlar için dikkat çeken, akılda kalan, toplumsal farkındalık yaratan unsurlar daha çok görsel iletişim yoluyla sağlanıyor. Sanat da doğası gereği bu mecraların üyesidir diyebiliriz. Önceden bir galeride, müzede veya koleksiyonda fark edebileceğiniz bir eseri şimdi eşleştirme yoluyla kendi profilinizde size sunuyor. Pandemi öncesinde sanat eserleri dijital platformlarla uyumunu tamamlamakta ve sanatçı tanıtımlarını, etkileşimlerini büyük oranda sürdürmekteydi. Pandemi süresince tüm disiplinlerin haberleşecek, tutunacak veya alanları uygun olmasa da dijital unsurlardan faydalanacak yapıya bürünmeye çalıştıklarını seyrettik. Sanat burada insanlar üzerindeki etkisini ortaya koymakta yine sınır tanımadı diye düşünüyorum. Balkonlardan seslenen müzisyenler, sanal sergiler, galerilerin düzenlediği canlı yayında atölye gezileri, sanat camiasındaki fikirleri merak edilen önemli insanların söyleşileri ve bu gibi etkinlikler döneme imzasını attı. Pandemi sonrası yüz yüze iletişime geçildiği zaman da bu durumun etkisini tabii ki hissedeceğiz. Özellikle bu dönemde oluşan ’’sanat eserleri veri tabanı’’ kolaylığı iletişime çok fazla ihtiyaç duyduğumuz zamanda ortaya çıktı. Sanatçılar ve sanatla ilgilenen insanlar düşüncelerini sosyal medya platformuna yükleyerek sunum yapmaya çalıştılar. Artık görsel ve işitsel olarak büyük bir birikim oluştu ve herkes için ulaşması çok kolay. Bu birikim gelecekte sanat eserleri üretilirken etkisini gösterecek. Normal yaşam zamanlarında dijital paylaşımlar devam etse bile yerini canlı fuarlara, galerilere, müzelere, konserlere ve bienallere bırakacaktır. Sanat pandemi zamanı nasıl insanları yeni bir düzene alıştırmada en aktif alan olarak yer aldıysa, pandemi sonrası normal alışkanlıklarına döndürecek, rahatlatacak unsurlara öncülük edebilir. Özellikle kendi alanımda benim de yaptığım gibi izleyici sanatçı ve eserleriyle yakından bağ kurmak isteyecek. Çünkü resim sanatı her ne kadar dijital platformda yeri büyükse de, esas büyüsü eserdeki niteliklerle aktarıcı alet olmadan izleyiciyle baş başa kalmasıdır.