Süleyman Hurma kırk yıllık dostum… Futbolun yönetiminde bilgisi ve uzmanlığıyla kariyer yapmış. Sportif Direktör ya da Futbol Direktörü görevlerinin ilk örneklerinden… Trabzonspor, Kayserispor, Samsunspor kulüplerinde önemli işlere imza atmış. Güçlü kadrolar kuran, bazı futbolcuları antrenörlük mesleği ile tanıştıran, Karlı ve başarılı futbolcu satışlarında kulüplere para kazandıran spor adamı.
O, şimdi Karagümrük AŞ’nin patronu. Kulübün sahibi ve başkanı.
Artık derneklerden şirketlere evrilmekte olan futbolumuzda “sahiplik” anlayışının temsilcisi durumunda.
İşini başarıyla sürdürürken, neden böyle bir yola girmiş?
“- Ben hep projelere inandım. O projelere aklımla, vizyonumla hayat vermeye çalıştım. Sağolsunlar, yönetimlerden de destek gördüm. Ama antrenör arkadaşlarım ve futbolcular zaman zaman beni hayal kırıklığına uğrattılar. Ertuğrul Sağlam’ı antrenörlüğe başlatan benim. Kayserispor’da şampiyonluğa oynayacak bir proje takımı kurduk mesela… Ben o projelerin
İzmir’de beton bloklar, kolonlar, demir, tuğla ve taş, yüreğimize çökmüş... Acılıyız. Canlarımız gitmiş. Çocuklarımızdan ayrılmışız. Kurtarılanlarla teselli bulmaya çalışıyoruz, yetmiyor. Deprem yaşama sevincimizi alıp götürüyor. Dünkü maçlarda sadece İstanbulspor’un Keçiörengücü’ne karşı ilk yarıyı siyah bantla oynadığını anlatıyor İzmirli dostumuz Bülent Buda. Peki ötekiler duyarsız mı? Hayır, bunu söylemek haksızlık olur. Saygı duruşlarıyla paylaşıyoruz acımızı. Geçmiş olsun.
Hayata dönersek...
Beşiktaş pandemi sürecinde ilk kez bir bölüm seyircisiyle buluşuyor. Localar ve tribünler maça ruh katıyor. İyi bir tablo. Beşiktaş ilk yarıda oyuna el koyuyor. Topa sahip olma oranı 77/23 (Maçın tamamında 68/32)... Sayıların ötesinde ilk yarının toplamda en az yarım saatini rakip yarı alanda, rakibin ceza alanı ve yakın çevresinde oynuyor siyah-beyazlılar...
Dikkatimi çeken konu: Beşiktaş, sanki sol yumruğuyla rakibini nakavt etmeye alışmış bir boksör gibi. Sol kanattan inanılmaz yoğunlukta
Kaotik bir hafta yaşadık. Galatasaray Başkanı Mustafa Cengiz, Teknik Direktör Fatih Terim ve bendeniz.
56 yılı deviren meslek yaşamımda ilk kez tansiyon yükselten, polemikler, tartışmalar ve kırgınlıklar yaratan bir işe imza attım.
Hiç istemediğim, sevmediğim bir durum.
Bazı meslektaşlarımın huy edindiği ya da stratejik hesaplarla kovalayıp yazmaya bayıldığı olay, benim kucağıma düştü.
Alanya (0-1) maçından sonra Galatasaray Başkanı Sayın Mustafa Cengiz’in ağzından çıkan sözleri bir şekilde duydum. Geçen hafta Çarşamba günü TRİBÜN, çerçeveli köşe formunda değil, haber kalıbına döktüğüm biçimde “Başkanın Öfkesi” başlığıyla yayınlandı.
Ertesi gün kıyamet koptu. Başkan aradı, “ Ben böyle demeç vermem. Abartılar, eksikler, yanlışlar var” dedi. Yazının en önemli özelliği doğrudan verilmiş bir demeç olmamasıydı. Ama Başkan’ın tepkileri de yorumları da gerçeği yansıtıyordu. Bunların hiç biri yalan ve uydurma değildi.
Cengiz’den özür diledim. Çok
Denizli Atatürk Stadı, Beşiktaş’ın deplasmanda belki de en çok tercih edeceği yer. Orada zor veya kolay, kazanıyorlar!. Sıkıntılı süreçlerden de oradaki kazanımlarıyla çıktıklarını anımsıyoruz. Dün de maç böyle bir tablo ile sergilendi. Kolay başladı, zora girdi ama kazandılar.
Peki neden böyle oldu?
Her şeyden önce geçen haftanın da fikstürde “boş”a rastlamasıyla Beşiktaş üç haftalık net bir dinlenme ve yenilenme fırsatı buldu. Sergen Yalçın, takımıyla çeşitli oyun denemeleri yaptı. Takımca daha bütünsel bir karakter kazandılar. Hoca, maç kadrosunun oluşumunda da antrenman performanslarını dikkate almış olacak ki Rosier’le Ghezzal ve Larin’e forma vermekte kararlı davrandı. Bu arada Dorukhan’ı da sahaya sürerek motivasyonunu güçlendirmiş oldu. Bu maçta bireysel olarak Aboubakar, Atiba, Larin, Ghezzal ve N’Sakala ile de Souza çok istekli ve enerjik bir oyun ortaya koydular. Topu isteyen onlardı. Rakibin top kazandığı her yerde ikili-üçlü sıkıştırmalarla oyun kurmasını, pas
Galatasaray Başkanı Cengiz, bir dostunun Alanya yenilgisi için, “Üzülüyor musun?” sorusuna, “Üzülmek de neymiş, deliriyorum” diye patladı ve ekledi: “Bu pandemi, milli maç araları hiç yaramıyor bize... G.Saray dinleniyor sadece... Sonuçlar ortada...”
Mustafa Cengiz’in diğer düşünceleri de şöyle: “Keşke Kerem Aktürkoğlu, Oğulcan Çağlayan ya da Ali Yavuz Kol gibi gençlerimizle mücadele edip de yenilseydik. Falcao gelecek, goller atacak, 500 bin forma satacak dediler. Sattığımız forma sayısı 30 bin!
Kemoterapi seansına girmek üzereydi, bir dostu aradı... Hatır sorularından sonra sözü Alanyaspor maçına getirip, “Üzülüyor musun?” diye sordu. Beklediğinin üstünde bir patlama ile geldi yanıt:
"ÜZÜLMEK DE NEYMİŞ, DELİRİYORUM"
İçindekileri çarpıcı sözcüklerle dökmeye başladı:
Alanyaspor, ligdeki parıltısının aldatma olmadığını gösterdi dün. O parıltı, kendi yaktıkları ateşin ışığıydı. Telekom’dan hak ettikleri bir galibiyet ve emanete verdikleri liderliği alarak döndüler.
Pandemi arasından sonra skor tabelalarına bir haller oldu. Sadece Türkiye’de değil, İngiltere’de, Almanya’da nadir görülen tarihi skorlara tanık olduk. Bol gollü, eğlenceli maçlar… Bizim payımıza da gol zenginliğiyle oynanan futbol düştü, memnunuz, şikayetimiz yok. Bizdeki rekor, şimdilik, Alanyaspor’un geçen hafta Hatayspor’a attığı yarım düzinelik bombalarla kırıldı.
Galatasaray için Seyrantepe’de ligin en golcü ekibini ağırlamak, yukarıdaki nedenlerle çok sıkıntılı oldu... Bir kez daha anladık ve gördük ki Alanyaspor’un kulüp ve takım geleneği, aynen bu sezon da devam edecek. Kadro ve teknik adam değişimleri Akdeniz temsilcilerini hiç de olumsuz yönde etkilemiyor.
Galatasaray Teknik Direktörü Fatih Terim, farklı nedenlerle üç önemli oyuncusunu kulübeye çekmişti; Feghouli,
‘İkimizin de hayali gerçekleşti’
Adana deyince Fatih Terim ile konuşmamak olmazdı; “Babamın hayali futbolcu olmamdı. Benim hayalim de Galatasaray’da oynamaktı. İkimizin hayali de gerçekleşti. Sonrasında da hayallerimizi ve hedeflerimizi büyüttük, epey yol aldık. Adana Demirspor 1960-61’de Ankara takımı (!) olarak Milli Lig’e kabul edildi. Maçlarını Ankara’da oynuyordu. Sezon sonunda küme düştüler. Sonraki yıllarda İkinci Milli Lig’e katılmak için mücadele ettiler. 1972-73 sezonunda Fatih Terim ve Bektaş Yurttaş’ın golleriyle Uşakspor’u 2-0 yenerek hedeflerine ulaştılar.
Fatih Hoca ile bir Adana sohbeti yaptık… O sohbette babası merhum Talat Terim’in futbolu çok sevdiğini, kendisini Adana Demirspor genç takımına yazdırdığını anlattı: ”Babamın hayali futbolcu olmamdı. Benim hayalim de Galatasaray’da oynamaktı. İkimizin hayali de gerçekleşti. Sonrasında da hayallerimizi ve hedeflerimizi büyüttük, epey yol aldık.”
Terim, “Adana’nın toprağı besler, havası yaşatır, suyu
“Yetmişlerde, seksenlerde futbol televizyonu yönetirdi. 1990’larda televizyon futbolu yönetmeye başladı. 2000’lerden bu yana ise finans futbolu yönetiyor...”
Tuğrul Akşar, futbol üzerine altıncı kitabını yayınladı: Finansal FutbolFutbolun “endüstriyel” nitelik kazanmasını, zorlaşan “yönetimini”, “krizdeki hallerini” bilimsel yaklaşımlarla kitaplaştıran Akşar’ın son eseri, sarsıcı mesajlarla dolu. Kitabı okumaya başladıktan sonra Şampiyonlar Ligi ile dev bir finansal alan açan UEFA’nın adeta bir canavar yarattığını anlıyorum.
Akşar, “merkez” dediği İngiltere, Almanya, İspanya, İtalya ve Fransa’da liglerin ve kulüplerin giderek büyüdüğü, bir anlamda azmanlaştığı sürece dikkati çekiyor. Merkezin dışında kalan “çevre” ülkelerinde ise futbol kulüplerinin giderek gerilediğini, rekabet koşullarının sertleştiğini ve büyük organizasyonlarda çevredekilerin hep dışarıda kaldığını anlatıyor. Akşar, UEFA’nın, yarattığı canavarı kontrol altına alma adına Financial Fair Play (FFP)