TFF nihayet akıl ve vicdanla bağdaşan doğru bir karar almış. Futbol müsabaka talimatında yapılan değişiklikle Süper Lig ve l. Lig’in ikinci yarısından itibaren takımların sahaya en az 9 futbolcuyla çıkmasını, aksi halde hükmen yenik sayılacaklarını hükme bağlamış.
Pandemi nedeniyle dünya düzeni sarsılır, bozulur ve değişirken, futbolun etkilenmemesini beklemek hayalcilik olurdu.
Yapılması gereken, olabildiğince gerçekçi kararlar almak ve oyunun oynanmasını, topun yuvarlanmasını sağlamaktı.
TFF’nin ilk hazırlığı sahaya en az 14 futbolcuyla çıkmayan takımların hükmen yenik sayılmasıydı. Bu hazırlığa “Maç oynanmadan asla” diyerek karşı çıktım (Milliyet/18 Kasım). Kulüpler de itiraz ettiler. Maç başlamadan bir düdükle hükmen yenilgi kararını uygulamak, sporun ve futbolun ruhuna aykırıydı.
14 oyuncu alt sınırı kabaca “En az üç yedekle oyuna başlayabilirsin. Kulübede 1 ya da 2 oyuncun varsa, yetmez. Hükmen yenik sayılırsın” anlamına geliyordu ve acımasızdı.
En az dokuz oyuncuyla maça başlama kararı, öncelikle Futbol Oyun
Beşiktaş yine baskı altında… Geçen hafta olduğu gibi dün de büyük fırsatla santraya geliyor. Zirvedeki ekipler Alanyaspor, Galatasaray, Fenerbahçe peşpeşe yenilmişler. Pazar akşamı “hasılatı!” toplamak için sahaya çıkıyor Beşiktaş… Rakip Erzurumspor. Üç maçlık bir yenilgi serisi var, onu sonlandırmaya çalışıyorlar. Beşiktaş yeniden bir seri başlatmak istiyor.
Dünkü fırsat üç puandan daha da büyük. O yüzden zaten baskı altında Beşiktaş… Kafalarında bir soru var anlaşılan: “Ya bu sefer de kaçarsa!”
Görünen o ki futbolcular tedirgin. Kendi sahalarındaki seyircisiz maçın avantaj olmadığını biliyorlar. Kenardaki “led” taraftar görüntüleri de aslını aratıyor tabii… Erzurumsporlu futbolcular daha çok koşuyor, Beşiktaşlı rakiplerini kovalıyorlar. Savunmada blok halinde karşılıyorlar. İstatistik ilk yarıda Beşiktaş’ın 233, Erzurumspor’un 120 isabetli pas yaptığını gösteriyor. Görünüşte pas başarısında 2 misli önde ev sahibi takım. Ama yine de
Fenerbahçe’de yıllar geçse, başkanlar, antrenörler ve kadrolar yenilense de değişmeyen bir şey var: Fengizisyon.
Ortaçağda kilisenin engizisyon mahkemesi gibi, Fenerbahçe camiasında da olur-olmaz gerekçelerle mahkumiyet kararları veriliyor. İşbaşındaki teknik direktör “aforoz” ediliyor.
Pandemi nedeniyle tribünlerde yer alamayan, ama sosyal medyada TT oluşturabilecek mesajlarla varlığını, sesini ve etkisini gösteren taraftar toplulukları… Fenerbahçe taraftar dernekleri... Fenerbahçe Spor Kulübü üyeleri… Fenerbahçeli medya yönetici ve çalışanları… Kendilerini Fenerbahçeli aidiyetiyle tanımlayabilen hemen herkes…
Türkiye kamuoyunda en geniş, en duyarlı ve en dinamik kitlelerden birini oluşturuyor. 3 Temmuz 2011 sürecinde Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu olduklarını gösterdiler. Dayanışmanın, iletişimin, eylem ve organizasyonun çok önemli “tarihi” örneklerini oluşturdular.
Alanya’da bir seri sonu gösterisi…
Alanyaspor bir hafta içinde deplasmanda hem Gençlerbirliği’ne, hem de erteleme maçında Göztepe’ye peş peşe mağlup olarak, yenilmezlik unvanını kaybediyor. Beşiktaş da Başakşehir, Fenerbahçe ve Kasımpaşa karşısında hem golleri hem de güzel oyunlarıyla adeta bir saadet zinciri oluşturuyor.
İki takım santrada buluşurken gökten yağmur değil, baraj yağıyor adeta.
Saha ağır, top kontrolü zor, hem de çok zor.
Alanyaspor yenilginin seriye dönmemesi için kendi evindeki baskın karakterine, “dominant” kimliğine bürünüyor..
Beşiktaş’ta o uyumlu oyun, çabukluk, hamle üstünlüğü ve bitiricilik anlamında alıştığımız tabloları göremiyoruz.
Enerjisi ve sinerjisi tükenmiş kibar misafir konumunda Beşiktaş.
Sıra dışı, marjinal bir inşaat mühendisi. ODTÜ mezunu. Avrupa ve Amerika’da hatırı sayılır işler yapmış, övünmeyi de övülmeyi de sevmiyor. Kendi yaşam biçiminden uzaklaşmak, “zorunluluklar”ın çerçevesinde kalmak istemiyor.
O nedenle Türkiye Kulüpler Birliği Vakfı Başkanlığı gibi futbolumuzda en “babayiğit” rollerden biri, oldu bittiyle kendisine biçildiği zaman tedirgin oluyor.
“-Amerika’da ailemle birlikte mutlu ve istikrarlı bir ortamda çalışır ve yaşarken, telefon edip Kulüpler Birliği başkanı olduğumu söylediler. Hiç de kafamda olmayan bir görev. Elbette reddedemezdim. Sorumluluktan kaçmadım. Futbol ailesine saygım gereği elimden gelen katkıyı vermeye çaba gösterdim. TFF ile anlayış ve işbirliği içinde gemiyi yürütmeye çalıştık. Önceden de açıkladığım gibi görevi tamamladığımı düşünerek seçim yapmamızı önerdim. Ne var ki ısrarla devam etmemi istediler. Yıl sonuna kadar peki, dedim. Yıl bitiyor. 2021’de Kulüpler Birliği olarak yeni başkanımızı
Kadıköy’deki Fenerbahçe deplasmanından üç puanın neşesi ve cakasıyla dönen, attığı gollerle gösteri yapan Beşiktaş, kendi sahası Vodafone’da Kasımpaşa’yı beklendiği gibi coşkuyla karşılayamadı. Yine de titiz bir dikkat ve kontrolla sergilenen uyumlu bir oyun söz konusuydu. Devre biterken golü buldular, ikinci yarıda farkı artırdılar. Ve davul çalar gibi gürültüyle cümle aleme ilan ettiler: Artık onlar da şampiyon adayı.
Evet, tribünler boştu. Ama Beşiktaşlı futbolcularda da beklenmedik bir enerji boşalması vardı adeta… Moral üstünlük ve özgüvenle Kasımpaşa karşısında o rüzgarı devam ettirmek, dakikalar ilerledikçe coşkuya dönüştürmek gerekirdi. Olmadı. Kasımpaşa da temposuz, bol top kayıplarıyla şekillenen oyuna ortak oldu. İki taraf da kazandıkları toplarla çok çabuk rakip kaleye yöneliyor ama daha ceza yayına ayak basmadan kalabalık savunma içinde şut atamadan geri dönüyordu.
Beşiktaş açısından belki de 50 dakikasını 10 kişiyle oynadıkları Fenerbahçe maçının yorgunluğu
Arkadaşlar taban birlikleri dağılmış durumda. Taban birlikleri ayağa kalkmalı, futbola yön vermeli. Bir şura, danışma kurulu oluşturmalı!”
Sözlerin sahibi Milli Takım Teknik Direktörü Şenol Güneş.
Şenol Hoca, dün tam da öğle saatinde spor yazarları ve yorumcularla bir video konferans düzenledi. Aralıksız 3 saat süren bir toplantı… Aklımıza gelen her soruyu sorduk. Hoca da her zaman olduğu gibi dürüst ve içtenlikli yanıtlar verdi, teşekkür ederiz.
Haber sayfalarında ayrıntıları okursunuz, burada kayıtlara geçsin diye hocanın “taban birlikleri” vurgusunu öne çıkarmak istiyorum.
Taban birlikleri, yani antrenörler, futbolcular, hakemler, amatörler gerçekten dağılmış durumda.
Türkiye Futbol Federasyonu, sadece kulüpleri muhatap alıyor. Türkiye Kulüpler Birliği Vakfı, TFF kararlarında doğrudan söz ve etkinlik sahibi… Siyaseten değil, gerçeklik olarak yazıyorum: Türk futbolu kulüplerin vesayeti altında yönetiliyor.
Şöyle bir bakın: Lig maçlarının yayın haklarından limitlerin belirlenmesine ve limit
Kaygılı ve saygılıydılar.
Kadıköy’de onları buluşturan derbi, öncelikle bir kazaya uğrama olasılığına karşı kaygı ile uyarmıştı hepsini…
Maçın önemini biliyorlardı. Rakiplerine saygı duyuyorlardı.
O yüzden oyun temposuz, yavaş bir akışla başladı. Her iki taraf isabetsiz paslarla top kaybediyor, ikili mücadelelerde de topu tutamıyordu.
Tribünlerin boş tutulduğu pandemik ortamda maçın en çok aranan unsuru seyirciydi. Futbolcuların o ıssızlıkta “Olsun da hepsi rakip taraftar olsun” diyerek seyirciyi aradığını biliyordum. Böylesine boş statta oynanan oyun, her türlü kazaya açıktı. Oyun tam bir gol düellosuyla oynandı. Beşiktaş kazandı, yukarı doğru uzandı.
Beşiktaş orta alanda daha dikkatli, daha fırsatçı ve daha hamleci bir kimlik sergiliyordu. Savunmada kazandığı topları çabucak ikinci bölgeye aktarıyor, oradan kanatlara açıyor ve pozisyon arıyordu.
Dakika 4… Cyle Larin, solunda koşan Vincent Aboubakar’a akıllı bir top attı. O da Lemos’u bir hamleyle geçip sol vuruşuyla Altay’ı avlayıverdi. Golde Beşiktaş’ın fırsat