‘İkimizin de hayali gerçekleşti’
Adana deyince Fatih Terim ile konuşmamak olmazdı; “Babamın hayali futbolcu olmamdı. Benim hayalim de Galatasaray’da oynamaktı. İkimizin hayali de gerçekleşti. Sonrasında da hayallerimizi ve hedeflerimizi büyüttük, epey yol aldık. Adana Demirspor 1960-61’de Ankara takımı (!) olarak Milli Lig’e kabul edildi. Maçlarını Ankara’da oynuyordu. Sezon sonunda küme düştüler. Sonraki yıllarda İkinci Milli Lig’e katılmak için mücadele ettiler. 1972-73 sezonunda Fatih Terim ve Bektaş Yurttaş’ın golleriyle Uşakspor’u 2-0 yenerek hedeflerine ulaştılar.
Fatih Hoca ile bir Adana sohbeti yaptık… O sohbette babası merhum Talat Terim’in futbolu çok sevdiğini, kendisini Adana Demirspor genç takımına yazdırdığını anlattı: ”Babamın hayali futbolcu olmamdı. Benim hayalim de Galatasaray’da oynamaktı. İkimizin hayali de gerçekleşti. Sonrasında da hayallerimizi ve hedeflerimizi büyüttük, epey yol aldık.”
Terim, “Adana’nın toprağı besler, havası yaşatır, suyu büyütür” diyor. Demirspor’da oynadığı yıllarda santrfor olduğunu biliyoruz. Genç Milli Takım’da onu liberoya dönüştüren hoca Gündüz Tekin Onay… Bence çok doğru bir hamle. Fatih Hoca, golcü olarak parlayabilirdi. Ama libero olarak Avrupa çapında ün yaptı. Terim, Adana Demirspor’la bağlarını hiç koparmamış; “Benden Metin Türel’i ikna etmemi istediler. Hocamızla Milli Takım’dan beraberliğimiz var. Gittim konuştum, bizleri kırmadı Adana’ya gitti. Adana ili Türk antrenörleri bakımından da önemlidir. Değerli hocalarımız Coşkun Özarı, Gündüz Tekin Onay, Tamer Güney Adana Demirspor ve Adanaspor’da çok önemli işlere imza attılar” diyor.
İstanbul’daki Adanalılar Derneği, 2009’da üç Adanalıya onur ödülleri vermiş:
Yaşar Kemal, Fatih Terim ve Suna Kan. Terim’in Yaşar Kemal’le büyük dostluk bağları olduğunu da biliyoruz. Hemen her maçtan sonra aradığını, kazandıklarında kutladığını, yenildiklerinde teselli ettiğini, zaman zaman eleştirdiğini anlatıyor..
Adana Demirspor Başkan Murat Sancak yönetiminde Süper Lig’e yükselme mücadelesi veriyor. Teknik Direktör Ümit Özat ve yardımcıları, Lacivert-mavili takımı hedefe ulaştıracaklarına inanıyorlar.
Taş ve top
İki şey dikkatimi çeker Adana’da: Taş ve top. Doğanın armağanı olan o bereketli topraklarda çoğu yalın ayak koşan çocuklar, irili ufaklı taşlara, Seyhan nehrinin çakıllarına vura vura başlarlar oynamaya. Sonra taşın yerini top alır. Pamuk kozalarından, fabrika atıklarından buldukları malzemelerle top yaparlar.
Plaka numarası 01… 83 ilimizin alfabetik sıralamasında ilk ilimiz Adana. Gerçekten 1 numarayı hak eden bir kültürü de söz konusu… Adanalı üretir, kotarır, pişirir… Yetiştirir… Memlekete armağan eder emeğinin ürünlerini, kültüründen büyüttüğü insanlarını.
Adana toz, toprak, su demektir. Işıktır, başaktır… Pamuk kozasındaki aktır. Yaşam kavgasında çekilen azap, ateşe vurulmuş kebaptır.
Adanalı için hayat, sonsuz bir koşuşturma, dolu dolu yaşama demektir..
Ufuk ötesine uzanan hayalleri vardır. Hayallerin en büyüğü çocukların kurduğu, masalsı kahramanlıklarda başrolü kendilerine biçtiği ideallerdir.
Adanalı koşar, çalışır, yer-içer, düşünür, yazar-çizer, söyler, dinler, eğlenir ve oynar. O nedenle Yaşar Kemal’den Orhan Kemal’e, Suna Kan’dan Şener Şen’e, Yılmaz Güney’den Fatih Terim’e kadar sanatçı ve sporcuların yanı sıra bilim ve iş dünyasına adlarını yazdıran kahramanlar da Adana’nın gururudurlar.
ÖNCE TAŞ, SONRA TOP
İki şey dikkatimi çeker Adana’da: Taş ve top. Doğanın armağanı olan o bereketli topraklarda çoğu yalın ayak koşan çocuklar, irili ufaklı taşlara, Seyhan nehrinin çakıllarına vura vura başlarlar oynamaya. Sonra taşın yerini top alır. Pamuk kozalarından, fabrika atıklarından buldukları malzemelerle top yaparlar. Seyhan nehrinin kıyılarında, portakal bahçelerinde, dalından kopardıkları irili ufaklı portakallarla sonsuzluk hissi yaratan tarlaların uygun aralıklarında top kovalarlar. Kalesiz futbolu icat ettiklerini düşündürürler insana.
Futbol Adana’nın da 1 numaralı sporudur. 1940 yılında Adana Demirspor’un kurulmasıyla en başta sutopu, atletizm, bisiklet ve güreş alanlarında olimpik spor merkezini andıran kulüp, futboldaki başarılarıyla halkın sevgilisi olur. Özellikle Füze Selami, Kartal Yaşar ve Muharrem Gülergin, Met Ahmet kentin futbol efsaneleridir. Füze Selami uzaktan attığı sert şutlar ve gollerle tanınır.
Türk futbol tarihinde Lefter, Emre Belözoğlu gibi o da 39 yaşına kadar futrbol oynayan “dinozorlar” arasındaki yerini almıştır. 1953-54 sezonunda oynanan Türkiye Kupası Şampiyonası finalinde Hacettepe’ye attığı golle takımına şampiyonluğu kazandırmıştır. Kartal Yaşar savunmanın, Muharrem Gülergin de orta alanın sembol isimlerindendir.
ARIBOĞAN-TERİM DOSTLUĞU
Bir de Met Ahmet var… Ahmet Arıboğan. Ünlü spor adamı basketbolcu Lütfi Arıboğan’ın babası. Türkiye’nin ilk diplomalı futbol antrenörü.
Arıboğan, evet, Adana Demirspor’da bir basketbol şubesi vardır ama, hiç ilgilenmez basketbolla. Seyhan nehrinden başlayan su kültürü, yüzme ve sutopuyla ilgisini çeker küçük Lütfi’nin. Yine de kader onu potaya sürükler.
Baba, Met Ahmet, İktisat Fakültesini bitirmiş, Çukurova ve Sabancı Holding’de üst düzey yöneticilik yapmıştır. Bir yandan futbol, bir yandan üniversite, sonrasında iş hayatını aksaksız sürdürür. Anne Fatma Arıboğan, Türkiye’nin ilk hidrojeologudur. Adana ve çevresinde suyun hayata etkisini inceleyen ve destekleyen hizmetlerde bulunur. Bu arada oğlu Lütfi’deki gelişmeyi de düzenler. Günün birinde küçük oğlunu elinden tutup ilkokuldaki basketbol derslerine yazdırır.
Lütfi Arıboğan’ın Çukurova’da başlayan basketbol macerası, Çukobirlik’ten DSİ, Efes Pilsen, Galatasaray ve Ülker’e kadar uzanır. Milli formayı giyme rekoru da (247 maç) Lütfi Arıboğan’ın gururudur. Arıboğan, bilindiği üzere Türk futboluna da hizmet eden bir spor adamıdır.
TFF’de önemli görevler üstlenmiştir. Arıboğan İstanbul’da yaşamasına rağmen, yine de Adana’dan kopmamıştır. Çiftçilik de yapan ailenin geleneğini devam ettirmek üzere Ziraat Fakültesi’ne devam etmiş, Ziraat Mühendisi olarak mezun olmuştur.
Met Ahmet’in evinde Adana Demirspor’un efsaneleri Kartal Yaşar, Muharrem Gülergin ve elbette Füze Selami toplanırlar, sofra başında bazen sabaha kadar sohbeti sürdürürlermiş. Lütfi Arıboğan, o günleri anlatırken “Onlar ailemizin büyüklerinden sayılırdı. Babam da arkadaşlarına çok saygı gösterirdi. Ben o dostluğu, sohbetleri ve oynadıkları futbolu hayranlıkla izlerdim. Bir köşeye sinip sessizce onları dinlerdim. O yıllarda Fatih Terim de Adana Demirspor’un genç bir yıldız adayıydı. Sohbete katılır, büyüklerin yanında asla bir yere oturmaz, ayakta dururdu” diyor...
Sonraki yıllarda Lütfi Arıboğan’la Fatih Terim, abi kardeş gibi yakınlaşmışlar. Fatih Terim, Lütfi Arıboğan’a bir anlamda rehberlik etmiş. Onu kendi çevresiyle tanıştırmış. Birlikte güzel günler geçirmişler.
Füzeyi yedi, kendini türküye verdi
Bizim mesleğin duayenlerinden Erol Aktı abimizin de bir Füze Selami deneyimi var. 50’li yılların sonunda, yerel takımlarda kaleci olarak oynayan Aktı, Adana Demirspor’da deneme antrenmanına alınır. Maç başlar ve Füze Selami’nin ilk şutunu yakalar. Ancak top o kadar şiddetle kucağına oturur ki, Erol Aktı ağlara yapışıp kalmıştır. Sonra gazeteciliğe ve Türk halk müziği araştırmalarına yönelir. AKŞAM’da unutulmaz spor sayfaları çizer, İTÜ’de THM dersleri verir.
Manş Fatihi Erdal Acet
Adana Döşemealtı mahallesinde iki kardeş Seyhan nehrinden tarlalara giden kanala atlarlar. Ağabey boğulma tehlikesi geçirir. Kardeşi kenarda çırpınır. Yakındaki tarladan koşan biri kardeşleri kurtarır. Onları babalarına götürüp “Bu çocuklara yüzme öğret. Değilse beş metrelik kanalda boğulacaklar” der. Babaları su kabaklarına bağlayarak iki kardeşe yüzme öğretir. Küçük kardeş Erdal Acet, 7 yaşındayken keşfedilip Adana Demirspor kulübüne götürülür. Yüzme takımına seçilir. Maratoncu, uzun mesafe yüzücü olur. İstanbul’daki uluslararası yüzme maratonuna katılır, üçüncülüğü elde eder. Sonraki yıllar şampiyon olur. Erdal Acet’in en büyük başarısı 33 kilometrelik Manş Denizi’ni 30 Ağustos 1976 gecesi 9 saat 2 dakikada geçerek o günün dünya rekorunu kırar. Bu rekor daha sonra yenilenir ama, Türk sporcularından rekoru geliştiren bir yüzücü henüz çıkmamıştır.
Unutulmaz efsane kadro
Ayaktakiler soldan sağa: Ahmet Arıboğan (Met), Selami Tekkazancı (Füze), Yaşar Kartal, Kaleci Oktay, Muharrem Gülergin (Fofo), Raif Yonga (Donjuan), Haşim Palandöken (Lastik kaleci Haşimo), Oturanlar soldan sağa: Yaşar Ergin (Sarı), Fetih (Gol kralı), Hakkı (Bebek Hakkı) ve İlhan Oflaz (Tor).
Rekabetin önemli ortağı Adanaspor
Adana’da futbol yerel rekabetinin önemli bir ortağı da Adanaspor. Başkan Bayram Akgül ve Teknik Direktör Yunus Murat Ceylan yönetiminde Süper Lig’e yükselme çabası sergiliyorlar. Adanaspor 1954’de kurulmuş. Kuruluş hikayesinde kentte sportif rekabetin gelişimi için çalışan eski Demirsporlular da var.
Geçmiş yıllardan bir anı: Yakın dostlarımdan rahmetli Recai Sayılgan’ın öyküsünü de anlatmalıyım bu arada. Sayılgan 80’li yıllarda Adanaspor yönetimine seçilince ilk toplantıya özel bir çantayla gelmiş. Görev bölümü yapıldıktan sonra “Arkadaşlar, beni seçtiniz ama, sizin gibi futbolu bilmem. Hiç anlamam. Sizden öğrenirim. Şimdilik benim katkım ancak şöyle bir şey olur” demiş… Çantadan kalıplanmış iki altın külçesi çıkarmış. Külçelerin birer kiloluk olduğunu anlatırlar.
Recai Sayılgan dostumuz, İstanbul’da bir otel yangınında kardeşi ile birlikte can verdi. Huzur içinde uyusun.
Adanaspor 1980-81 sezonunu Trabzonspor’un ardından ikinci sırada bitirdi. O günün koşullarıyla UEFA Kupası’na katıldılar. Rakipleri İtalya temsilcisi İnter’di. Ünlü Mazzola da kafile başkanı olarak Adana’ya geldi. İlk maçı Prohaskalı, Orialili, Altobellili İtalyan temsilcisi 3-1 kazandı. İtalya’daki rövanşı da 4-1 İnter aldı.
O maçtan unutamadığım tatlı bir anı: Tribünde yerel rekabetin temsilcisi küçük bir Demirspor grubu var. Demirspor taraftarları maç başlar başlamaz “Enter.. Enter” diye alkış tutarak İnter’e destek verdi. Bu sloganlar uzayınca Adanaspor taraftarlarından bir gür sesiyle bağırdı: “Lenoolum, susun da maç seyridek!” Tribünler kahkahadan yıkıldı. Bugünkü Şampiyonlar Ligi statüsü o dönemde uygulansaydı, kimbilir, belki de Adanaspor tek tur eleme maçıyla gruplara kalabilirdi.
Kozanlı olimpiyat şampiyonu İsmet Atlı
Türk güreşinin efsane şampiyonlarından biri de Adanalı İsmet Atlı’dır. Kozan 1929 doğumlu İsmet Atlı, hem greko-romende, hem de serbest stilde büyük başarı göstermesine rağmen milli takım seçmelerinde göz ardı edilen bir güreşçiydi. 1960 Roma Olimpiyat Oyunları’na da gazetecilerin baskısıyla götürüldü. 97 kiloda İranlıların büyük dünya şampiyonu Tahti Atlı’nın rakibiydi. İki güreşçi finale kadar bütün rakiplerini yendiler. İsmet Atlı hep sayı ile kazandı.
İran’da “Şahın Pehlivanı” diye nam salan Tahti ise seri tuşlarla rakiplerini adeta ezip geçmişti. Finalde Tahti, Kozanlı İsmet’i topuklarından dalarak bastırmak isterken, İsmet amansız rakibine hiç de beklemediği bir anda amansız bir boyunduruk vurarak üstünlüğü ele geçirdi.
15 dakikalık üç devrede İranlı güreşçi İsmet’ten tek puan alamadı ve minderden yenik ayrıldı.
İsmet Atlı’nın olimpiyat altın madalyası sadece Türkiye ve İran’da değil, tüm dünyada büyük sürpriz olarak alkışlandı. Saz şairliği ve yazarlık da yapan İsmet Atlı, 2014’de Adana’da vefat etti. Saygı ile anıyoruz.