Tayfun Bayındır, Fatih Terim’le ilgili olarak Galatasaray’ın başkanı ve başkan adaylarının zihnini kurcalayan, yanıtlarını da korkarak bekledikleri iki soruyu gündeme getirdi:
“-Ya aday olursa?”
“-Ya birini işaret ederse?”
Terim’in yarım asırlık aşkla bağlı olduğu Galatasaray camiası, Galatasaray ailesi ve Galatasaray spor kulübü, ister istemez böyle bir sorunun içine düştü.
Yukarıdaki “sorunun” sözcüğü, tam da “cuk oturuyor…
Hem yanıt arayan “soru” olarak, hem de çözüm bekleyen “sorun” olarak.
Fatih Terim’le Galatasaray iç-içe, sevgi, saygı, aşk, emek ve sadakatla bugünlere geldiler.
Galatasaray Fatih Terim’i futbolcu olarak, kaptan olarak baş tacı etti... Sonra antrenörlük- teknik direktörlük sürecinde kollarıyla kucakladığı hocasına tarih yazma fırsatı verdi.
Dürüstçe söylemek gerekir: Terim de o tarihi bembeyaz sayfalara kocaman harflerle, eşsiz başarı öyküleriyle yazdı.
Yeni sayfalar açmaya, yeni öyküler yazmaya devam ediyor. Gelişi efsaneydi, kuşkusuz gidişi de efsane olacak.
Sonrasında dönüşü de!
Zihinlerdeki soru neden oluştu?
Galatasaray’la Fatih Terim 50 yıldır birbirlerini taşıyorlar…
Birlikte büyüdüler, birlikte hemhal oldular. Özgül ağırlıkları arttı. Gün geldi, Fatih Terim’in şemsiyesi bütün ayıpları, eksik gedikleri, hataları ve göz göre göre yapılan yanlışları gizledi. Bazen bir şal gibi örttü bütün yönetim kusurlarını… Fatih Terim, göreve talip olan her yönetimin “nükleer” silahı ve kozuydu.
Terim’le büyüdüler. Terim’le ağırlıkları arttı. Arada “eleman” kargaşası dahil bin türlü macera yaşandı. Onunla ego savaşlarına giriştiler, kaybettiler.
Fatih Terim dimdik ayakta kaldı.
Artık birbirlerini taşıyamıyorlar. Terim’in vizyonu yönetimlere ağır geliyor.
Koşullar ağırlaştıkça daha da eziliyorlar.
Terim’e dönersek…
İçinde tutuşan yeni ateşin “başkanlık” olduğunu söyleyebilirim.
Şenes Erzik’le aynı uçakta tesadüfen - buluştuklarında “başkanlık” muhabbetine daldılar… Devam etmek üzere sözleştiler.
Sonrasında Erzik’in ameliyat süreci, Terim’in lig macerası derken o tutku dondu.
Şimdi o ateş hem dondurulmuş tutkuyu eritiyor, hem de zihinlerde korkulası sorular yaratıyor.
Tüm başkan adaylarının çalışmak istediği teknik direktör Fatih Terim. Terim’le çalışmayacağını ilan eden aday çıkarsa, geçmiş olsun. Kongrede esamisi bile okunmaz. O nedenle, kimse “şemsiyeyi” bırakmaz.
Fatih Terim, ekonomisinden akademisine kafasındaki dev Galatasaray’ı başkan olarak yönetebilir. Ama şimdi değil! Yakın bir gelecekte.
Peki sezon sonunda ne yapacak? Bu da benim sorum. Kendini kulüp kariyerinde Galatasaray’a kilitlemiş hoca, keşke başka bir projenin başına geçse…
Süper Lig’den bir takım alsa mesela. Kadrosunu oluştursa, hedefini açıklasa ve bize başka sayfalarda başka öyküler yazsa.
Ben böyle bir öykü istiyorum.
Kaptan’ın muhteşem dönüşü
Altay Başkanı Özgür Ekmekçioğlu, Mustafa Denizli’nin teknik direktörlük teklifini kabul etmesi için çağrıda bulundu. Yanıt gecikmedi: “İçinden yetiştiğim Altay camiasından ilk kez bir teklif aldım. Bu yıl çalışmama kararıma rağmen Altay’a hayır diyemezdim. Sadece iki ricada bulundum ve görevi kabul ettim!”
Hocanın iki ricası şu: 1) Kadro çok kalabalık. Verimli olabilecek bir sayıya indirilmeli. 2) Altay’dan para almam söz konusu olamaz. Bana ödemeyi düşündükleri parayı Mehmetçik Vakfı ile Türkiye Gaziler ve Şehit Aileleri’ne bağışlanmalı.
Bugün imzalar atılıyor. Hoca, yuvaya dönüyor. Play off mücadelesi ivme kazanıyor. Biliyorsunuz, somon balığı da derelerden okyanuslara geçer, orada büyür ve sonunda yine doğduğu sulara döner. Mustafa Hoca gibi!
Futbola ruhunu iade eden adam Yılmaz Vural
Türk futbolunun bilge adamı, sevimli ve becerikli hocası Yılmaz Vural, Erzurumspor’la “inadına başarı” macerası yaşıyor.
Bu maceranın nerede, nasıl biteceğini bilmiyoruz. Ama tüm takımların dipteki yangından kurtulma mücadelesini saygıyla izliyoruz.
Yılmaz Vural, ikisi deplasmanda üç kez üstüste kazandığı galibiyetlerle Erzurumspor’a hayat öpücüğü verdi, damardan umut aşısı yaptı.
Ama asıl sihiri başka. Bu adam, Denizlisporlu Rodallega’nın kendi takımına attığı güzel golü alkışlayabiliyor... Gaziantep FK’nın kendilerine iki gol atıp sıkıntı yaratan golcüsü Muhammed Demir’i de maç sonu sarmaş dolaş kucaklayabiliyor. Budur yani. Futbol skor değil… Masum bir oyun. Hepsi bu!
İyi kapanalım, çabuk açılalım
Sonunda bilimin de siyasetin de dediği oldu: Sıkı kapanma sürecine girdik. En az aşı kadar güvenli uygulamayla özveride bulunarak kendimizi ve çevremizdekiler koruma adına üzerimize düşeni yapmalıyız.
Sportif açıdan yaklaşırsak… Futbolseverler tribünleri ve maçları özledi. Bu kapanma başarıyla sona ererse, 18 Mayıs’ta İzmir’de Gürsel Aksel stadında oynanacak Fıraport-TAV Antalyaspor- Beşiktaş maçına bir ölçüde seyirci alınabilir.
Böyle bir buluşmaya hepimizin ihtiyacı var. Ama önce kapanalım.