Atatürk Olimpiyat Stadı’nda çimler pırıl pırıl. Türkiye’nin en iyi zemini orada. Yine de oynanan oyun göz ve gönül doyurmuyor. Beşiktaş’ın dramatik bir hali var: İki haftadır 1-0 öne geçiyorlar ama, ikinciyi atamadıkları için adeta ecel terleri döküyorlar. Beşiktaş bir savunma takımı değil.. Hiçbir zaman da olmadı. Gaziantep FK’dan sonra Karagümrük önünde de savunma ile skoru koruma derdine düştüler. Böyle giderse, pahalı bir bedel ödeyebilirler.
Top kapıyorlar ama, kazandıkları topu da çok çabuk kaybediyorlar. Şut sayısı düşük, isabetlisi de düşük. Duran toplardan, örneğin kornerlerden de yararlanamıyor taraflar. Dahası da var: Karagümrük’te orta alanın Arjantinli “kurucu” ustası Biglia yok, Zukanoviç yok. Üstüne, Volkan Demirel Süper Lig’in en golcü oyuncusu Pesiç’i de kulübede oturtmaya karar vermiş. Ağrısı var, risk almamak adına… Böyle bakınca Borini, Emre Mor ve Karamoh’un hücum hattında beklenen
Beşiktaş durgun ve etkisiz başladığı maçı, çok zor bir mücadele ile alırken unuttuğu kimliğini yeniden kazandı... Maçın başından sonuna kadar sürekli yükselen bir kalite gösterisi ile nihayet hasret giderdi.
İlk yarıya bakalım… Orası Dolmabahçe… Beşiktaş taraftarının “Kartal Yuvası” olarak kuşaktan kuşağa efsanelerle birbirine devrettiği en büyük miras… Ne yazık ki Kartal Yuvası’nda “leylekleri” izledik ilk yarıda.
Leyleğin ömrü lak lakla geçermiş… Beşiktaş da ilk yarıyı lak lak futboluyla oynadı. Topun mutlak sahibiydi (66/34). Maç sonu (58/42)... Ama oyunun sahibi olamadı. Onca topu kullanırken rakip eksilterek ceza alanına gireni göremedik. 5 korner atışında akıllı bir kafa vuruşu izleyemedik. İkisi isabetli dört şut. Bol bol orta var… Ghezzal’dan, Rıdvan’dan… Ama onca ortayı değerlendirip bir pozisyon koyabildiler mi ortaya? Hayır.
Böylesine sıkıcı “kurusıkı” maçta not düşmemiz gereken bir hakem kararsızlığı var maalesef. Djilobodji’nin ceza alanında Emirhan’ın
Akademi dünyasından profesör dostum, “Bana öyle geliyor ki futbolumuzda pro lisansı olmayan genç hocaların çalıştırdıkları takımlarda kazandıkları puan, pro lisansı olan hocalarımızdan daha fazla. Bu durumu araştırmak ve yeni programları devreye sokmak gerekiyor” dedi. Gazetecilik, yorumculuk gibi medyatik görevlerinin yanı sıra bilimsel çalışmalarını da sürdüren, Marmara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nde uzman kimliğiyle ders verip önümüzdeki günlerde doktora çalışmasını tamamlayacak olan Taner Karaman’ı arayıp “veri” yoklaması yaptım. Bir saat geçmedi, Taner aradı: “Abi, pro lisansı olmayan hocalar, pro lisans sahiplerinden daha başarılı. Onlar maç başına 1.44 puan toplarken, pro lisanslı hocalarımız 1.14 puanda kalmış” dedi. Sonra ekledi: “Görüyorsun, lisanslı hocaların derecesi yüzde yirmi düşük!” Süper Lig’de sezon başından bu yana, ayrılanlarla birlikte 30 teknik direktör görev yapmış… İlhan Palut, Hakan Keleş, Volkan Demirel, Nuri Şahin, Şenol Can,
Üçü bir arada!.. Hızlı kahve değil, Beşiktaş’ın üç stoperi Welinton, Vida, Montero, aynı anda sahada… Önder Karaveli hoca da evde omikron karantinasına katılınca, Rize’de teknik direktörlük vekaleti 34 yıl önceki emektar santrfor Halim Okta’ya geçiyor. Beşiktaş futbol akademisinin başındaki hoca, sahaya 5-3-2’lik, ya da 3-5-2’lik bir formatla çıkıyor. Ya da 3-4-3... Savunmanın göbeğinde üç stoper var… Dördüncüsü Serdar Saatçı da kulübede. Rosier sağ kanatta etkin. Umut Meraş da sol kanatta. Orta alanda Necip, Josef ve Emirhan var. Kaptan Necip’le Josef’in birikimlerini biliyoruz. Genç Emirhan İlkhan, Süper Kupa finalinden sonra Süper Lig’de ilk maçına çıkıyor. İlk golünü atıyor. Rahat, enerjik, çabuk ve akıllı bir futbolcu… Üstelik yıllanmışlarda göremediğimiz bir masumiyeti de var. Bir taç atışında Alper Ulusoy topu Beşiktaş’a verirken, “Hocam benden çıkmıştı” diyor. Gökhan Gönül
Takdirle not etmeli: Sahanın en yaşlısı Atiba Hutchinson. Katar’daki Dünya Kupası finallerine katılacak Kanadalı oyuncular arasında yer alması bekleniyor. Bunu hak ediyor mu? Evet. Çünkü 38 yaşındaki bir futbolcudan beklenenlerin fazlasını yapıyor.
Yine aynı oyuncu… Atiba Hutchinson. 33.dakikada imzaladığı golden sonra ikincisine de adını yazdırıyor… Ama kendi kalesine.
Beşiktaş diri başladığı maçta giderek daha yorgun, daha statik bir takım görüntüsü çiziyor. Ahmed Bin Ali Stadı’ndaki Süper Kupa maçını izlerken Beşiktaş’ın çabuk, enerjik ve etkili oyunu çabucak pasif ve telaşlı bir hal alıyor.. Siyah-beyazlılar geçişleri başarıyla gerçekleştiriyor ama bu durum uzun sürmüyor..
Beşiktaş, dün iki bek Rosier ve Rıdvan’ın ileri çıkışlarıyla topu hep hücum pozisyonda oynama çabasındaydı.. Antalyaspor 33’de golü yedikten sonra savunma öncelikli oyundan çıkıp maça ortak oldu. Kazandığı toplarla oyunu hızlandırıp karşı atağa yöneldi. Vida ve Montero’nun riskli müdahalelerle
Ünal Aysal, Mustafa Cengiz, Burak Elmas… Galatasaray’da önceki dönem başkanları ile bugünkünün yaşadığı zorluklar aynı: Fatih Terim’le çalışmak!
O kadar zorluk ve sorun barındırıyor ki bu ilişkiler, eninde-sonunda ayrılık, iplerin kopması kaçınılmaz hale geliyor. Korkarım, karşılıklı görüşme ve yazılı açıklamalara rağmen sular pek durulmayacak.
Sorunların temelinde büyük çatışma var: Fatih Terim başkanlara ve yöneticilere; başkan ve yöneticiler de Fatih Terim’e tahammül etmekte zorlanıyorlar.
Birbirlerine ağır geliyorlar, taşıyamıyorlar.
Bir tarafta sorumluluk duygusu, yönetim anlayışı, otoritesi, başarıyı kendi ölçüleri ile biçimlendirme ısrarı ve disiplin kültürü var… Bir tarafın da egosu, kariyeri, başarıları, vizyonu söz konusu. Bunlar, birbirini tamamlayabilir unsurlar. Ama görüldüğü üzere sıklıkla karşı karşıya geliyorlar. Çatışıyorlar.
Laf aramızda bu sıkıntılı durumu kaşımak, spekülasyon, polemik, duyum ve her türlü yaratıcı senaryo (!) ile
Trabzonspor’un, liderliği de rekor sayıda puan toplaması da tesadüf değil. Başkan ve yönetim kurulu ile teknik direktör, futbolcu ve taraftarların birlikte rol aldığı büyük bir maceraya tanık oluyoruz.
Trabzonspor Teknik Direktörü Abdullah Avcı da tıpkı İtalyan Milli Takımı’nın hocası Roberto Mancini gibi “visionario” özellikleri öne çıkan bir futbol adamı... Onun da büyük hayalleri, hedefleri var. Farklı oyun anlayışı, teknik ve taktik başarıları, hayalleri ve hayal kırıklıklarıyla adeta pişti. Kaybettiği her maçtan, her hedeften dersler çıkararak yeni kazanımların tohumlarını attı.Trabzonspor Teknik Direktörü Abdullah Avcı da tıpkı İtalyan Milli Takımı’nın hocası Roberto Mancini gibi “visionario” özellikleri öne çıkan bir futbol adamı... Onun da büyük hayalleri, hedefleri var. Farklı oyun anlayışı, teknik ve taktik başarıları, hayalleri ve hayal kırıklıklarıyla adeta pişti. Kaybettiği her maçtan, her hedeften dersler çıkararak yeni kazanımların tohumlarını attı.Bu yıl en suskun dönemini yaşıyor. Şampiyonluğa
Adamın kalbini kırdılar. İtibarını sarstılar.
Fısıltı gazetesine sahte haber tüyoları verip kamuoyunda itibarsızlaştırma rüzgarları estirdiler.
Kalbi kırılan adam Fırat Aydınus… Sorsan, alacağın tek yanıt, “Yok bir şey, iyiyim” sözleri olur. Renk vermez, mimiklerini bile kontrol eder. Olabildiğince ifadesiz bir çehre ile boş bakar. En çok hakemlerde gördüğüm kaçınma, uzak durma halidir bu. O nedenle adlarının tartışıldığı günlerde apartman komşularına bile mesafeli davranırlar. Özetle sessizliğin anıtıdır onlar. Aydınus’u bu nedenle aramadım.
Düdük ötmez, ağız kapanır dil susar.
Ama vicdan hep nöbettedir.
Türkiye’nin en iyi hakemi Fırat Aydınus’u 2004’den beri sıkıştıklarında derbilere, finallere, düğüm maçlarına çağırdılar. Nasıl yönetirse yönetsin, onun en büyük kredisi devredeydi: Ülkenin en güvenilir iki-üç hakeminden biriydi. Hata da yapsa sineye çekilirdi.
Fırat Aydınus, yılın son derbisinde düdük çaldı. Fenerbahçe-Beşiktaş maçında Rossi’den