Türkiye Futbol Federasyonu Ana Statüsü’nün 74/10 maddesini okuyarak başlayalım: “Yayın hakları ihalesi, yürürlükte bulunan yayın lisans sözleşmesinin sona ermesinden en erken bir yıl, en geç altı ay önce yapılır.”Türkiye Futbol Federasyonu Ana Statüsü’nün 74/10 maddesini okuyarak başlayalım: “Yayın hakları ihalesi, yürürlükte bulunan yayın lisans sözleşmesinin sona ermesinden en erken bir yıl, en geç altı ay önce yapılır.”Sezon sonunda yayın lisans sözleşmesi de bitecek. Sezonun bitmesine üç ay var…Dün, bugün yarın derken TFF kendi ana statüsünün gereğini yerine getirmekte en azından üç ay geç kalmış. Süreyi aşmış… Hukuk açısından daha pazarlıklar, teklifler, revizeler başlarken açığa düşmüş durumdasınız. Anlaşma aşaması bitip sözleşmeler imzalansa dahi, günün birinde bu gecikme nedeniyle bir iptal davası açılabilir. Olasılık çok düşük ama, hukuk kapısı açık.Sadede gelelim… Futbolumuzun
Maçın sonucuna bakmadan Beşiktaş’a bakalım: Süper Lig’e hala “son şampiyon” olarak devam eden Beşiktaş, unvanını unutmuş görünüyor. Üretkenlikten, coşkudan, heyecandan, tempodan ve koşudan uzak bir ekip olmuşlar. Bu muhteşem (!) dönüşü nasıl başardılar, bilmiyoruz. Ortada görünen kısır ve inançsız bir oyun. Bastırıyorsun, rakip savunmayı abluka altına alıyorsun ama, hepsi o kadar!
Evet, Beşiktaş maça farklı biçimde yoğun bir baskıyla başladı. İlk şutu Necip’le attılar, kalecide kaldı. Sonrasında Kenan, Güven, Teixeira, artık kim oralara geldiyse, Welinton bile, topa vurdular mı, evet vurdular. Peki bunlar şut muydu? İstatistikler öyle diyor, kusura bakmayın ben diyemiyorum.
Yine de olumlu görünen ufak-tefek şeyler var. Kerem Kalafat örneğin: O da Rıdvan ve Ersingillerden... Beşiktaş’ın genç üretimi... Rossier sakat ya, onu aratmamak için elinden geleni yapıyor. Rosier iyileşip takıma dönebilir ama söyleyelim, artık sorun çıktığında Necip Uysal’a değil, Kerem’e kalacak forma. Dün dikkat ettim;
Futbolumuzun iki devi kargaşalı bir sezon geçiriyorlar. Fenerbahçe aradığı antrenörü bir türlü bulamadı, İsmail Kartal’ı yuvaya çağırıp “geçici görev” verdi. Galatasaray, Fatih Terim’i ayıplı biçimde gönderdikten hemen sonra, önceden anlaştığı Torrent’e iş başı yaptırdı. İşler yine de istedikleri gibi ilerlemiyor. Fenerbahçe Kupa’dan elenince aradığı teselliyi Giresun’da buldu. Futbolcular yenik düştükleri halde skora da oyuna da isyan edercesine reaksiyon gösterdiler. Belki de ilk defa “takım” kimliğiyle mücadele ederek, yardımlaşarak, peş peşe iki gol çıkararak üç puanı sökercesine aldılar. Bu ateşi yakan meş’aleyi İsmail Kartal’ın tuttuğunu düşünüyorum. Altay’ın dönüşü, Pelkas’ın katılımı, Valencia’nın ve tüm takımın kalpten oyunu hem kulübe, hem de camiaya nefes aldırdı.Galatasaray’da ise Kayserispor’la 1-1 berabere kalmaları, “maç kazanamama” sürecinin devam ettiğini
İkisi de kupa yorgunu. Hem de 120 dakikalık fiziksel yıpranmayla. Hem de sonucun penaltılarla belirlendiği maçlarda. Ev sahibi Adana Demirspor, Alanyaspor önünde kaybetmiş, Beşiktaş ise Göztepe önünde kazanmış. Elbette Beşiktaş’ın moral ibresi yükseği gösteriyor. Hele o penaltılardan ikisini bizzat kaleci Ersin kurtardıysa… Demirspor evinde, 30 bine yakın taraftarın gönlünü alma çabasında.Beşiktaş, Önder Karaveli hoca “eldekilerden” oluşturduğu on birle başladı maça… Kiralıktan geri çağrılan Kerem sağ bekte Rosier’in vekili.
Dörtlü savunmanın önünde Necip var. Ghezzal sağda, Larin solda, Atiba ile Teixeira da içeride oynuyorlar. Batshuayi yine iş başında! İşi ne? Gol atmak… Ama yine “bloke” durumda. Pozisyona giriyor, vuramıyor, atamıyor.Hakçası, yorgunluklarına rağmen iyi bir iş çıkarmaya çalıştı iki takım da. Hele kupada oynamayan Balotelli’nin sahada adeta “şut şov” yapması yürekleri hoplatıyor…Karşılıklı top kaybetmeler, kazanılan topları gelişigüzel
Futbolun, “Oyna oyna, gol at!” temaşası (!) süredursun, farklı bir ticaret alanı da var: “Al-kiralasat!” Oyunu yöneten teknisyen, taktisyen sınıfı gündemin bir tarafında duruyor, piyasa uzmanları, scoutlar, menajerler, piyasaya gaz veren medya da başka bir tarafında. Ara transfer döneminde ders çıkarılacak ibretlik tablolar gördük.
Trabzonspor örneğin… Başkan Ahmet Ağaoğlu ve yönetici arkadaşlarıyla Teknik Direktör Abdullah Avcı ve yardımcıları, piyasanın en etkili alıcılarıydı. Geçmiş yıllarda “para babası” yöneticilerin düzenlediği “imza show”lu transferler gibi Trabzonspor da ilgi çekici transfer haberleriyle gündemi belirledi. Elbette baş aktör Edin Visca oldu. Adı Başakşehir’le özdeşleşen ve kariyerini 10 yıldan beri İstanbul’da sürdüren Boşnak futbolcu, eski hocası Abdullah Avcı’nın şampiyonluk mücadelesine parlak bir katılım gerçekleştirdi. Ama daha da parlak olanı, Trabzonspor’un yerli/ yabancı kontenjan tartışmalarına hiç takılmadan sağlam bir yerli 11’i şimdiden
Güya milli maç arasında hem dinlenecekler, hem de çalışacaklardı. Gördük ki bu ara tatillerinin yararından çok zararı var. Takımları bıraktığınız gibi bulamıyorsunuz.
İlk yarıda kötü bir oyun, sakar ve sarsak bir maç izledik… İki takım da rakiplerinin ikram ettiği toplarla pozisyonlara girdi ama bunları ciddiye almadıkları için yararlanamadılar.
Önder Karaveli Hoca, ikinci kez 3’lü savunma ile başladı maça… Necip, Vida, Montero ile bir hat oluşturmuştu. Dörtlü orta alanda Rosier ve Rıdvan’ı sağ ve sol kanatlara yerleştirip, içeride Pjanic ve Can Bozdoğan’la hem yaratıcı, hem savaşçı bir çete (!) kurmuştu. Forvette Teixeira ve Emirhan’ın önünde tek santrfor Batshuayi gol arayacaktı. Hiçbir işe yaramadı bu deneme. Ev sahibi takım oyunun sahibi olamadı. Dahası kaleci Ersin, sık sık adam kaçıran üçlü savunmadan hızlı davranıp ileri çıkarak iki golü önledi.
Önder Hoca, verimsiz ve gereksiz denemesiyle 63 dakikayı bozuk para gibi harcadı… Can Bozdoğan-Larin, Emirhan-Ghezzal
Delikanlı, ailece yenen akşam yemeğinden sonra sormuş: “Baba, eğer yarın oynarsam, hangi ayakkabıyı giyeyim?”
Eğer sözcüğünü vurgulayarak anlatıyor Ali Çalık: “Oğlum Ahmet kendisini hiçbir zaman vazgeçilmez oyuncu olarak görmedi. O nedenle ‘hoca oynatırsa’ diyerek hazır olma kaygısı taşır, çalışırdı. 15 yaşından itibaren alt yapı takımlarında, genç milli takımlarda çok çabuk gelişti. Kişiliğinden, karakterinden dolayı ona kaptanlık bandı verildi hep. Gittiği her yerde hayata sevgi katan bir çocuktu. Antrenörleri, takım arkadaşları ya da kulüp yöneticileri hakkında en küçük bir eleştiri, şikayet, sızlanma duymazdık ondan. Mutlu bir sporcuydu. Oynamaya hep hazırdı. Ama oynamamaya da hazırdı.”
Yolu üzerindeki semtlerde, sokaklarda arabasını durdurup indiğinde onu tanırmış küçük çocuklar: “Yaşasın ‘Çukulata Abi’ geldi” diye çevresini sararlar, sarılırlarmış.. Ahmet’in en mutlu olduğu anlar. Üç oğul var ailede… Ağabey Yunus Emre (32), ortanca Ahmet
Bir eksik, bir fazla. Anlaşılmaz bir Beşiktaş formatı bu. Önder Karaveli, Teixeira ile çift santrfora dönüyor… Amaç Batshuayi’ye yardım etmek, beşli Malatyaspor savunması içinde gol ve golcü sıkıntısına çözüm bulmak.
Peki bulabildi mi? Hayır.
Attığı gol sayısını, penaltıları filan bir yana bırakırsanız, Batshuayi maç içinde kaçırdıklarıyla şaşkınlık yaratıyor… Evet, iyi niyetli. Zaman zaman savunma rolleri de üstleniyor ama rakip ceza alanında hiç de çabuk değil, etkin vuruşlar da yapamıyor. Onun için sevgili Feyyaz Uçar “muhasır” (kuşatmacı) bir hücum oyuncusu deyimini kullanıyor… Haftalardır verimsiz kalan bu kimlik, dün nihayet onca kaçan fırsata rağmen yine de işe yarıyor. Teixeira’nın golüne yaptığı asist alkışlanacak düzeyde. Kale ağzındaki Teixeira ise, kulakları çınlasın Şifo Mehmet’i anımsatan bir hareketle golünü atıyor. Anımsayalım o da göğsünü ayak olarak kullanırdı. Batshuayi belki de asisti sayesinde oyunda kalıyor. Teixeira golünden beş dakika