Beşiktaş son hafta en zor deplasmanda kaybettiği maçla tatile çıktı. İlhan Palut’un Michalak hamlesiyle maçı kazandığına tanık olduk. Önder Karaveli ise dün emanete toz kondurmamak için her şeyi denedi, olmadı.
Oyunun sahibi Beşiktaş’tı. Maçın sahibi Konyaspor oldu. Beşiktaşlı futbolcular rakiplerinden daha çok topla oynadılar. (46/54)… Daha çok isabetli şut attılar (4/6)… Özellikle ilk yarıda geçen sezon da dahil olmak üzere en iyi oyunlardan birini sergiledi siyah-beyazlılar… Alıştıkları set oyununu, savunmayı da ileri çıkararak ortadan ataklarla uyguladılar… Rosier’in cezası nedeniyle vekaleten sağbek oynayan sol ayaklı Umut Meraş, savunma rollerinde yoğunlaştı ama Michalak darbesini önleyemedi.. Rosier’in Ghezzal’a verdiği sistematik hücum desteğini de sağlayamadı. Sol kanatta da Larin ve Rıdvan birlikte hücum denemelerine girişemediler. Konyaspor kendi sağı, Beşiktaş’ın solundan Skubiç ve Michalak’la konuk takımı tehdit eden çıkışlar yaptı, pozisyon aradı ve ağır bir baskı kurdu. Ancak dört
Dolmabahçe’de müthiş bir maç izledik. Macera filminin merak ve coşkusuyla oynandı. İnanılmaz beceriler ve başarılar yaşandı. Taraftar, buz gibi havada maçı ayakta izledi, takımı ve hocayı alkışlarla bağrına bastı. E, bravo yani!
Ummadık taş baş yarar… Maç, daha üçüncü dakika dolarken bu ata sözünü anımsattı. Haftalardır bir türlü devamlılık sağlayamayan, dengesiz sonuçlarla puan cetvelinde alışık olmadığı yerlere takılan Göztepe, hızlı giriyor maça. Oğuzhan top kaybediyor, Soner’in asisti sayesinde NDiaye’nin golüyle öne geçiyor konuklar. Yola çıkmadan önce semtteki tepede uyuyan ermiş Susuz Dede’yi birer şişe suyla ziyaret edip gol duasına çıkmış olabilirler. Niye böyle yazıyorum? Göztepe takım halinde su gibi akıyor da ondan!
Erken buldukları gol sürpriz değil… Göztepe devamında da ilk yarı sonuna kadar inat ve ısrarla bastırıyor. Üst üste gol pozisyonlarıyla 23 kez Beşiktaş ceza alanına giriyor. Göztepe’nin beklenmeyen hızlı ve etkili oyun biçimi
Beklenen haber kısa açıklamayla geliyor: “Kulübümüz, Teknik Direktör Pereira ile anlaşarak yolları ayırma kararı almıştır.”Fenerbahçe’de iklim, hiç değişmeden istikrarlı biçimde aynı havayı sunuyor bize. Her şey zamanında… Mevsim normalleri!.. Başkan Ali Koç’un sportif kültürü böyle. Futbol dışındaki karar, tercih ve davranışlarına değinmiyorum. Bunlar meraklısı dışında bilinen şeyler değil. Ama futboldaki başarısızlık halinde yolları ayırma kararlarını herkes biliyor. Başkanlığı devraldığı günlerden bu yana tutumu hiç değişmedi.
Ali Koç, uyarılara, analizlere, sorunlara ve çözüm önerilerine hiç kulak vermeden sonuçlar üzerinden hamle ederek radikal kararlar alıyor. Yeni programla, yeni hocalarla, yeni oyuncularla hep yeni öyküler yazmak istiyor. Kredisi yüksek… Camia bağrına basıyor başkanı… Pandemiden sonra tribünleri doldurarak tam destek veriyor. Yine de filmdeki tüm öyküler hayal kırıklığı ile bitiyor. Hep tekrar öykülerle dolu senaryo. Başkan Ali
Hırçın ve çılgın bir derbi izledik… Oyuna baktık, hakem kararlarına takıldık. Kavga eder gibi çatışanları, gerenleri ve gerilenleri gördük. Yere yatıp dinlenenler de vardı, anlaşılmaz hatalarla takımını zor duruma düşüren arkadaşlarına söylenenler de. Haydi, gelin itiraf edelim: Golleri alkışladık.
Bu maçın kazananı yoktu ama, kahramanı vardı: İddiasız ve sakin görünüşünün altında yürekli, bilgili, becerili oyunu ve çifte golü ile genç futbolculara ustalık örneği verip takımının başını dik tutan Josef de Souza, Kadıköy’den kişisel zaferiyle döndü.
Fırat Aydınus gibi tecrübeli ve uzatmalı bir hakemin verdiği penaltı kararına şaşırdık. O mücadelede top, rakibi ile kendi bedeni arasına sıkışan koluna çarpan Larin, anlayamadığımız biçimde penaltıya (!) neden oldu. Aydınus’un bu kararı VAR’dan da onaylanmış olacak ki bir davet almadı. Yanlış bir karardı bu. O kol vücuttan açık değildi. Rakibinin bedeninden aşağı düşerken Kanadalı’nın koluna çarptı. Larin kolunu hareket ettirecek durumda
Dokuz dakikalık uzatmanın 5 dakikasını unutarak Gaziantep FK – Kasımpaşa maçını erken bitiren, 10 dakika sonra hatasını anladığında takımları çağırarak oyunu yeniden başlatıp süreyi tamamlayan FİFA kokartlı hakem Halis Özkahya, bildiğiniz gibi istifa etti.
Yaptığı hatanın bedelini çok ağır ödedi Özkahya. 41 yaşındaydı, kariyerini 7 yıl daha sürdürme şansı vardı. Profesyonel hakemlikten yılda 500 bin liraya yakın ücret alıyordu. Bu gelir kalemini de tek imzayla kesti attı.
Pazar günü, utanç verici hiçbir yanı olmayan bu masum hata için ağır bedel ödenmesine itiraz ettim. O düdüğün ötmesini, Halis Özkahya’nın geri dönmesini istedim.
İçimi sızlatan, ortamı karartan olay, futboldaki vicdan sorunuydu.
Halis Özkahya yalnız kalmış, unutulmuş, adeta yok sayılmıştı. Futbolda en çok kayıp veren hakem camiasının kurbanları arasına katılmıştı.
Özkahya’nın hakem arkadaşları, Avrupa kupalarında onun gibi maç yöneten meslektaşları, MHK, hakem hocaları, yorumcu dostlar sus-pus olmuşlardı. Onlardan birini aradım, akıntıya
Sıkıntıyla başlayan, bezginlik yaratan gol yarışını Beşiktaş özlenen goller ve alkışlanan skorla kazandı. Vekaleten sahaya çıkan Önder Karaveli ile asist ve golü gösteriye dönüştüren Güven Yalçın da günün kahramanı oldu.Sıkıntıyla başlayan, bezginlik yaratan gol yarışını Beşiktaş özlenen goller ve alkışlanan skorla kazandı. Vekaleten sahaya çıkan Önder Karaveli ile asist ve golü gösteriye dönüştüren Güven Yalçın da günün kahramanı oldu.Beşiktaş yaralı… Hayal kırıklığı ile peş peşe yaşanan yenilgiler, takımda çözülme sürecini başlattı… Sergen Yalçın ile kulüp arasındaki sımsıkı bağlar gevşedi. Kaçınılmaz istifa ile gitti Sergen Hoca. Kuşkusuz onun gidişiyle sorunların çözüme kavuşmuş olması bitmesi beklenemez. Beşiktaşlı yöneticiler, olumsuz tabloyu yaratan gerçekleri sadece Sergen Hoca’nın başarısızlığı diye açıklarsa yanlış olur. Olayların serinkanlı analizlerle tanımlanması ve çözüm yollarının belirlenmesi gerekiyor. O
Sempati ya da antipatinin gereği yok. Biraz empati yapalım, Özkahya’yı anlayalım. Ayıpsız kusurunu ona unutturalım. Ona uzanacak ilk el de TFF Başkanı Nihat Özdemir’in eli olmalı. Seminer kaçırmadan, en azından ligin ikinci yarısında işbaşı yapmalı.
FIFA kokartlı hakem Halis Özkahya, 8 Kasım’da hakemliği bıraktığını açıkladı.
Daha 41 yaşındaydı. Önünde 7 yıllık bir kariyer süresi daha vardı.
Kararlarıyla kimini üzdü, kimini sevindirdi. Ama gördüğünü çaldı. Kuralları uygulamaya çalıştı. Haydi itiraf edelim. Çoğumuzun hoşuna gitmeyen bir tipi vardı. Eğilip bükülmediği, saygı ve bağlılık (!) mesajları vermediği, düdüğünün efendisi olduğu için, sevmeyeni de vardı. Sevgi dediğimiz duygu, herkesin gönlüne kalmış. Zorla güzellik olmaz. Herkes herkesi sevmek zorunda değil. Ama saygı göstermek zorunda. Özellikle ayıpsız, dürüst kararlar verdiği zaman... Hatalarına rağmen güven duygusu yarattığı zaman...
Halis Özkahya saygıyı hak eden hakemdi.
Biliyorsunuz, hakemliği neden bıraktığını...
Mitolojideki
Sadece Beşiktaş için değil, Türk futbolunun tümü için de bir veda maçı… Şampiyonlar Ligi’nde hangi takımla ne zaman oynayacağız, artık bilmiyoruz. Böyle bir organizasyonda hiç değilse bir beraberlikle puan almak, yurda prestijli bir dönüş yapmak iyi olurdu… Olmadı.
Hiç de şaşılacak bir sonuç değil… Beşiktaş’ın akıl almaz yenilgilerine, oynamadan teslim olduğu maçlara, oynadığı halde kaybettiği oyunlara alıştık artık.
Alışmadığımız şey, Sergen Yalçın’ın bir gün önce basın toplantısında açıkladığı üzere “rotasyon” yapmasıydı. Öyle bir rotasyondu ki bu, Kayserispor’u Dortmund’dan daha tehlikeli bir rakip kategorisine getiriyordu. O yüzden gönlünde de kafasında da yer vermediği, “zoraki” oynadığı Şampiyonlar Ligi’ni bırakıp Süper Lig’i öncelediğini gördük. Ghezzal, Vida, Rıdvan, Rosier, Atiba kulübede oturuyordu. Daha da dramatik olanı bunca değişiklik içinde Oğuzhan’ın sahada kendine yer bulamayıp oturanlara katılmasıydı. Borussia