Fenerbahçe, Üç Büyükler’in en üstteki temsilcisi. Bu anlamda bir statü sahibi olmakla övünebilir mi taraftarları? Hayır… Çünkü onlar, alıştıkları yere, daha da yukarıya, en tepeye bakıyorlar. Orada Trabzonspor var. Sahaya çıkarken 24 puana sahipler. Trabzonspor’un 15 puan gerisinde duruyorlar. Bunlar maç öncesi notlarımız… Maç sonunda Fenerbahçe, havayı da, ortamı da değiştiriyor. Kasvetli, karanlık ve umutsuz tablo, her şeye rağmen coşkulu bir aydınlığa dönüşüyor. İkinci yarıda atılan usta işi goller ve yeni golcü Serdar’ın üçlemesiyle hasret gideriyor.Kadıköy’deki rakipleri ligin son sırasındaki Karadeniz takımı Rizespor…Yeşil-mavililer, Fenerbahçe karşısında istediği oyunu oynayamıyor. Örneğin rakip yarı alanda kazandıkları topla kendi savunmalarına dönerek geriye paslar yapıp Fenerbahçe’nin iştahını kabartıyorlar. Neden sonra Umar Aminu, Boyd ve Pohjanpalo ile niyet değiştirip uyanarak bir iki pozisyona giriyorlar. Maçın ikinci yarısında adeta dağılıyorlar. Onca
Futbol sürprizleri bol bir oyun. Sihirli kutu gibi bir eğlence söz konusu… Galibiyete, gole, sevince ve puana ihtiyacı olan Beşiktaş, “kiralık evlat” olarak Schalke’den bağrına bastığı Can Bozdoğan’ın inanılmaz güzellikteki soluyla, 20 metreden attığı golle, Kasımpaşa önünde nihayet neşesini buldu, keyiflendi. Ama o keyifle maçı bitiremediler. Kronometre ilerledikçe yoruldular, çözüldüler ve dağıldılar. Kasımpaşa inat ve ısrarla aradığı golü 82’de attı. Sonrasında Beşiktaş’ın - değişikliklere rağmen hiçbir şey yapamadığını ve sonuca razı olduğunu gördük. Sergen Yalçın’dan yeni hamleler göremedik. Bu arada… Israrla oynama arzusu sonucu maç kadrosuna alınan Pjaniç, maçı kulübede bitirdi. Sahi, onu kim getirdi?
Beşiktaşlı futbolcular güler yüzlü skorla ilk yarıyı kapattılar. Topa ve oyuna sahip olma isteği, maçı domine eden karakteriyle takım olarak bir duruş gösterdiler dün. Anlaşıldı ki Sergen Yalçın’ın hafta başında Başkan Çebi ile yaptığı görüşme
Kulüpler Birliği Vakfı, geçenlerde TFF ile yaptığı görüşmede, beklenenin aksine hakemlerden isim isim şikayetçi olmadığını, asıl isteklerinin “sistem değişikliği” olduğunu açıkladı.
Haftalardır bekliyorum. Değiştirilmesini istedikleri (mevcut) sistemi anlıyorum da sistem değişikliği adına bir öneri, yeni bir plan taslağı, yeni bir ilkeler metni, bir “manifesto” var mı? Yeni bir çalışma grubu oluşturuldu, İngiltere’den önemli bir danışmanla anlaşma yapıldı ama, 5 Kasım’dan beri gelişen, değişen, bir durum var mı?
Yok!.
Olsaydı şaşardım zaten. Kulüpler (başkan ve yöneticiler) usulen verilen cezayı göze alarak istedikleri eleştiriyi yapıp istemezük dediklerinin kellesini aldığına, MHK’yı da kıyafet gibi kolayca değiştirdiklerine… Teknik adamlar bazen ölçüyü kaçırarak cezayı bile bile konuştuğuna göre yeni sistem arayışında pek de samimi olmadıklarını düşünüyorum.
Ama yine de sistem değişmeli!
En azından daha iyi hakemlerin yetişmesi, hakemlerin özgür ve güven içinde olması adına yeni bir sistem
Hayat da bazen zincirleme olaylarla yaşanır. Hastalıklar, sakatlıklar, cezalar peş peşe gelir… Bilançonuz bozulur, eksiye geçer… O gerginlik içinde ilişkiler, kararlar ve hesaplar da değişir. Senaryo öfke ve üzüntü yaratan çarpıcı tablolarla devam eder. Oyunun sonu hesaplayamaz, önünüzü göremezsiniz. Dünkü hezimet Beşiktaş’ın acısına zehir kattı.
Beşiktaş yenilgi üstüne yenilgiler serisini sonlandırıp olumlu bir dönüş yapma isteğiyle başladı maça… Daha çok koşan, yardımlaşan, bastıran ve hemen her dakika pozisyona giren taraftı. Sergen Yalçın, savunma risklerini göze almış, ilk kez çift santrforlu 4-4-2 formasyonuyla sahaya sürmüştü takımını… Larin ve Batshuayi, doğal olarak gol beklentisini de katlamıştı… Ne var ki futbol, mimarlık ve mühendislik gibi statik hesaplar ya da yaratıcı düşüncelere uymuyordu zaman zaman. Beşiktaş için dün işte böyle bir gündü.
Sergen Yalçın, Şampiyonlar Ligi’nde Aax yenilgisi sonrasında pek de gereği yokken
İyi başladı, eğlendirdi, coşturdu ve yeniden üzdü… Beşiktaş’ın Avrupa defteri hüzünlü yazılarla dolu. Tek tesellimiz ilk yarıdaki kıpırdanış olabilir. İkinci yarıdaki teslimiyet ve düşüş çok daha üzücü. Ders çıkarmak gerekiyor. Ajax 6 eksikle sahaya çıkmış… Boş verin. Ajax, Ajax’tır… Kimse oyunu ya da skoru küçümsemesin. Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nin iddiasız ve “kaybeden” takımı ama, dün ilk yarıda üzerindeki ölü toprağını silkeleyip ayağa kalktı.. Ghezzal’ın penaltısıyla 1-0 öne geçtiler.. Maç sonucu ne olursa olsun, iyi oynadılar ilk yarıda.. Kendilerine dönüş kararlılığı gösterdiler. Alanya maçında “sorumluluk almam” diyen Sergen Hoca, belli ki aradaki üç günde takımla arasındaki bağları yeniden kurmuş. Sorumluluk almış… Futbolcularını hem mental, hem de psikolojik olarak iyi hazırlamış. Peki fizik? Geçiniz.
Dünkü Beşiktaş ilk yarıda hem Mert ve önündeki savunmayla, hem Topal ve Pjaniç’le, sağda
Antrenörlük macerası da aynen futbolculuğu gibi “parlak” sonuçlarla gelişti. Takımları bir üste seviyeye çıkarmanın yanı sıra, Ozan Tufan gibi iyi futbolculara “dokunarak” adeta “ikinci gençlik aşısı uyguladı.Beşiktaş’a geldi. Taraftarlarla kucaklaştı. Yarı yolda emaneten devraldığı ekibiyle lig üçüncüsü oldu. Şampiyonlar Ligi’nde ön elemelere çıktı, kaybetti. Sezona sıfırdan başladığı yılda “sıkıntılar vaad eden” takımı çifte kupalı şampiyonluğa taşıdı.Sergen Yalçın, bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde mücadele ediyor… Zor bir gruba düştü, henüz puan alabilmiş değil… Bu durum anlaşılabilir.Ama asıl akıl almaz durum ligde yaşanıyor. Geçen yıl tüm rakiplerine meydan okuyarak kazandığı şampiyonluk unvanını koruyamıyor. İstediği transferlerle güçlenen (!) kadrosunu oynatamıyor.Alanyaspor karşısındaki 5. lig yenilgisinden sonra söyledikleri, kimliğine de kişiliğine de ters. Duymamış olalım, diyeceğim ama, herkes duydu: “Bu kez sorumluluğu almıyorum. İsteksizliğin,
Saz şairlerinin atışmalarına benzer bir maç izledik.
Güzel, keyifli, tempolu, akıcı, yaratıcı.
İkisi de asla alttan almıyor, rakibine yol vermiyordu… Dedik ya, atışma!
Sen gol mü attın, ben de atarım.
Sert mi yaptın, al sana bir sertlik de benden.
Geçiş oyunu, çabukluk ve ustalık mı dedin, al benden de aynen böyle.
Sarı kart mı? Sarı kart… Fatih Hoca da sarı mı gördü? Pereira aşağı kalır mı? O da sahaya girer devre sonunda, hakeme atarlanır ve görür kart.
Önce bir tespit: Beşiktaş’ın büyüsü çabuk bozuldu. Dün keyifle (hobi gibi) oynayan takım, bugün deplasman fobisinden kurtulamıyor. 13 haftada 5 yenilgi çok fazla. Bu performansa şampiyonluk vermezler… Lige kötü başlangıç yapan Başakşehir de üst sıralara tırmanıp sizi geçiyorsa bu başarısızlığın açıklanması gerekir. Sergen Yalçın’ın futbolcularını eleştirirken özür dileyip sorumsuz davranan sporcuların sorumluluğunu da alamayacağını söylemesi çok sorunlu bir durum.
Alanya deplasmanında Beşiktaş topla daha çok oynayan (61/39), daha çok korner (7/5) kazanan, toplam şutlarda (17/10) ile hücumda daha çok görünen takımdı. Ne var ki takımın ahengi yoktu. İstatistikler kimseyi yanıltmasın. Atakları sonuçlandıramadılar. Kolay top kaptırarak pozisyonlarını kaybettiler. Yenilgiyi önleyecek bir direnç ve isyan durumunu da sergileyemediler.
Alanyaspor topla daha az oynamasına rağmen daha uyumlu, daha etkiliydi. Beşiktaş’ın oyunun başında yarattığı baskıyı çabuk savuşturdular. Sonrasında sezonun formda