Aramızdaki kılık kıyafet polisleri

13 Temmuz 2020

Olay, hafta içinde Yalova Çınarcık’ta gerçekleşiyor. 71 yaşında bir adam, yolda yürürken 20 yaşında bir genç kadını “Neden şort giydin?” diye rahatsız ediyor. Bu biliyorsunuz artık sıradan bir olay haline geldi. Bir kısım erkek bilmediğimiz bir sebepten kendilerini kadınların kılık kıyafet polisi zannediyorlar. Bu sorumluluk ve yetkiye sahip olduklarından o derece eminler ki, dünyanın en doğal cevabı olan “Sana ne?” onların gözünde tekmeyi, tokadı hak ediyor. Kendilerini gerçekten görev başındaki amir sanıyorlar, karşılarında da “emre itaatsizlik eden” bir kendini bilmez memur var diye düşünüyorlar. Başka türlü insan bu kadar hem suçlu hem güçlü olamaz. 

Nitekim bu adam da şort denetiminin sonunu fiziksel saldırıya bağlıyor, tokat ve yumrukla karşısındaki insana saldırıyor, bir elinde kedi kutusu olduğu için kendisini savunmayı başaramayan genç kadının hastaneden aldığı darp raporuna göre vücudunun çeşitli yerlerinde ezik ve çizikler, burnunda da kırık var. 

Söz konusu 71

Yazının Devamı

Koronanın sevdikleri, sevmedikleri

9 Temmuz 2020

Sizlere bu satırları Kovid-19’un ayağını kestiği bir tatil beldesinden yazıyorum. Adres verip hedef göstermeye gerek yok, tahminim her tarafta durum aynı. Sezonun açılmasını geciktirerek işletmelerin keyfini kaçıran koronaya esnafın verdiği tepki onu yok saymak. Masalar, şezlonglar, her şey her zamanki yerinde. Tatil demek samimiyet demek, ben elimi uzatınca yan şezlonga değemeyeceksem ne anladım öyle işten. Tek sorun, şezlongların hepsini dolduracak adam yok henüz, o meseleyi de bir kişiye iki kişilik hesap yollayarak halletme yoluna gidilmiş. Sanırım kendileri para kazanamazken diğer iş kollarındaki vatandaşların kazancına kazanç eklendiği gibi bir yanılsama söz konusu.

Ama tabii koronayı hiç olmamış saymada birincilik toplu taşımanın. Ha bire izliyoruz, 14 kişilik minibüslerden çıkan insan sayısını. 37 oluyor, 42 oluyor, artıyor da artıyor. Korkmuyorlar, onu görüyoruz açıkça. Ne şoför korkuyor ne kucak kucağa giden yolcular. “Allah’a emanetiz” diye bir söylem var, her durumda ona sığınılıyor. Allah virüsten korkmayanların, onu hiç olmamış sayanların,

Yazının Devamı

Babacan tavır

6 Temmuz 2020

Bazı mahkeme kararlarında geçen ifadeler sahiden insanı hayrete sürükler nitelikte oluyor. Misal, ortada bir cinsel taciz davası ve sanığa verilmiş bir ceza var. Olay Bursa’da bir kamu kurumunda geçiyor. Müdür bey bir kadın memuru yanına çağırıyor ve “Maşallah, çok güzelsin, fıstık gibisin” diyerekten kalçasını elliyor. Gözyaşlarına boğulan kadın olayı önce arkadaşlarına anlatıyor, ardından şikâyetçi oluyor. Bursa 5. Ağır Ceza Mahkemesi de kurum müdürünü “basit cinsel saldırıdan” mahkûm ediyor.

Kararı, Yargıtay 14. Ceza Dairesi bozuyor, neden? İşyerinden bir tanığın ifadesi “Sanığın babacan bir tavırla hareket ettiğine yönelik” imiş, eylemin cinsel amaçla gerçekleştirildiğine dair delil yokmuş.

Bilemiyorum ki kendi iddiaları kendi kulaklarına nasıl geliyor? Buradan bakınca çok tuhaf çünkü seçilen sözcük. Babacan. Babacan tavır nedir, insan babacan tavırla ne yapabilir birine, düşünelim. Aralarında çok dostane bir ilişki, bir samimiyet varsa en fazla sırtını

Yazının Devamı

Cepteki son para

2 Temmuz 2020

İtiraf etmeliyim, uzun süre, söz kulaktan kulağa dolaşırken değişe değişe bu hale gelmiştir diye düşündüm. Bir belediye başkanı “Turistin cebindeki parayı sonuna kadar almakla mesulüz” demiş olamazdı. Videoyu izledim sonunda, oluyormuş. Bodrum Belediye Başkanı’nın beldedeki fahiş fiyatlarla ilgili şikâyetlere cevabı buymuş. Parasını cebine koyup gelen adam bir dönere 100 bin lira vermek istiyorsa versinmiş. “Bana ne” diyor, “turizm memleketi burası”.

Öyle ya, ona ne, kazıklanacak olan biziz. Pardon, “Vatandaşı demiyorum” diye düzeltiyor sayın Ahmet Aras, “turisti” diyor. Nasıl ayırt edilecek çok merak ediyorum, iki ayrı fiyat listesi mi hazırlanacak, TC kimlik numarasını verene indirim mi yapılacak, ne olacak? Ben Bodrum’a gidecek bir yerli turist olarak kendimi nasıl koruyacağım misal, Belediye Başkanı’nın kendisinin vize verdiği fahiş fiyat politikasından? Zaten kısa sezona eklenen pandeminin bütün faturasını müşteriye kesmeye meyilli olan birilerinin eli daha da güçlenmiş oldu. “Sayın başkan vatandaşı değil

Yazının Devamı

Gömleklerinde çiçekler varmış

29 Haziran 2020

Son günlerde içimi en çok açan şeylerden biri, Nuri Harun Ateş’in İstiklal Caddesi’ni beyaz tişörtünün üstünden uçuşan gökkuşağı bayrağını uçuşturarak boydan boya arşınladığı klibi oldu. Nuri Harun Ateş’i farklı yerlerden tanıyor olabilirsiniz, yıllardır müzik ve tiyatro sahnelerinde. “Kafası Karışık Kontrtenor” diye hem pop hem opera söylediği bir albümü var, son dönemde Sezen Aksu ile düeti “Geçmişe Susmasını Söyle” ile epey söz ettirdi kendisinden. Mehmet Aslan ile Türkçe  Kürtçe “Kırık Kalpler / Dilên Şikestî” düetini de (Şiir: Cahit Sıtkı Tarancı, beste: Timur Selçuk) dinlemeyen kalmasın umarım.

Evet, “Benimle Söyle”de de jüri üyesi. Kendisi dünyada pek nadir rastlanan kontrtenor sesiyle müzik eğitimini 9 Eylül Devlet Konservatuvarı Opera Bölümü, Mimar Sinan Üniversitesi, İstanbul Devlet Konservatuarı’nda sürdürüp en nihayetinde burs alıp gittiği İsviçre’de

Yazının Devamı

İlk canlı dizimiz ‘Tehlikeli Hamurlar’

25 Haziran 2020

Hayatta her şeyinizi en açık haliyle, sözünüzü sakınmadan konuşabildiğiniz kişi kimdir? Hani aklınıza gelen anlamlı ya da anlamsız, mantıklı ya da saçma, en küçük fikrinizi paylaşabildiğiniz, kafanıza takılan her şeyi sorabildiğiniz.

Normal şartlarda bu sorunun cevabının “sevgilim”, “kocam”, “karım” falan olması gerekir değil mi? Gününüzün, zamanınızın önemli bir bölümünü (pandemi dönemini hesaba katarsak tamamını) onunla geçirdiğinizi, dilimizde hayatı “paylaşmak” diye bir tabir olduğunu, birlikte bir yolda yürüdüğünüzü, gelecek planları yaptığınızı, bir “takım” olduğunuzu falan hesaba katarsak, daha yakın kimse olamaz size herhalde.

Ama korkarım sorunun gerçek cevabı pek bu değil. İkili ilişkiler çoğunlukla akıldan geçirilip konuşulamayanlar üzerine kurulu. En yakın kız ya da erkek arkadaşınızla konuşabildiklerinizi aynı evi paylaştığınız insana söyleyemeyebiliyorsunuz, kendinizi ona o kadar açamayabiliyorsunuz. İlk zamanlar belki

Yazının Devamı

Kadınlar kimin kurbanı?

22 Haziran 2020

Bazen yaşadığımız şeyleri ne kadar kanıksadığımızdan emin olamıyorum. Sanki ne kadar şiddet dolu bir dünyada yaşadığımızı fark edebilmemiz için sürekli dozun artması gerekiyor. O zaman bir silkelenip kendimize geliyoruz. Yoksa artık etkisi eskisi gibi olmuyor. İlaç bağımlılığı gibi.

Irkçı bir polisin insan öldürmesi yeterince korkunç bir şey değilmiş sanki de, diziyle basarak nefessiz bırakarak, adam “Nefes alamıyorum” derken, birileri videoya çekerken yapınca yer yerinden oynuyor mesela.

Ya da bir kadının, yılda onlarca, yüzlerce kadının, sadece henüz bitmemiş ay içinde bilinen 19 kadının öldürülmesi, üstelik çoğunlukla kocaları, sevgilileri tarafından öldürülmesi artık o kadar “son dakika”, “flaş flaş” haber değeri taşımıyor da, “kendi kanıyla” kendi potansiyel katilinin adını yazması arzu edilen etkiyi yaratıyor. O zaman tıklıyoruz o başlığa. O zaman merak ediyoruz o kadının akıbetini.

Nurtaç Canan İstanbul’da yaşayan, 23 yıllık evli bir kadın. Kim bilir kaç yıldır da kocasından şiddet görmekte.

Yazının Devamı

Farklı bir kadın hikâyesi

18 Haziran 2020

Şu adeta neden girdiğimizi unutarak kendimizi sokaklara vurduğumuz karantinada hâlâ ve ısrarla özlemeye devam ettiğimiz şey, tiyatro ve sinema. Sık sık da önüme anketler geliyor, “Şu an açılsa sinemaya gider misiniz, tiyatro salonuna girer misiniz?” şeklinde, belli ki insanların “korktuğu” bir sanat kaldı. Yoksa pek çok kafede adam adam üstünde ve gayet huzur içinde oturulurken neden sinemaya girilemesin değil mi?




Neyse, bu yıl baharın pek çok güzel alışkanlığıyla birlikte İstanbul Film Festivali’ni de pandemiye kurban verdik. Ancak İKSV her ay festival programından on beş filmlik bir seçkiyi evimize ulaştırıyor. Elinizi çabuk tutup ister hepsine paket halinde, ister tek tek bilet alıp izliyorsunuz. Festival alışkanlığında değişmeyen tek şey, biletler satışa çıktığı gibi hızla tükeniyor. “Nasıl olsa evde değil miyiz, neden tükensin bilet?” sorusunun yanıtı da, “Dağıtım şirketleri filmlerinin sınırsız sayıda seyirciye online olarak ulaşmasını arzu etmiyor çünkü”.

Gösterimler sonrasında genellikle festival direk

Yazının Devamı