Bu da yeni adet anlaşılan... Hoşa gitmeyen şeylerden söz eden filmlerin gösterime girmesini engelleyemiyorsak, hiç değilse yaş sınırlaması getirip seyircisini azaltıyoruz.
Daha önce Onur Ünlü’nün ‘İtirazım
Var’ına gelmişti bu kimsenin sebebini çözemediği sınır; şimdi de Fatih Akın’ın ‘Kesik’i ‘artı 18’ kısıtlamasına takılmış durumda. Gerekçe?
İçerdiği korku ve şiddet sahneleri imiş. Şu kadarını kesin şekilde söyleyebilirim ki, mesele şiddet ve korku sahnesiyse, onlardan misal, Yüzüklerin Efendisi’nde daha çok var.
Nitekim Avrupa’da film, artı 12 ibaresiyle gösterime girebilmiş. Bizim çocuklar daha hassas herhalde.
Üstelik Fatih Akın, sinemadaki şiddet sahneleri konusunda son derece dikkatli bir yönetmen. Milliyet Sanat dergisi için yaptığımız söyleşide bir sinemacının bu konuda sorumluluğu olduğunu, beyazperdedeki daha çok şiddet, daha çok kan gösterme yarışına son derece karşı olduğunu söylemişti. Şiddeti, sinema yoluyla sıradanlaştırmanın sonucunun Youtube’dan izlediğimiz kafa kesme sahnelerine vardığı kanaatindeydi.
Böyle düşünen bir yönetmenin, 18 yaşından küçüklerin izleyemeyeceği şiddet sahneleri çekmesi mümkün mü?
Filmi görmüş biri olarak rahatça söyleyebilirim ki değil!
Elbette 1915 olaylarını anlatan bir filmin iç açıcı, yürek ferahlatıcı olması beklenemez. ‘Kesik’ de değil ama zaten yaşananlar da değil, tarih de değil...
Hatta hayatın karşısında film, Türk ve Ermeni masallarının ortak cümlesi olan; “Bir varmış bir yokmuş” ile başlayan bir masala bile benzetilebilir...
Ortalıkta kellelerin uçtuğu, perdeden üzerimize kanların fışkırdığı savaş filmlerini çoluk çocuğa çerez gibi izlettirirken, tarihimizden karanlık bir sayfaya dair en azından soru işaretleri oluşturabilecek bir filmi saklamanın başka bir anlamı olmalı...
Gerçekleri merak etmelerini önlemek, kahramanlık destanlarına inanmaya devam etmelerini sağlamak, değil kuşku duymak, düşünmelerini bile istememek gibi...
Ezelden beri yöntemimiz bu değil mi?
Kırık kollarımızı yenlerin içine öyle bir saklayalım ki, kendimiz bile unutalım... Olmadı diyelim, olmamış olsun...
BU DURUM BİTSİN ARTIK!
Hep beraber dehşete düştük ya, Wanda Digital’in kadın cinayetlerine dikkat çekmek için iyi niyetle hazırladığı afişten... Hani üstü çıplak, altında deri pantolon ve tabii ki sivri topuklu ayakkabılar olan bir afet, ait olduğu yerde, yani yatakta yüzükoyun yatmakta. Ölmüş... Yüzünden yatağa kan akmış... Üzerinde de erkek milletinin o meşhur sloganı: Nefes alsın yeter!
Aslında hiç şaşırmamalıyız. Medyamızdaki kadın algısı bu...
Kadın dediğin 25’inden gün almamış, 90-60-90, ölüsü bile iç gıcıklayıcı bir yaratık... Hâl böyleyken kadın cinayeti dendiğinde ne görsel kullanacaktık ki?
Aldıkları tepki üzerine özür dilemişler. İsabet ama tek değiller ki, bu konu görsel açıdan verimli olduğu için habire istismar edilmekte.
Bu da bir vesile olsun, artık “Kadına yönelik şiddete dur diyoruz” diye kimse soyunup dökünüp, poz vermesin...
Adamlar o fotoğraflara bakıp “Ben karımı dövmeyeyim, öldürmeyeyim” demiyor, aksine kadın bedeni bir kez daha kullanılmış, çok ciddi bir meseleye de su katılmış oluyor...