Günümüzde pek çok yetişkinin ilişki, kariyer, kilo, bağımlılık, yetersizlik, kaygı gibi sorunlarının altında kişisel özgüven eksikliği yatmaktadır. Özgüven eksikliği de özdeğer ve özsaygıyla içiçe geçmiş halkalar gibi bir birine bağlanır.
ÖZGÜVEN, kendimize ve hayata karşı olan güvenimizin yeterlilik derecesinin ortalamanın üstünde olmasıdır. Öyle bir duygudur ki, bizi istediklerimize ulaştıran içsel bir kaldıraç gibidir. Ancak özdeğer ve özsaygıyla beslenmemiş bir özgüven, şişirilmiş bir egoya ya da içi boş bir balona benzer. Hiç olmadık yerlerde duvara çarparak ya da ufacık bir iğneyle patlayarak tekrar başa dönmemizi sağlar.
ÖZDEĞER, kim olduğumuz hakkındaki inançlarımız, kendimizi onaylamamız, kendi kendimize yetebilmemiz, sadece var olduğumuz için, hayatta olduğumuz için değerli olduğumuzu hissedebilmemizdir. Bizim öz merkezimizdir. Kendi değerini bilen insan başkalarının da değerli olduğunun farkındadır. Başkalarının davranışlarına göre kendini değerli ya da değersiz hissetmez, hep değerinin farkındadır.
ÖZSAYGI, özdeğeri olan insanların kendi değerlerini korumaları için kendilerine saygı duymaları ve öylede davranmalarıdır. Kişinin kendine saygı duyması için
Zihin gücü her zaman kontrol edilebilen bir güç müdür? Kontrolsüz davrandığı olur mu?
Zihingücü herkeste, her zaman var, biz onu kontrol etmezsek zaten o kendi kendine bir şekilde çalışıyor. Zihnin nasıl çalıştığını bilip, bu gücü olumlu olarak yönlendirebilirsek yaşam kalitemiz artar. Düşünsenize pek çok insan başına gelen kötü bir olayı defalarca düşünerek kendi kendini korkutuyor. Bilinçaltıda bu düşünceleri her seferinde gerçek sanıyor, bir inanç oluşuyor ve hayatınıza korkunuzu çekiyor. İşte bu da zihin gücü. Ya da kiş her kızdığında '' beni kanser edeceksiniz, hasta edeceksiniz'' diye defalerce kendine olumsuz telkin veriyor. Ve bir gün kanser oluyor. Niye ? Zihin gücünü olumsuz yönde kullandı.
Bilinçaltına geçmiş inanç ve alışkanlıklar otomatik olarak kendini tekrarlıyor. Kişi farkında olmadan hayatını onlara göre yaşıyor. Yani kontrol bilinçaltınada oluyor. Ama kişi isterse bilinç seviyesindeki farkındalığını arttırarak ve doğru yöntemleri kullanarak kontrolü ele alabilir. Zaten zayıflama ya da diğer değişim çalışmalarında yaptığımızda budur.
5) Zayıflamanın dışında zihin gücümüzle yapabileceklerimiz neler?
Hiç farketmez, yaşamın her alanında zihin gücünden
Zihin gücüyle zayıflamak hem bilinçaltındaki olumsuz inançları olumlusuyla değiştirmek, hem de zihnin nasıl çalıştığını anlayarak onun çalışma sisteminden bilinçli olarak faydalamakatır. Kilolu insanlar kontrol dışı fazla yeme, sağlıksız besinler tüketme ve hareketsiz yaşama programındadırlar. Onların zihninde '' yeme ve yağ tutma'' programı vardır. Çoğu kişi de zihnine yalnış telkinler vererek kendilerini daha çok yemeye veya kiloyu bedenlerinde tutmaya yönlendirirler.
Öncelikle kişi neyi neden ve nasıl yediğini farkederse kendi üzerinde bir farkındalık kazanır. Örneğin kişinin zihni televizyonla yemek arasında bir bağlantı kurmuşsa her televizyonu açtığında aç olmasa bile zihin ona yemeği hatırlatacaktır. Eğer kişi her üzüldüğünde ya da kendini başarısız hissettiğinde abur-cubur yemiş ise bu bağlantı zamanla onu kontrol etmeye başlayacaktır. Kişi başlangıçta bir takım duygularını bastırmak, dugularını beslemek için yeme alışkanlıklarını değiştirir. Bedenini değil zihnini doyurmaya çalışır ve bu bilinçaltında bir alışkanlığa dönüşür. Sonrada inançlar oluşmaya başlar. Bir kaç denemeden sonra kişi kilo veremeyeceğine, su içse kilo yaptığına.... inanmaya başlar. İnançlar her
Zihin beynin soyut halidir. Düşleme, düşünme, hayal kurma, hissetme gibi işlemleri yapan kısımdır. Zihin bilinçli zihin ve bilinçdışı zihin diye ikiye ayrılır. Bilinçdışı zihin bilinçaltı olarak da adlandırılır. Bilinçli zihin iradeye dayalıdır, mantıklıdır, soyut kavramları değerlendirir, olumsuz kavramları anlayabilir, geçmiş-gelecek ve şimdi gibi zaman kavramlarını anlar, öğrenmeye açıktır, farkındadır, espiriden anlar. Bilinçaltı ise çok daha farklıdır. Alışkanlıkları taşır , duygusaldır, görsel, ses, his gibi duyularla çalışır, olumsuzluk kavramını anlamaz, espriden anlamaz, zaman kavramı yoktur, hep şimdide yaşar, değişimi sevmez, yeni bilgiye kapalıdır, farkında değildir. Bilinçaltı ana rahminden bu yana bütün anıları depolar, uzun süreli bellek vardır. Yaratıcı güç vardır, hayal ve gerçeği birbirinden ayırt edemez. İnançlar yani duygu yüklü düşüncelere sıkısıkıya bağlıdır. İnandığı şeyi doğrulamak için için çalışır. Bilinçli zihinde belli bir süre kullanılan düşünce ve davranış kalıpları bilinçaltına atılır. Yani otomatikleşir. Böylelikle biliçte yeni bilgiye yer açılır. Böylelikle hayatımız , bilinçaltı tarafından alışkanlıklarımızla yönetilir çoğu zaman.
Zihin gücü
Birisi vardı, '' her sabah yataktan çıkarken şunları, bunları yapmam gerek'' derdi. Sonra oflaya puflaya yataktan çıkardı. Nedense bir türlü yapması gerenlere vaktinde başlayamazdı. Hep bi engeller çıkardı, kahve taşar, telefon çalar, uzun ve gereksiz bir sohbetin esiri olurdu. Bazen de otobüsü kaçırır ya da bir arkadaşıyla karşılaşır onunla vakit geçirmek ya da onun sorununu halletmek zorunda kalırdı. Ve sonra sabahtan yapmak zorunda olduğunu düşündüğü işlerinin çoğunu yapamadan ya da bin bir zorlukla sadece bazılarını yaparak günü bitirirdi. SONUÇ : Yine keyifsiz geçen bir gün, yarım kalan, ertesi güne atılan '' yapılması gereken '' işler.
Evet bu kişi size tanıdık geliyor mu? Belki siz? Belki çok yakınınızdaki birisi?
Burada kilit nokta '' gereklilik'', '' zorunluluk'' kalıbıdır. Yapılacak işler ne kadar zorunlu işlerse bilinçaltı o kadar sorunlu davranacaktır. Bilinçaltı zorunlu, gerekli işleri sevmez. O yüzdende algı alanını tamamen farklı yönlere çevirerek siz o işten uzak tutarak korumaya çalışır. Gayette başarılı olur. Hele bir de dış odaklı yaşayan, olaylardan ve kişilerden etkilenen bir yapınız varsa, iş bitirme şansınız hepten gider.
''İyi de o işlerinde
Yavaş yavaş ölürler seyehatetmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Vicdanlarında hoşgörüyü barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler alışkanlıklarına esir olanlar,
Hergün aynı yollardan yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler.
Bir düşünceden kurtulmaya çalışırken birden bire kendinizi daha çok o düşüncenin içinde bulursunuz? Peki neden? Çünkü düncelerimiz nöronlarımızın oluşturduğu bağlantılardır. Nöronlarımızın çalışmasına göre bir şeyi düşünmemekte aynı nöron ağını harekete geçirmektir. Neyi düşünmeyeceğinizi de düşünürken aynı nöron ağını harekete geçirmiş olursunuz. Şimdi size '' annenizi düşünmeyin '' desem aklınıza ilk elen şey anneniz olacaktır. Size '' yeşil bir kedi görmeyin'' desem zihninizde hemen yeşil bir kedi canlanacaktır. En çok korktuğunuz şeyin başınıza gelmesinin sebebi de budur. Çünkü her korktuğunuzda zihniniz korktuğunuz şeyi canlandırır. Zamanla korktuğunuz şeyi hayatınıza çekersiniz.
Peki o zaman bu bilgiyi olumlu yönde nasıl kullanabilirsiniz? Uzaklaşmak istediğiniz düşünceyi oluşturan nöronları kullanmayarak. Yani karşıt bir düşünce ya da yeni bir düşünce oluşturarak, sürekli zihni bu yeni düşünceyle meşgul ederek. Kullanmadığınız düşünce hattı ( nöron ağı) zamanla zayıflayarak sizi meşgul etmeyecektir. Yeni kurduğunuz bağlantı ( yeni düşünce hattı) çok kullanıldığı için gelişecek ve size geridönüş yapacaktır. Burada dikkat edilecek şey, yeni düşüncenin sağlıklı, olumlu
Mozart'ın yaşadığı günlerde, besteci olma hayaliyle yaşayan bir genç varmış. Arkadaşları gence;
Git o zaman Mozart'la konuş. O sana tavsiyede bulunur, demişler.
Genç bir yolunu bulmuş ve Mozart'la tanışmayı başarmış. Konuşmaya başlamışlar;
Ben senfoni bestelemek üzere büyük bir hayale sahibim. Nereden başlamamı önerirsiniz?
Sana biraz daha yaşlanana kadarbeklemeni tavsiye ederim. Bu arada da hayallerini daha kolay başlanabilecek konulara yöneltmeni öneririm.
Ancak Sayın Mozart, siz ilk senfoninizi bestelediğinizde benden bile gençtiniz.
Ben kimseden tavsiye istemeden başladım...der :)