Gün içinde en çok hangi ruh halindeyseniz bedeninizde aynı şekli alır. Endişheli bir haldeyseniz bedeninizdeki tüm hücrelerde endişheli bir hal içindedir. Depresif, mutsuz bir ruh halindeyseniz bedeninizde aynı şekildedir. Daha önceki yazılarımda zihin ve bedenin birbirini atkip ettiğini, aynaladığını yazmıştım. Zihni kontrol edemediğimiz zamanlarda bedenimizi kontrol etmek bazen daha kolaydır. Gülümseme egzersizide zihni olumlu yönde etkilemekte işe yarar. Durduk yerde gülümsemeye başladığınızda zihin bedendeki bu kas şeklinin olumlu düşüncelerle bağlantılı olduğunu bilir ve belli bir zaman sonra zihinde olumlu düşüncelere, duygulara kaymayabaşlar.
Evde veya ofiste her yere gülümseyen yüzler, gülümseyen kalpler yapıştırabilirsiniz. Banyoya, tuvalete,mutfağa...her nereye gidiyorsanız gülümseyen yüzleri görüp gülümsemeyi hatırlayabilirsiniz. Vaktinizin çoğu dışarıda geçiyorsa belki elinizin üstüne kalemle bir işaret koyabilirsiniz. Bu egzersizi yaptığınızda gerçekte ne kadar az güldüğünüzü de fark edeceksiniz. Çünkü bu işaretleri her gördüğünüzde önce o anki durumunuzun farkına varacaksınız. Üç hafta düzenli olarak bu egzersizi yaptığınızda beyninizde daha sık gülümsemekle
Hiç kimse hastalanmak istemez diyemiyeceğim. Çünkü pek çok kişi farkında olarak ya da farkında olmayarak kendini hasta etmekte. Bu yazım gerçekten iyileşmek, sağlıklı olmak isteyenler içindir. Bilinçaltının iyileştirici gücünden yararlanarak tekrar bütünsel sağlığa kavuşmak için şükür egzersizi.
Hastalığınızın artık gittiğini ve tamamen sağlıklı olduğunuzu bilseniz ne yapardınız? Teşekkür eder, şükrederdiniz değil mi? İçinizi bir huzur, bir sevinç ya da neşe kaplardı. Vücudunuzdaki hücreler daha sağlıklı titreşimler yayarak, daha diri, enerjik bir vücuda sahip olurdunuz. İyi olduğunuza inanırdınız değil mi? İşte şimdi zihninizi öyle bir ana götürmenizi istiyorum. Gözlerinizi kapatıp, tüm kaslarınızı baştan aşağı rahatlatın ve gevşeyin. Sonrada hastalığınızı giderken görün, onunla vedalaşın ve sağlığı tüm bedeninizde hissedin. Kendinizi neşeli, sevinçli hissedin.'' Şükürler olsun, teşekkürler olsun ki iyiyim '' diye olumlamanınız yapın. Bu egzersizi her gece uyumadan önce ve sabah ilk gözlerinizi açtığınız anda yapın. Gün içinde de olumlamanızı tekrarlayın. Burada dikkat edilecek en önemli şey hastalığa değil sağlıklı olma haline odaklanmaktır. Böylelikle bilinçaltınıza yavaş
Beden ve zihin inanılmaz bir şekilde bir birlerine ayna görevi yaparlar. Hiç üzgün olduğunuz bir anda omuzlarınız dimdik, göğüs dışarı, baş dik durabilir misiniz? Ya da çok mutlu olduğunuz, neşeli bir anda bir kenarda elleriniz kollarınız bağlanmış, başınız yerere dönük, kaşlarınızı çatmış olabilir misiniz? Tabiiki olamazsınız. Olumlu duygu ve düşüncelerinize göre de olumsuz duygu ve düşüncelerinize görede bedeniniz bir şekil alır. Bütün hücrelerimiz, kaslarımız içinde bulunduğumuz zihin durumuna göre çok hızlı bir şekilde fizyolojik bir değişiklik içine girer. Mesela öfkelendiğinizde daha sık ve kısa nefesler alırsınız, nabzınız yükselir, çeneye ve ellere kan pompolanması artar. Kötü bir şey düşündüğünüzde ister geçmişten gelen bir anı olsun, ister gelecekten bir hayal hemen bedende bu hayale eşlik eder. Beden de o kötü duygunun şekillenmesi canlanır. Bu yüzden sık sık tekrarlanan olumsuz duygu ve düşünceler her seferinde bedene zarar verir, toksin üretir. Bir gün hastalık olarak karşınıza çıkar.
Bedeni korumak için sağlıklı beslenmek, bol alkali su içmek, spor yapmak çok faydalıdır. Ancak olumlu düşünebilmek daha da önemlidir. Çünkü eğer olumlu düşünemiyorsanız korku içinde
Sokrat'a öğrencilerinden biri gelip sormuş '' ben ne zaman bilge bir kişi olurum?'' diye. Sokrat öğrencisini kolundan tutup ''gel şöyle yürüyelim'' deyip yanına almış ve karşıdaki göle doğru yürümüşler. Göle yaklaştıklarında yürümeye devam etmişler. Bel hizasına kadar suya girmişler, öğrenci bir anlam verememiş öylece ne olacağını merakla beklerken Sokrat adamı kafasından tutup suyun içine sokmuş. Ne olduğunu anlayamayan öğrenci nefessiz kalmaya başladığında çırpınmaya başlamış ama Sokrat devam etmiş onu suyun altında tutumaya. Son çırpınışlarını yaparken öğrenci, Sokrat çekip çıkarmış kafasını. Adam soluk soluğa nefes almak için çabalarken Sokrat ona şöyle sormuş. '' Suyun altındaykan en çok neyi arzuladın?'' öğrenci '' tabiiki nefes almayı'' demiş. Sokrat devam etmiş '' işte bilge olmayı da suyun içinde nefes almayı arzuladığın kadar arzuladığın zaman bilgeliğe ulaşacaksın'' demiş.
İşte hayatın kendisi de böyle bir şey, kaliteli tatminkar bir hayat yaşamak için arzuyla bağlamalı hayata. Arzulamak düşünmenin, istemenin çok daha ötesinde bir şeydir. Arzulamak düşüncelerin önce beyinden, sonra kalpten geçerek tüm hücreler tarafından evrene yayılması demektir. İşte tam da o
Beynimiz doğduğumuz andan itibaren her şeyi kaydederek nörolojik bağlantılar kurmaktadır ve bu biz ölene kadar da devam eder. Öğrendiğimiz bir şeyi çok sık düşünürsek ya da yaparsak o konuyla ilgili olan nörolojik ağ kalınlaşır ve belli bir kalınlığa eriştikten sonra da bizi bilinçsizce kontrol etmeye başlar. İşte bu noktada bağımlılık oluşmuştur.
Hergün televizyon karşısında bir şeyler atıştırıyorsanız belli bir zaman sonra istem dışı otomatik yemeye başlarsınız. Hergün belli bir miktarda alkol alırsanız bir zaman sonra canınız istemese de kendinizi içerken bulursunuz. Hergün saat üçte çay içerseniz bir zaman sonra saatin kaç olduğunu bilmeseniz de üçte beyniniz size bunu hatırlatır. Farkında olalım ya da olmayalım beynimizde işler böyle döner.
Bu bilgiye dayanarak kendimize faydalı bağımlılıklar oluşturabiliriz. Mesela spor bağımlılığı :)
Neden hergün bir saatlik yürüyüş yapmaya kendinizi programlamıyorsunuz? Evet başlangıçta zor gelebilir, zaman alabilir ama neden olmasın?
Neden hergün belli bir saatte 30-40 sayfa kitap okumaya programlamıyorsunuz?
Ya da her gün bir saat müzik dinlemeye, yataktan gülen bir yüzle çıkmaya...
Sonuç olarak ya farkında olmadan
Gün boyunca hastalıkalrınızla ya da ağrılarınızla ilgili konuşmak, onları düşünmek size daha çok ağrı ve hastalık getirecektir. Şimdi diyeceksiniz ki '' ama benim gerçekten başım ağrıyor, nasıl düşünmeyeyim'' evet, doğrudur gerçekten de başınız ağrıyordur ve siz de dolayısıyla başınızın ağrıdığını düşünüyorsunuzdur. Onun yerine başka birşey düşünün. Başka bir şeyle ilgilenin. Onunla ilgili konuşmayın kesin ve başka şeylerden konuşun. Zaten bunca zamandır hem siz, hem etrafınızdakiler bu konuşmalardan sıkıldı. Siz hastalığınızdan, ağrınızdan konuştukça beyniniz aynı hastalığı görüyor, aynı ağrıyı hissediyor ve bilinçaltınız bu hastalığı çok istediğinizi düşünüyor. Böylelikle ağrınızla bütünleşiyor ona sahip çıkıyorsunuz. Bedeninizi rahat bırakın gevşeyin, iyi olsanız nasıl olurdunuz onu düşleyin ve gülümseyin.
Daha önceki yazılarımda hastalıkların zihindeki olumsuz duygu ve düşünceler sonucunda oluştuğundan bahsetmiştim. Tabii siz buna inanabilirsiniz de inanmayabilirsinizde. Kim neye inanıyorsa o doğrudur. Kişinin gerçeğidir. Ama denemekte, yeni olumlu düşüncelere ve bilgilere açık olmakta da fayda var.
Son zamanlarda zihninizde durmadan dolaşan olumsuz düşünce duygu nedir
Son zamanlarda çok fazla duyulur oldu '' anda kalın, anın tadına varın'' gibi sözler. Evet güzel bir şeydir bulunduğun anın farkındalığıyla, tad alarak yaşamak, o anın güzelliklerini görmek, duygusunu hissetmek. Ancak an anda kalırken farkındalığınızı yitiriyorsanız sürekli zaman çizgisinin içinde kayboluyorsunuz demektir. Dış etkenlere göre nehirde sürüklenen bir yaprak gibi giderken, anın hazzına fazla kapılır önünü göremez ve seçim yapamaz olur kişi. Anda kalmak iyidir ama bir andan diğer ana geçmesini ve seçmesini bilmek gerekir, etrafında ,içinde olup bitenin farkında olmak gerekir.
Zaman çizgisinin içinde olmak, tüm hayatınızı o an karşınıza çıkan ne varsa onun içine girerek diğer dünyayı umursamadan, fark etmeden yaşamanız demektir. Kolay kolay program yapamazsınız, yapsanız da uyamazsınız, hep bir şeyleri kaçırırsınız, çoğu zamanda olmadık işler için fazla zaman harcarsınız. Ara sıra zaman çizgisinin dışına çıkıp etrafınızda olup bitenleri ve kendi durumunuzu gözlemleyebilmelisiniz. Gireceğiniz anları seçebilirsiniz. Karşınıza çıkan işlere, olaylara, kişlere dalıp giderseniz kendi kontrolünüzü kaybedersiniz.
Daha önce yazdığım '' siz hiç kendi filminizi seyrettiniz
Bedeninizle ne kadar ilgilisiniz? Eğer sadece bir yeriniz ağrıdığında bedeninizi fark ediyorsanız ya da beğenmediğiniz bir yerinizi eleştirirken onunla ilişki kuruyorsanız bedeninizden kopuksunuz demektir. Oysa bedeniniz sizden hiç kopmaz, gün boyunca durmadan çalışır, siz uyurken bile. Mükemmel bilgeliğiyle sizi ayakta tutmak için her şeyi yapar. Ayrıca zihninizden geçen her düşünceye göre şekillenir. Olumsuz bir düşünce, olumsuz bir duygu yaratır ve bedeninizdeki tüm hücreler bu mesajı alarak ona uyum sağlar. Bundan daha önceki yazılarımda bahsetmiştim. Bugün bedeni sevmek ve onunla farkında olarak iletişim kurmaktan bahsetmek istiyorum.
Bir insan kendi bedenini sevmiyor, beğenmiyor ise bedeniyle savaş halindedir. Bedenini dışlamış demektir. Bu dışlanma başkaları tarafından da onaylanacaktır. Sonrada kendi kendinize zaten beni kimse beğenmiyor diyerek kendi kendinizi tekrar haklı çıkaracaksınızdır. Sevilmeyen bir beden size daha iyi bir şey sunamaz.Sevmediğiniz bir bedene de iyi bakamazsınız. Beğenmediğiniz bir burnunuz varsa, o burunun sizin nefes almanızı sağladığını, koku almanızı sağladığını veya sizi bazı mikrop, toz, alerjenlerden koruduğunu farkedemezsiniz.