Aile yaşamı, bize ilk duygusal dersleri veren okuldur. Kendimizi nasıl göreceğimizi, başkalarının bizim isteklerimize ne şekilde tepki verebileceklerini, umutları, korkuları nasıl anlayıp ifade edebileceğimizi öğreniriz. Kendi değerimizi veya değersizliğimizi, hayata karşı olan güvenimizi veya güvensizliğimizi çok küçük yaşlarda, aile içindeki iletişimden aldığımız derslerle oluştururuz.
Günümüzde pek çok aile, çocukları ergen yaşa geldiklerinde aralarında bir iletişim eksikliği olduğunu fark ederler. Ancak çoğu aile bunun çocuktan ya da dış faktörlerden kaynaklandığını düşünerek çözümü yanlış yerde arar. Oysa iletişim kurma şeklini ya da kuramamayı bebek yaştan itibaren aile öğretmiştir. Çocuklar da bu davranışın geri bildirimini büyüdükçe aileye vermektedir. Örneğin eleştirinin bir iletişim şekli olduğu ailede çocuklar suçlamayı; utandırılan ve yargılanan çocuklar da kendilerini suçlamayı öğrenirler. Olumlu davranışların dile getirildiği ailelerde ise çocuklar takdir etmeyi öğrenirler.
Evin dışında ne olursa olsun, okul, TV programları, arkadaşlar, bir anne babanın sürekli ve tutarlı bir şekilde kullandığı nazik sözler ve diğer iletişim şekillerinin önüne geçemez. Ancak
Öfkeyi bir çeşit kişisel yargı olarak görebiliriz. Bir şey ya da bir kişi nedeniyle mağdur edildiğine inanan, kişisel alanlarının işgal edildiğini düşünen bir insan saldırgan bir tavır içine girer. Amaç kendisine yapılan kişisel saldırıya karşı koymaktır. Bu öfke hali küçük yaşlarda aile bireylerinden de öğrenilmiş olabilir. Çünkü kötü alışkanlıklar sinsice ilerler ve en yakındakilere de geçebilir.
Sık sık öfkelenen kişi hem kendine hem de etrafındakilere, ilişkilerine zarar verir. Öfkeden kurtulmak isteyen kişi vaktinde farkındalık kazanmamışsa öfke durumunu bir alışkanlığa çevirmiştir. Öfke kontrolü yapmak isteyen kişi, öncelikle tetik noktalarını, hassas olduğu noktaları bilirse o alanlarda düşüncelerini değiştirmekle kendini frenleyebilmeyi ve başka yöne kaymayı daha rahat becerir.
Öfke kontrolünün birinci adımı bekleyebilmektir. Öfkenin ilk sinyali geldiğinde yani fırtınadan önce denizin kabarmaya başladığı anda bir adım geri çekilip derin ve sakin nefes almak, büyük dalgaların hızını ve şiddetini kesecektir.
İkinci adımda, zihninizde bir “ağır çekim sahnesi” görmek size iyi gelecektir. Çok yavaş akan bir şelale görmek, gittikçe kısılan sesler duymak ve bedensel
Pek çok kişi tartışır durur, “o doğru, bu doğru, şu gerçek, bu gerçek”... Nedir bu doğru olan, neye göre doğru? Neye göre gerçek?
Kişinin ya da toplumun inancına göre, zamana göre değişir doğrular. Ama farkında olmadan yapılan doğruluk tartışmaları ilişkileri bitirir, kalpleri kırar, haklı olma peşinde mutsuzluklar yaratır. Haklı olmak, mutlu olmanın önüne geçer çoğu zaman.
Danimarka’dan gelen bir adam için İstanbul sıcaktır, Kıbrıs’tan gelen bir adam için soğuk. Kim haklı, kim doğru şimdi? Hindistan’da hamamböceği yemek; Türkiye’de kokoreç yemek normaldir. Birine göre dinlenmek gece dışarı çıkıp dağıtmaktır, diğerine göre evde yalnız kalmak...
Sanmayın ki tek bir doğru, tek bir gerçek vardır. Herkesin kafasındaki doğru, gerçeklik başka… Başkalarının size yanlış gelen düşünce ve davranışlarının onlar için doğru olduğunu anladığınızda kendinizi bir adım geri çekip ona da hak verin. Bu noktada savaşmak, kendi fikrini kabul ettirmek ilişkileri yorar, bozar.
“Benim doğrum en doğru” deyip bayrak elde, herkesin önüne geçmeye çalışmak, başkalarının da bu doğruyu kabul etmesi için baskı yapmak, yarışmak size mutsuzluk ve uyumsuzluk getirir. Başkasına kendi aklınızı vermeye
Bazen kontrolünüz dışında gelişen olayların altında kalıp, sıkıştığınızı, çaresiz olduğunuzu hissedersiniz. Bu da yoğun bir stres, hatta duygu durumunuzu çabuk düzeltemezseniz depresif hallere girebilirsiniz. İşte böyle durumlarda düşünceleri, duyguları kontrol ederek davranışları değiştirebilmek en iyi ilaçtır.
Evet, bazen olayları kontrol edemezsiniz, kişileri hiç kontrol edemezsiniz; ama her zaman kontrol edebileceğiniz bir şey vardır. O da düşüncelerinizi kontrol edebilmek. Böylelikle duygularınızı da kontrol edebilirsiniz.
Peki, nasıl olacak bu kontrol? Yapılan yanlış odaklanmayı düzelterek... Olumsuz duygu durumunda olmanın sebebi kontrol dışı olmuş istenmeyen olaya, duruma odaklanmaktan kaynaklanır. Kontrolünüz dışında olan durumdan enerjinizi çekip neyi kontrol edebilecekseniz ona odaklanma, onu düşünmek size kolaylık sağlayacaktır. Bu durumda kendinize soracağınız önemli, yapıcı soru şudur: “Benim elimde olan ne, olmayan ne”, “benim kontrolüm dışında olan şey ne, kontrolüm dahilinde olan şey ne?”
Neyin sizin elinizde, kontrolünüzde olduğunu fark ettikten sonra tamamen odağınızı o noktaya verdiğinizde kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Daha verimli düşünebilecek
Mutluluğu bir şeylere bağlamayı, ertelemeyi öğrendik. Çocuklar okulu bitirsin, çocuklar evlensin, ya da bir işim olsun, hele bir evleneyim... diye diye mutluluğu ertelemeyi çok iyi bilen bireyler olduk. Zamanla mutluluğu erteleme alışkanlığı kazandık. Nasıl mutlu olunacağını bilemez olduk.
Geçmişin acılarını sırt çantamızda taşıyıp ikide bir çantanın içini karıştırmaya alıştığımızdan mutluluğu kendimiz için hak görmedik. Bu arada geçmişte başımıza gelen olayların şimdi ve burada olmadığının farkındalığını kaybettik. Geçmişin düşüncelerini hatırlamakla asıl şu an kendimize kötü davrananın kendimiz olduğunu anlayamadık.
Mutluluğu, gelecekte olabilecek korku dolu senaryolarımıza, kaygılarımıza sattık. “Ya terk ederse, ya işimi kaybedersem, ya hastalanırsam, ya yapamazsam...”
Belki de mutluluğu bir pastaya benzettik. Bir gün birinin “al bu da senin payına düşen dilim” diyerek elimize bir parça vereceğini sandık… İşte böyle böyle mutluluğun aslında içimizde, anda ve elimizde olduğunu bilemedik. Aslında mutluluğun bir seçim olduğunu bilemedik.
Artık mutsuzluk gözlüklerini çıkarmanın vakti gelmedi mi? Geçenlerde birisi bana “Arzu Hanım çıkar şu pembe gözlükleri de gerçekleri
Hastalık ne demek? Tabiiki sözlük anlamını sormuyorum :) Sizin kafanızın içindeki program kayıtlarınız da ne anlama geliyor? Hastalığa yüklediğiniz anlamlar neler, beyninizdeki nörolojik bağlantılar ne diyor bu konuda ?
Ben size bazı örnekler vereyim; İlgi görmek, dikkat çekmek, yapmak istemediğin bir işi erteleyebilmek, dinlenmek, sorundan kaçış, tartışma ya da kavgayı sonlandırış, istediğini yaptırabilme yöntemi,,,,,,,,,,daha buna benzer pek çok kişisel kodlamalar olabilir. Kişi bilinçaltında bir şekilde hasta olmakla ilgili böyle bir bağlantı kurmuşsa sık sık bu amaçlarına ulaşmak için hastalanabilir. Böyle bir durumda hastalık artık bir davranış şekli olmuştur.
Bunlara kısaca hastalığın bize sağladığı faydalar diyebiliriz. Baş ağrısına sahip olmak akşam çocukların sesini kesmesine ya da eşin vıdı vıdısını durdurmaya yarıyorsa istediğiniz zaman hooooooooooooop baş ağrısı otomatik olarak geliverir. Ya da yapmak zorunda olduğunuz fakat hiç yapmak istemediğiniz bir iş hastalanı verince başkasına devrediliveriyorsa hastalanmak güzel bir iş devretme yöntemi olabilir.
Bilinçaltı her zaman bizi korumak üzere iş başında olduğu için hastalık konusunda da diğer yan etkileri
Yeni yıl yaklaşmaya başladığında herkesin yeni umutları oluşur. Yeni yıldan mutluluk, sağlık, para, terfi, eş, zayıflama, iş... istenir. Sanki yeni yıl bunları getirip dağıtacakmış gibi. "Bak ben istiyorum, bana da ver, buradayım" gibi havada uçuşan pek çok dilek. Tabi ki bir şeyler dilemek, istemek güzeldir. Ancak bunların hiçbirini yeni yılın getirmeyeceğini bilmek gerek. İsteklerimizi biz gerçekleştiririz ya da gerçekleştiremeyiz.
Epiktetos’un çok güzel bir sözü var: “Yarın bambaşka bir insan olacağım diyorsun; peki, neden bugünden başlamıyorsun?” Evet, yeni yıldan pek çok güzel şey diliyorsunuz ya da yeni yılda başlamak üzere kararlar alıyorsunuz. Peki, neden bugünden başlamıyorsunuz? Zaman mı kazanıyorsunuz, küçük de olsa bir erteleme fırsatı mı? Yeni yıla girdikten sonra “nasıl olsa 364 gün daha var, aceleye gerek yok. Yeni yıl bugün bitmedi ya...” gibi erteleme fırsatları, başlamayı bozacak bir aksiyon olacaktır... Bu çoğu insan için böyle uzayıp gider. Yıl sonunda nasıl olsa bir şans daha var “yeni bir yıl daha yaklaşıyor”.
Evet, bu yıl bir değişiklik yapın ve bugün, hemen yeni yılda hayatınıza girmesini ya da değişmesini istediğiniz şeyler için bir adım atın.
Parayla ilgili yazacak çok şey var; ama ben bugün hak ettiği parayı kazanamayanlara yönelik bir paylaşımda bulunmak istiyorum. “Çok çalışıyorum, çok şey biliyorum; ama bir türlü hak ettiğim maaşı ya da kazancı elde edemiyorum” diye düşünenler için bu yazım…
Siz de böyle düşünüyorsanız okumaya devam edin, yok böyle düşünmüyorsanız böyle düşünen bir tanıdığınızla paylaşırsınız bu yazıyı.
Hak ettiği parayı kazanamadığını düşünen bir insan, sürekli aklından bu düşünceyi geçiriyorsa, etrafındaki insanlarla da bunu durmadan paylaşıyorsa ne yapıyor oluyor biliyor musunuz?
Bu düşünceyi inanç haline getiriyor, kazanamadığı miktarı önce düşünce bazında sonra da somut halde tamamen yok ediyor. Hakkını alamama düşüncesi kişiyi hasta ediyor. Kendini çok daha fazla mutsuz ve olumsuz duygular içine sürüklüyor.
Böyle bir durumda işe yarar daha olumlu bir bakış açısı ne olabilir?
Eğer gerçekten iyi olduğunuza inanıyorsanız sorun yok. Bir sonraki adım şu an alamadığınız paranın evren bankasında sizin için bir yerlerde birikiyor olduğuna ve bir gün size geleceğine inanmaktır. Böylelikle şu an size gelemeyen parayı kayıp olarak görmez, var olarak görmeye başlarsınız. Aylar ya da yıllar