Günümüzde pek çok yetişkinin ilişki, kariyer, kilo, bağımlılık, yetersizlik, kaygı gibi sorunlarının altında kişisel özgüven eksikliği yatmaktadır. Özgüven eksikliği de özdeğer ve özsaygı ile iç içe geçmiş halkalar gibi birbirine bağlanır.
ÖZGÜVEN, kendimize ve hayata karşı olan güvenimizin yeterlilik derecesinin ortalamanın üstünde olmasıdır. Özgüven, bizi istediklerimize ulaştıran içsel bir kaldıraç gibidir. Ancak özdeğer ve özsaygıyla beslenmemiş bir özgüven, şişirilmiş bir egoya ya da içi boş bir balona benzer. En olmadık yerlerde duvara çarparak ya da ufacık bir iğneyle patlayarak tekrar başa dönmemize neden olur.
ÖZDEĞER, kim olduğumuz hakkındaki inançlarımız, kendimizi onaylamamız, kendi kendimize yetebilmemiz, sadece var olduğumuz ve hayatta olduğumuz için değerli olduğumuzu hissedebilmemizdir. Bizim öz merkezimizdir. Kendi değerini bilen insan, başkalarının da değerli olduğunun farkındadır. Başkalarının davranışlarına göre kendini değerli ya da değersiz hissetmez, her zaman değerinin farkındadır.
ÖZSAYGI, özdeğeri olan insanların kendi değerlerini korumaları için kendilerine saygı duymaları ve öyle davranmalarıdır. İnsanın kendine saygı duyması için çok üstün
Her gün bir koşuşturmacadır gidiyor. Kime sorsanız zaman yetmiyor… Evet, gerçekten artık frekanslar hızlandığı için gün, çok çabuk bitiyor. Peki, zamanı doğru kullanmak için ne yapmalı? Bir alan temizliği yapmakta fayda var. Vaktimizi nelere harcıyoruz acaba?
Bunun için nelere vakit harcıyoruz diye sakin bir kafayla bakmakta fayda var.
1) Sadece kendimiz için önemli olan yaptıklarımız
2) Hem kendimiz, hem de başkaları için yaptıklarımız
3) Kimseye faydası olmayan, alışkanlıktan dolayı yaptıklarımız
4) Sadece başkaları için yaptıklarımız
Bu maddelerin cevaplarını doğru verebilmeniz için önce bir hafta boyunca saati saatine yaptıklarınızı not almalısınız. Sonra hangileri birinci maddeye, hangileri diğer maddelere giriyor karar verip ayırmanız lazım. En sonunda seçimler yaparak zamanınızı nasıl daha iyi kullanmak istediğinize karar vereceksiniz.
Belki hâlâ 20 yaşındaki çocuğunuzun 5 yaşındaymış gibi davranıyor ve bazı işlerini siz yapıyorsunuz. Belki gereksiz yere her gün bir iki komşuya uğrayıp dert dinliyorsunuz. Belki bir kerede yapılacak alışverişi parça parça 10 kerede yapıyorsunuz. Belki sırf hatır kırılmasın diye bir yerlere gidiyorsunuz. Belki, belki, belki…
Günler hızla gelip geçiyor, aklımızdan farkında olmadığımız binlerce düşünce geçiyor. Çok azının farkındayız; ama şu anki yaşam kalitemiz düşüncelerimizin, dolayısıyla odağımızın çoğunlukla nerede olduğunu bize söylüyor. Söylemekle de kalmıyor, bize yaşatıyor.
Acaba kendinize dönük bir hayat mı yaşıyorsunuz yoksa etrafınızda olup bitenle mi ilgileniyorsunuz? Hani bazı insanlar vardır, kim ne yapıyor, nerede ne oluyor diye sürekli etrafa takılır gözü kulağı... Kendine dönüp “ben ne yapıyorum, nereye doğru ilerliyorum ya da yoksa ilerlemiyor da yerimde mi sayıyorum” diye sorma gereği bile duymaz. Farkında değildir çünkü kendinin. Bütün gün enerjisini dışarıda, özellikle de başkalarının hayatlarını seyretmeye harcar. Siz bu yazıyı okuduğunuza göre büyük bir ihtimalle böyle bir insan değilsiniz... Ama etrafınızda bu tip insanlar çok olabilir. Sürekli sizin de dikkatinizi dağıtmaya, hatta moralinizi bozmaya çalışabilirler. Çünkü kendileri için bir planları, bir hedefleri yoktur.
Eğer siz de bu kişiye karşılık vermeye ya da ona bir şeyler anlatmaya çalışırsanız vaktinizi boşa harcamış, enerjinizi boşuna tüketmiş olursunuz. Yapılacak en güzel şey, o kişiyi kendi haline bırakıp,
Son zamanlarda sık sık mutlulukla ilgili yazılar yazıyorum. Çünkü günümüzün en büyük sıkıntısı bu, giderek mutsuz ve depresif insan sayısı artmakta. Sizi ne mutlu eder, nasıl mutlu olursunuz dediğimde “şu olursa mutlu olurum, bunu yapınca mutlu olurum” gibi cevaplar vermektense; “ben zaten mutluyum” diyebilmeyi ve bunu gerçekten de hissedebilmeyi ister miydiniz? İnanın bana bunu diyebilmek çok güzel bir his… :)
Mutlu olma şekillerimiz hep kafamızda yarattığımız kalıplar. Bunları zaman içinde biz belirleriz, öğreniriz. Böylelikle mutluluğu uzakta, dışımızda bir yere koymuş oluruz. Mutlu olmam o olayın gerçekleşmesine, o kişinin hayatıma girmesine ya da hayatımdan çıkmasına bağlıysa bu, şu anda mutsuz olduğum anlamına gelir.
Evet, bakalım gün içinde yaptığınız davranışlarla, alışkanlıklarla mutlu olmayı mı yoksa mutsuz olmayı mı tetikliyorsunuz?
Hangi tür müzikler dinliyorsunuz, şarkı sözleri neler diyor? Şarkı sözlerinde neşe, mutluluk mu var yoksa acı, hasret, ihanet, öfke mi? Müziğin ritmi içinizde heyecan, motivasyon, hareket mi yaratıyor; yoksa durağanlık, sabitlik, eylemsizlik ya da taşkınlık hissi mi veriyor?
Ne tip yemekler yiyorsunuz? Enerjinizi çalan, bedeninizi
Size bir şey hatırlatıyor mu bu cümle? Yoksa siz de mi böylesiniz? Birdenbire motive olup neşeleniyor, havaya giriyorsunuz ve birdenbire moraliniz mi bozuluyor?
Neden acaba? O birdenbire dediğiniz andan hemen önce ne olmuş olabilir? Bir şeyler oluyor ki kendinizi kötü hissediyorsunuz, motivasyonunuz düşüyor ya da çıkıyor.
Modunuzun değişmesini sağlayan şey nedir?
- Birisinin bir sözü, yorumu,
- Bir olay, durum,
- Bir iç ses, içinizdeki sabotajcı mı?
Bu sorularla motivasyonunuzun ibresiyle kimin/neyin oynadığını fark etmenizi istiyorum... Dış dünyanızda gelişen olaylar ya da kişilerin söyledikleri sizi etkiliyorsa dışınızdaki dünyayı çok fazla önemsiyor ve sizi kontrol etmesine izin veriyorsunuzdur. Kendinizi iyi hissederken bir kişinin size söylediği bir şeyin duygularınızı yerle bir etmesi, moralinizi bozup günün geri kalan kısmını kontrol etmesi ne kadar anlamlı? Ya da amacınıza, gerçekleştirmek istediğiniz hedefe doğru giderken ters bir olay oluyor ve motivasyon yine düşüyor; birdenbire vazgeçme kapısının önünde buluyorsunuz kendinizi... Sonra birdenbire biri geliyor sırtınızı sıvazlıyor, kulağınıza iki güzel söz fısıldıyor ve siz neşe içinde yerinizden kalkıp
Evet, bir yılı daha geride bıraktık, bıraktık da nasıl bitirdik bir yılı? Arkanıza şöyle bir bakıp neler düşünüyorsunuz? Aklınızdan geçenler neler?
2012’yi boşa geçmiş, kayıp bir yıl olarak mı görüyorsunuz? Neleri yapamadığınızı, neleri tamamlayamadığınızı, başınızdan geçen olumsuz olayları mı düşünüyorsunuz hâlâ? Eğer böyle bir bakış açınız varsa hemen bu bakış açısını değiştirmenizi tavsiye ederim! Çünkü iyi bir pencereden bakmıyorsunuz. Bu pencere, odağınızı 2013 yılı için de aynı yerde tutmanıza neden olur. Şimdi yönünüzü değiştirin; tam karşı duvarda durmakta olan ve açılmayı bekleyen diğer zihin pencerenize doğru yönelin. O pencere sabırsızlıkla açılmayı bekliyor. Açın pencereyi ve görmeye, duymaya, hissetmeye başlayın. Bitirdiğiniz yolda zorluklar arasında neler öğrendiğinizi, neleri tamamladığınızı, neleri fark ettiğinizi defterinize yazın. Odağınızı kazanımlar yönüne çevirirseniz bir süre sonra güzel cevaplar almaya başlarsınız. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi beyninize çözüm odaklı sorular sorarsanız çözüme yönelik cevaplar alırsınız.
Şimdi, bugün hemen notlarınızı almaya başlayın:
- 2012’de neler kazandım?
- 2012’de neler öğrendim?
- 2012’de
Başkalarının hayatlarını karşıdan seyreder ve yorum yaparız, onların göremediklerini görüp “Aslında onun böyle yapması gerek ama henüz farkında değil”, “şunu bir anlasa her şey değişecek ama anlayamıyor”, “o ne yaptığının, nasıl bir durumda olduğunun bilincinde değil” gibi cümleler kurarız. Dışarıdan bir göz olarak söyleriz bunları. Kişinin içinde bulunduğu durumun duygusal yoğunluğunu yaşamadığımız ve karşıdan daha geniş bir pencereden baktığımız için daha objektif yaklaşabiliriz. Tabi ki bu her zaman dışarıdan bakanın gördüklerinin daha doğru olduğu anlamına gelmez. Çünkü dışarıdan gözlemleyen kişi de içeride neler yaşanıldığını tam olarak bilemez. O sadece bir dış gözlemleyicidir ve bu gözlemi kendi algısına göre yapmaktadır. Kendi hayatımızı da bir an olsun dışarıdan gözlemleyebiliriz.
Herkesin zihin gücünü kullanarak hayatını dışarıdan, bir film gibi seyredebilme yeteneği vardır. Durumların içindeyken, zaman çizgisinin dibindeyken kendimizle ilgili çok şeyi gözden kaçırırız. Hatta bazen “bakan kör” oluruz. Sonra da başkalarının yorumlarına kızarız ya da inanırız. Bugün bir beş dakika vakit ayırıp kendi filminizi seyretme egzersizi yapabilirsiniz. Sessiz bir ortama geçin ve
Bir sabah uyandığınızda tüm sorunlarınızın hallolduğunu, tüm hayallerinizin gerçek olduğunu anlasaydınız kendinizi nasıl hissederdiniz? O sabah ilk işiniz ne olurdu?
Gülümsemek, mutlu hissetmek, kendine güvenmek, sevinçle en sevdiklerini aramak, havalara zıplamak…
İşte böyle bir sabah yaşamak istiyorsanız dışarıda bir şeyin değişmesini beklemenize gerek yok, zaten böyle bir sabahı bekleyerek piyangodan ya da Alaaddin’in cininden alamayacaksınız. Bunu ancak kendinize hediye edebilirsiniz. Her türlü sorunun, engelin üstesinden önce zihninizde gelebilirsiniz. Sonra zaten dış dünyanız değişecektir.
Bu zihinsel değişim içim neye ihtiyacınız var? Özgüvene mi, kendinize değer vermeye mi yoksa kendinize saygı duymaya mı? Belki de dışarıda aradığınız sevgi ihtiyacı, kendinizi sevmeye olan ihtiyacınızın yansımasıdır...
Sorununuz hayır diyemediğiniz için, karar veremediğiniz için istediğiniz gibi yaşayamamak mı? Ömrünüz fedakârlık yapmakla, başkalarının ne diyeceğini düşünmekle mi geçiyor? Belki de ihtiyacınız, kendinizi tanımak ve kendinizi onaylayabilmektir.
Bugün hayatınızı zorlaştıran, gerçekleşmemiş hayallerinizin önünde duran engellere bilinçaltınıza yerleşmiş olan olumsuz