Mutluluğu bir şeylere bağlamayı, ertelemeyi öğrendik. Çocuklar okulu bitirsin, çocuklar evlensin, ya da bir işim olsun, hele bir evleneyim... diye diye mutluluğu ertelemeyi çok iyi bilen bireyler olduk. Zamanla mutluluğu erteleme alışkanlığı kazandık. Nasıl mutlu olunacağını bilemez olduk.
Geçmişin acılarını sırt çantamızda taşıyıp ikide bir çantanın içini karıştırmaya alıştığımızdan mutluluğu kendimiz için hak görmedik. Bu arada geçmişte başımıza gelen olayların şimdi ve burada olmadığının farkındalığını kaybettik. Geçmişin düşüncelerini hatırlamakla asıl şu an kendimize kötü davrananın kendimiz olduğunu anlayamadık.
Mutluluğu, gelecekte olabilecek korku dolu senaryolarımıza, kaygılarımıza sattık. “Ya terk ederse, ya işimi kaybedersem, ya hastalanırsam, ya yapamazsam...”
Belki de mutluluğu bir pastaya benzettik. Bir gün birinin “al bu da senin payına düşen dilim” diyerek elimize bir parça vereceğini sandık… İşte böyle böyle mutluluğun aslında içimizde, anda ve elimizde olduğunu bilemedik. Aslında mutluluğun bir seçim olduğunu bilemedik.
Artık mutsuzluk gözlüklerini çıkarmanın vakti gelmedi mi? Geçenlerde birisi bana “Arzu Hanım çıkar şu pembe gözlükleri de gerçekleri gör” dedi. Gerçek nedir ki? O da görecelidir, o da tartışmaya açıktır. Herkesin gerçeği farklıdır. Siyah gözlükleri takmak kimseyi bir yere götürememiştir. Ben de zamanında çok kullandım o gözlüklerden. Bir türlü numarasını tutturamadım. Sonra anladım ki rengi ve markayı yanlış seçiyormuşum.
Şimdiki anda güzel gözlerle bakınca insan, mutlu olabilecek güzellikleri görebiliyor. Herkes mutlu olmayı hak ediyor. Ertelemek, geçmişin acısına dalmak, geleceğin kaygısıyla yaşamak insanın kendine bir çeşit duygusal işkence yapması, zihinsel bir intihar hazırlamasıdır.
Adamın biri lüks arabasıyla kasabadan geçiyormuş. O kasabanın ekmeklerinin çok güzel olduğunu duymuş. Yol kenarında oynayan bir çocuğun yanında durup ona “buralarda bir parkın yakınlarında bir fırın varmış, nerede biliyor musun” diye sormuş. Çocuk:
- “Hayır, ben de bilmiyorum ama ilerden sağa dönerseniz bulabilirsiniz...”
- “Peki, nerede olduğunu bilmiyorsan niye bana sağa dönmemi söylüyorsun, ya orada fırın yoksa?”
- “Parkta ağaçlar olmalı ve sağ taraftan ıhlamur ağaçlarının kokusu geliyor, ayrıca parkta çocuklar olur, uzaktan gelen çocuk seslerini duymuyor musun? Hatta havayı biraz daha koklarsan taze ekmek kokusunun da o taraftan geldiğini hissedebilirsin…”
Adam dikkatlice sesleri dinleyip, havayı kokladığında çocuğun haklı olduğunu anlamış. Ve ona cebinden şeker çıkarıp vermeye kalktığında çocuğun gözlerinin görmediğini fark etmiş.
- “Sen göremiyor musun?”
- “Ben üç yıl önce bir kaza sonucu gözlerimi kaybettim amca, sen görebiliyor musun?”
- “Ben şu ana kadar görebildiğimi sanıyordum; ama artık senin kadar iyi göremediğimin farkındayım.”
Şükretmeyi bilmek beraberinde mutluluğu da getirir. Belki bugün bir şükür ve teşekkür listesi yaparak kendinize mutlu olma izni verebilirsiniz… :)
Sevgi ve sağlıkla ilerleyin...
Arzu Bıyıklıoğlu
NLP Uzmanı ve Yaşam Koçu