Çatışmacı karakterini kaybederek durgunlaşan ve eski formunu tutturamayan ‘Lale Devri’, hem senaryosuyla hem de yayın saatiyle bocalamaya başladı.
Kendini tekrara geçen dizi yarışmaların bastırmasıyla, reytinglerde de gerilemeye geçince çareyi yeni bölümün saatini ötelemekte buldu. Güya bu taktikle avantaj sağlanmaya çalışılıyor ama ters tepebilir. İzleyicinin sayısız şikâyeti olduğunu ve böyle giderse dizinin daha aşağılara inebileceğini belirtelim.
19.45’te yayına giren özet bölümünü, özet olmaktan çıkartıp geçen haftanın tekrarına çeviren ‘Lale Devri’nin yeni bölümünü izlemek için 21.30’u beklemekten yakınanlar kadar, FOX TV’nin sık sık devreye soktuğu ölçüsüz reklam uzatmalarıyla bunalanlar da hayli çok!
FOX’un reklam takviyesiyle 24.00’e kadar sarkıttığı süreçten sıkılmayıp ‘Lale Devri’ni izlemekte inat edenler için bu kez devreye, Brezilya dizilerine rahmet okutan ağırlıkta ilerleyen senaryonun manasızlıkları ve hataları girmekte.
Çınar Toprak’ın ezilmesini mi istiyor?
İşi gücü bırakıp adeta Toprak’ın gölgesine dönen ve onun her gittiği yerde hazır bulunan Çınar’ın garsona para tutuşturup Toprak’ın poşetlerini taşımasını istemesi, 79. bölümün gereksiz
Bir efsane miydi yoksa görsellikle zenginleştirilip, fanlarla şişirilmiş bir balon mu? Algılanış biçimi her ne olursa olsun, günümüz dünyasının yozlaşmışlıklarından masalsı bir kaçış seçeneği olarak yeni yetişenlere sunulan çocuk kategorisindeki dört kitaplık ‘Alacakaranlık/Twilight’ serisi, dünyanın her tarafında satış rekorları kıran kitaplarının ardından filmleriyle de finalini yaptı.
Belli bir yaş kitlesine hitap etmeyi hedefleyen ve amacına da fazlasıyla ulaşan ‘Alacakaranlık/Twilight’ serisi, Stephenie Meyer tarafından yaratılmış büyük bir aşk fırtınası olarak 2005 yılından bu yana çocuk-genç kitleleri peşinden sürüklerken, ‘vampir-kurt adam’ kavramlarına da yeni bir pencere açtı.
***
Vampir olgusunu, kökleri Babil’e dayanan ve Karl Marx’ın ‘canlı emeği emen ölü sermaye’ tanımında hayat bulan vampir kültürünün tüm mitlerini toplayıp kült haline gelen Bram Stoker’ın ‘Dracula’sından çok öteye taşıyan ‘Alacakaranlık/Twilight’ serisi, Friederich Wilhelm Murnau'nun ‘Nosferatu/ Bir Dehşet Senfonisi’ filminde ortaya atılan ‘vampirlerin güneş ışığında yok olduğu fikri’ni de yerle bir ederek kendi popüler mitini yarattı.
Tarihi geçmişi Eski Yunan’a kadar uzanan ve ‘Buffy
Twitter denen sosyal paylaşım daha doğrusu ‘içsel bunalımları atım’ olayı iyi ki yaratılmış da, bizim ünlü ünsüzlere, gündemden düştükçe isimlerini duyurma fırsatı çıkmış.
Şimdilerde ‘ses’ getirmek için kullanılan yapım ‘Kayıp Şehir’. Kimileri, Aysel’in yediği çileğe ya da İrfan’ın koynundayken sağ-sol oluşuna takılmakta… Kimileriyse, ‘alıntı’ diyerek damgalamakta… Ne var ki, kim hangi mesajla eleştirirse eleştirsin mevcut durumuyla ‘Kayıp Şehir’, bu tür miniminicik ayrıntılarla değerlendirmeye indirgenemeyecek kadar kaliteli bir dizi!
Kanal D’nin şu ana kadar yeni sezonda yaptığı en iyi iş diyeceğim ‘Kayıp Şehir’deki baş gerçek, 6 Eylül, Varlık Vergisi, darbe gibi tarihi utançları işleyen dönem yapımlarıyla takdir ettiğim, Tomris Giritlioğlu imzası.
Yapımcılığını üstlendiği, farklı kültürleri işleyişindeki başarısıyla dikkat çeken ve izleyici isteğine aldırılmadan kaldırılan ‘Kasaba’ ile oyuncu seçimi talihsizliğiyle hak ettiği değeri göremeyen ‘Her Şeye Rağmen’ dizisinin yarattığı hayal kırıklığının ardından ‘Kayıp Şehir’ bomba gibi patladı ekranlarımızda.
***
Politikayı, dramatik konularla buluşturmayı gayet iyi başaran; topluma yönelik temaları ‘öylesine’
Yeni yayın dönemindeki dizi trafiğine hiç dikkat ettiniz mi? Çokça geliş, çokça gidiş. Arada kalan sağlar, ekranların hakimi.
Erken finale giden ‘ömrü kısa’ dizi konusunda Star TV başı çekse de diğer kanallar da kendince katkıda bulunmuş.
Her biri büyük umutlarla başlayıp ekranda balonu sönen yapımlar. Kadrolarında ünlü isimler var. Kimisinin yapımcısı güçlü, kimisinin sosyal medyada desteği hayli yüksek. Yine de ayakta kalamamışlar. Neden?
Suçu reytinge atmak işin kolaycılığı. Asıl sebep, benzer işleniş biçimine sahip olan, kalıplar içine hapsedilen, birbirinden kopya çeken, uyarlamalarla yaratıcılıktan uzaklaştırılanları sorgulamamak!
‘Dizi, reklam arasına yerleştirilmiş bir şeydir. Tersi değil. Sorgulamacı mantık zor girer televizyona…’ diyen Kerem Deren’in aksine sergilenenleri sorgulamak gerek. Niye mi? Buyurun kısaca örnekleyelim.
***
Yapımcılarını bile hayal kırıklığına uğratarak dizi mezarlığını boylayanlar başta olmak üzere, ne yazık ki eski senaryoların tadını yakalamak mümkün değil. Bu tatsızlıkta, hep aynı isimlerden oluşan ve her hafta bir film uzunluğundaki bölümlerle, öykümatiğe dönüşen senaristlerden ziyade yapımcıların payı büyük.
Uzaması mümkün ol
Almanya başta olmak üzere, çok sayıda ülkede çeşitli raporlarda, eleştiriye tahammülsüz, üyelerini sömüren bir ticari girişim olarak nitelenen; buna karşılık Tom Cruise ve John Travolta gibi Hollywood ünlülerinin üyeliğiyle her geçen gün popülaritesini artıran Scientology Tarikatı, insanların ruhların manevi baskısından kurtulunca gerçek mutluluğa kavuşacaklarını telkin eden ABD kökenli bir 20. yüzyıl inanç akımı. Temelinde, 1950'lerin başında birçok insanı etkileyen, zihin aracılığıyla zamanın yeniden düzenlenmesi metodu sayılan ‘Dianetik’in bulunduğu bu tarikat/din şimdilerde bir filmle gündemde.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde hayat ve ölüm sorgulamalarıyla ortaya çıkan manevi boşlukları, ekonomik çıkarcılığa dönüştürmek isteyenler için bulunmaz nimet sayılan 1950’li yıllarda başlayan ‘The Cause’ hareketinin ikna kabiliyeti yüksek lideri Lancaster Dodd ile cinsellik dürtüsünü abartarak ruhsal dengesizlik sergileyen eski denizci Freddie Quell’i buluşturan ‘The Master’, bu akımın köklerine inip fırsatlar ülkesi Amerika’dan dünyaya yayılmasına şahitlik etmemizi sağlayan bir yapım.
***
Paul Thomas Anderson'ın altıncı uzun metrajı olan ve son yıllarda neredeyse hiç
Show TV’nin yeni sezonda beklediğini bulamayan yapımı ‘Suskunlar’ın durumu gün güne zora giriyor.
Medyaya yansıyan şekliyle, aldığı yoğun eleştirilerden dolayı diziyi artık yazmama kararı alan, ‘Suskunlar’ın senaristi Pınar Bulut bilindiği gibi en son 26.bölümü de yazarak diziden ayrılacak.
Yapımdan umduğu verimi alamayan Show TV yönetimi de ‘Suskunlar’ için dizilerin klasik sonlanma yolculuğunu devreye sokmuş durumda.
TNS ölçümlerine göre 20’nci sıralarda olan, TRT yapımlarının yer aldığı SBT ölçümlerinde ise daha da gerileyerek 30’unculuğu gören ‘Suskunlar’, yolculuğun ilk etabı olan gün değişimiyle karşı karşıya kalıp Perşembe’den Pazar’a alındı bile.
***
Şimdi gel de ‘Biz söylemiştik’ deme…
‘Suskunlar’ dizisinin yeni sezonundaki ilk eleştirimizde yapımın başa sardırma kolaycılığıyla rotasını çizdiğini vurgulayıp ‘Artık bundan sonrası sür gitsin piyasası’ tespitinde bulunmuştuk.
Oldukça tepki çeken bu satırlarımızın ardından,
Yargı üstüne kurulu öyküler oldum olası ilgimi çekmiştir. Olaylar, ithamlar, mahkemeler, deliller, görünen yalanlar, görünmeyen gerçekler ve adalet arayışındaki kahramanlar… ‘Karadayı’ bundan dolayı daha yoğunlaşarak izlediğim bir yapım.
Yayınlandığı günden itibaren gücünü gösteren dizi ekran başındakilere farklı bir tat sunmanın ötesinde Pazartesi gecesi rakiplerini alt etme noktasında ATV için de yüz akı.
Ayrıca, hatırlıların ve gücü elinde bulunduranların, kötülüklerinin vebalini başkalarına yüklemekte pek mahir oldukları gerçeğiyle örtüşmesi… Güvenlikten ve adaletten sorumlu kişilerin yeri geldiğinde nasıl acımasızlaşıp, güvensiz hale geldiklerini göstermesi… Ve o günleri yaşamayanlara bir nebze de olsa, 70’li yılların asayiş ortamını yansıtması ‘Karadayı’yı tercih konusunda etkileyen özellikler.
***
Oyunculuk bakımından Çetin Tekindor gibi bir ustayla aşık atmaya başlayan ve rol arkadaşlarıyla mükemmel uyum sağlayan Kenan İmirzalıoğlu’nun kunduracılıktan stajyer avukatlığa sıçrayıp adaletin bozuk düzenine çomak soktuğu ‘Karadayı’, rol yeteneğinden bugüne kadar yeterince faydalanılmamış olan Yurdaer Okur’u keşfetme şansını da yaratmakta.
Turgut Savcı olarak ıslak
50 yıllık mazisiyle, sinema tarihine en uzun soluklu serisi olarak geçen James Bond’un son macerası ‘Skyfall 007’, daha çekim aşamasında ülkemizde ses getiren bir yapım.
Tarihi mekânlara zarar verdiği gerekçesiyle siyasilerin dahi çenesini mi yormadı… Trafiği karıştırmaktan tutun da ticari kazanca sekte vurmaya, vatandaş şikâyetlerine mi hedef olmadı. Eminönü'ndeki çekimleri sırasında medyada gündeme gelen eleştirileri açıklığa kavuşturmak için yapımcısı Michael Wilson özel basın toplantısı bile düzenledi. Kısacası İstanbul, Adana ve Fethiye'deki sahnelerin çekim aşaması, hem ‘Skyfall 007’ için hatırı sayılır bedava reklama fırsat sağladı hem de önyargıyla ne kadar çabuk alevlenildiğini ispata yaradı.
Bayram tatili nedeniyle oldukça erken yapılan basın gösteriminde, Warner Bros’un film hakkında ‘ipucu vermeme’ konusundaki kısıtlamasıyla, ‘Skyfall 007’yi izlediğimizde gördük ki, bir bardak suda fırtına kopartmakta üstümüze yokmuş. Dolayısıyla, gücünü başrol karakterinden alan serinin yeni macerası ‘Skyfall 007’nin analizine geçmeden bu ayrıntı üstünde durmakta fayda var.
***
Lüks araçların halk arasındaki takibi ve eleştirilerin hedefi olan motosikletli kovalamacayla