Yeni yayın dönemindeki dizi trafiğine hiç dikkat ettiniz mi? Çokça geliş, çokça gidiş. Arada kalan sağlar, ekranların hakimi.
Erken finale giden ‘ömrü kısa’ dizi konusunda Star TV başı çekse de diğer kanallar da kendince katkıda bulunmuş.
Her biri büyük umutlarla başlayıp ekranda balonu sönen yapımlar. Kadrolarında ünlü isimler var. Kimisinin yapımcısı güçlü, kimisinin sosyal medyada desteği hayli yüksek. Yine de ayakta kalamamışlar. Neden?
Suçu reytinge atmak işin kolaycılığı. Asıl sebep, benzer işleniş biçimine sahip olan, kalıplar içine hapsedilen, birbirinden kopya çeken, uyarlamalarla yaratıcılıktan uzaklaştırılanları sorgulamamak!
‘Dizi, reklam arasına yerleştirilmiş bir şeydir. Tersi değil. Sorgulamacı mantık zor girer televizyona…’ diyen Kerem Deren’in aksine sergilenenleri sorgulamak gerek. Niye mi? Buyurun kısaca örnekleyelim.
***
Yapımcılarını bile hayal kırıklığına uğratarak dizi mezarlığını boylayanlar başta olmak üzere, ne yazık ki eski senaryoların tadını yakalamak mümkün değil. Bu tatsızlıkta, hep aynı isimlerden oluşan ve her hafta bir film uzunluğundaki bölümlerle, öykümatiğe dönüşen senaristlerden ziyade yapımcıların payı büyük.
Uzaması mümkün olmayan, bir sezonluk işleri başlangıç rüzgârıyla yürütmeye çalışarak ikinci sezona taşımaya hevesleniyorlar. Maksat alışveriş olsun. Ne yazık ki bu alışverişte yapımcılar her halükârda kârlı çıkarken diziye bel bağlayanlar ve ekran başında iyi bir şeyler izlemek için bekleyenler zararı çekiyor.
Örneğin, toplumsal bir yaraya parmak bastığı halde konuyu toparlayamayan ve ikinci sezonunda alelacele bir finale mecbur kalarak yolcu olan ‘Uçurum’… Gün ve senarist değişiminden medet ummasına rağmen belini doğrultamayan ‘Suskunlar’…
Sosyal medyadaki 'patlama' destekçilerine rağmen ekranda yeterli ilgiyi göremeyen iki yapım da, nefesleri tek sezondan fazlasına yetmeyen dizilerden.
Ezelvari bir duruş sergileyen ağır abi karakterler, sert diyaloglar ve karanlık atmosferlerle benzeşen bu dizilerin, bir noktadan sonra tıkanan aynı ekolün senaristlerinin elinden çıkma senaryolarıyla, ikinci sezonda teklemeleri gayet normal.
Malum, 'iki sezonluk iş' olarak görülen, Kerem Deren ile Pınar Bulut ortak çalışması, ‘Ezel’ de ikinci sezonunda hayli performans kaybı yaşamış ve senaryoda zorlanmıştı.
Bir de Yiğit Özşener’in başarılı oyunculuğuna karşın finale bile gidemeden sonlandırılma şoku yaşayan ‘Esir Şehrin Gözyaşları’ gibi ‘Ezel’in yolundan gitmeye heveslenip daha en baştan başarısız olanlar var.
***
Mevcutlar içinde senaryo sıkıntısı çekip yeni sezonda tekleyenlerde biri de ‘Hayat Devam Ediyor’.
Çocuk gelin utancını gündeme getirip sonrasında, vasat aile-aşk çatışmalarına dönüşen Mahsun Kırmızıgül dizisi, Abbas Ağa’nın Hayat’la muhabbeti bittikten sonra eskisi kadar olmasa da bir süre idare etti. Ama ikinci sezonunda gözle görünür bir performans kaybı yaşıyor. Sebep? Yine senaryonun dara düşmesi ve kanıksanan içeriğiyle çekiciliğini yitirmesi.
Kırmızıgül’ün bakış açısıyla formatlanan ve buna adapte olamadığı için ‘ömrü kısa’ların arasına katılan ‘Babalar ve Evlatlar’dan sonra yine bir Kırmızıgül dizisi olan ‘Benim İçin Üzülme’ de, ‘Hayat Devam Ediyor’un aynı mantalitenin hâkimiyetindeki farklı versiyonu. Bu da demektir ki, iyi bir başlangıç yapan dizi ikinci sezona sarkarsa aynı gidişatı sergileyecek.
***
Bu benzerlik karşılaştırmasını ekrandaki çoğu yapım için genellemek mümkün. Ancak gerek yok. Çünkü üç beş örnekten ve birbiri peşi sıra yayından kaldırılanlardan açığa çıkan gerçek, sağlam ve özgün bir temaya dayanmayan, dolayısıyla uzatılmaya müsait olmayan senaryoların kısa sürede kabak tadı verdiği!
İstenildiği kadar reklamlarla ya da sosyal medyayla şişirilsinler, boşa harcanan vakitlerle kabağın başlarında patlamasından bıkan; o diziden bu diziye koşturan aynı yüzleri ekranda görmekten bezen izleyici artık yemiyor. Tabi bir de, güzel oldukları halde yetersiz reklamdan dolayı harcanıp gidenler var. Ama onlar diğerlerine oranla az sayıda. Uyarlama diye yola çıkıp uyarlanamayanları da başka bir yazıda ele almak üzere es geçiyoruz.
Başlangıçtaki ‘Niye mi?’ noktasına gelirsek…
Tüm bunlardan ötürü, birbirine benzer kof senaryoları veya yapımcı direktifleriyle oluşturulan basmakalıp oyuncu kadrolarıyla, kısa sürede sıfırı tüketen yeni yapımlara sebep olmamak için en iyi çare, yapımcısından senaristine, yayıncısından izleyicisine o ‘Televizyon dünyasına zor girer’ denilen sorgulamacı mantığı benimsemek diyoruz…
Ve ekliyoruz; ‘İzleyici, düzenin aynı tarz hikâyelerini istemiyor’!
Sözümüz, bir diziden diğerine kapağı atma becerisine sahip olup zamansız finallerden etkilenmeyenler için değil tabi.
Anibal GÜLEROĞLU