Çatışmacı karakterini kaybederek durgunlaşan ve eski formunu tutturamayan ‘Lale Devri’, hem senaryosuyla hem de yayın saatiyle bocalamaya başladı.
Kendini tekrara geçen dizi yarışmaların bastırmasıyla, reytinglerde de gerilemeye geçince çareyi yeni bölümün saatini ötelemekte buldu. Güya bu taktikle avantaj sağlanmaya çalışılıyor ama ters tepebilir. İzleyicinin sayısız şikâyeti olduğunu ve böyle giderse dizinin daha aşağılara inebileceğini belirtelim.
19.45’te yayına giren özet bölümünü, özet olmaktan çıkartıp geçen haftanın tekrarına çeviren ‘Lale Devri’nin yeni bölümünü izlemek için 21.30’u beklemekten yakınanlar kadar, FOX TV’nin sık sık devreye soktuğu ölçüsüz reklam uzatmalarıyla bunalanlar da hayli çok!
FOX’un reklam takviyesiyle 24.00’e kadar sarkıttığı süreçten sıkılmayıp ‘Lale Devri’ni izlemekte inat edenler için bu kez devreye, Brezilya dizilerine rahmet okutan ağırlıkta ilerleyen senaryonun manasızlıkları ve hataları girmekte.
Çınar Toprak’ın ezilmesini mi istiyor?
İşi gücü bırakıp adeta Toprak’ın gölgesine dönen ve onun her gittiği yerde hazır bulunan Çınar’ın garsona para tutuşturup Toprak’ın poşetlerini taşımasını istemesi, 79. bölümün gereksiz sahnelerinin başında gelmekte.
Toprak’ın, zorlanmadan taşıdığı poşetlerle karşıya geçmek için beklerken, yanına gelen tanımadığı adama, yardıma muhtaç yaşlı bir kadın gibi, elindekileri teslim etmesi bir yana asıl hata, adamın karşıda kabak gibi yanan kırmızı ışığa aldırmadan caddeye atlaması ve Toprak’ın da tereddütsüz onu takip etmesine izin verilmesi.
Bu anlamsız manzara karşısında kendi halinde yoluna giden Toprak’ın arkasından işgüzarlık yaparak adam yollayan Çınar, Toprak’ın ezilmesini mi istiyor diye düşünsek yeridir.
Şimdi, çokbilmişlik yapıp dizi çekimi için yol kesiktir, demenin de anlamı yok. Çünkü kesildiğini onlar biliyor da, ekran başındakiler için ana caddede yeşili beklemeden yola fırlanması tam bir intihar olarak yansıyor. Hadi Toprak’ın gözünü aşk kör etmiş diyelim, yönetmenin gözü bu ayrıntıyı niye görmüyor?
Sıtkı Yeşim’in verdiklerini nasıl iade edecek?
Özcan Deniz’in ‘Evim Sensin’ filmine Şermin’le birlikte giden Sıtkı, güya vicdan borcunu ödeyecek… Almış eline anahtarları Zümrüt Hanım’a getirmiş. Anahtar teslimiyle mal iadesi ne zamandır mümkün? Ruhsat, tapu diye bir şey var değil mi?
Ama bizim senaryo bunları hepten devre dışı bırakıyor. Boğaz yolunda kendi haline terk edilen kırmızı arabanın ve dayalı döşeli evin akıbeti de böylece meçhul kalıyor.
Tabi bir de diyaliz makinesinin tüm bedelini ödemeyi üstlenen işsiz Sıtkı’nın bunca parayı nereden bulduğu sorunu var. Şayet Yeşim’den aldıklarıysa, onları neden geri vermiyor?
Tecavüz mağduru kadınların psikolojik durumlarını yansıtma aracına dönüştürülen Sıtkı’nın kiraladığı evin masraflarını hangi gelirle karşıladığı da ayrı bir bilinmez.
Yoksa Yeşim’in babasının kim olduğu konusunu unutturan ve Ali Bey’i şıpıdık işi devreden çıkartan senaryo, bu ayrıntıları da önemsemeyip araya kaynatacak mı? Besbelli, Toprak-Çınar aşkıyla, mantığı öteleme kolaycılığında öyle olacak.
Ahmet’in namusu ayaklar altında
Mahalle baskısını, mahalleli baskınına çevirip elleri bellerindeki kadınlara ‘nikâh’ hesabı sordurtan ‘Lale Devri’, saf ve böbrek bağışına varan özverili sevginin timsali Ahmet’i hiçe sayıyor. Çınar’ın bencilliğine ve kırıcılığına karşın, Toprak yetmiyormuş gibi ailesine de kucak açan Ahmet için neden aynı titizlik gösterilmiyor?
Formalite de olsa Toprak’la nikâhlanan ki, Toprak’ın Çınar’la nikâhı da böyleydi, Ahmet tam anlamıyla boynuzlu yerine konmakta. Toprak’ı, daha nikâh memurunun mevcudiyetinde, masadan kalkıp sanki ölüm- kalım meselesiymiş gibi Çınar’a koşturtan senaryo bu gelişmeyle hem büyük bir haksızlık hem de ahlaksızlık örneği sergiliyor.
Kardeş gibi görülse bile saygı denen bir olgu var. Hangi kadın ailesinin, arkadaşının yanında bir erkeğin gururunu böylesine ezip geçer?
Aynı şekilde evli bir kadın olan Toprak’ın, mahkeme kararı var diye, hoplaya zıplaya Çınar’a koşturulması ve ondan hediye kabulü namuslu ve kendisine kol kanat gerenlere saygılı kadının yapacağı iş değil. Mahkeme çocuğu görme izni verirken Çınar’ın öpme pozisyonuna müsaade etmesini de mi hükme bağladı yoksa?
Çınar ve ailesine gelince, tam dayaklık. Kardeşini boynuzlamaktan çekinmeyen amca-baba almış karşısına Çınar’ı başkasının nikâhı altındaki kadını ayartma taktikleri veriyor.
‘Biz diye bir şey kalmamış’ sözleriyle Çınar’ın tavırlarını yorumlayan Toprak da fırdöndü gibi anında değişip geçmişi unutarak bu plana yeşil ışık yakıyor. ‘Madem gözün gönlün Çınar’da niye Ahmet’le evleniyorsun’ demezler mi insana?
Tüm bu rezalet arasında Ahmet karakteri ve ablası eziliyor. Ele güne dert anlatıyor. Borç altına giriyor. Yetmezmiş gibi bu sergilenenlerle namusu da yerlerde süründürülüyor.
Dolayısıyla Toprak-Çınar aşkını, çeşitli badirelerden atlatarak geliştirmek isteyen senaryo, Toprak’ı eski tutukluğundan kurtarırken Ahmet’i mağdur ederek, burada da çuvallıyor.
Bu fosluğun yeni icadı olan ve Zümrüt Hanım’la ayakta yan yana durdurulmaması ısrarla tavsiye edilen Azra karakterinin senaryo gelişimi de, belli ki aynı yolun yolcusu.
Özetle; Yeşim’in yerine Ahmet’i koyarak ‘iki kadın bir erkek’ kavgacılığından ‘iki erkek bir kadın’ rekabetine dönüştürülen ‘Lale Devri’; psikopatlaştırılan Okan karakterinden kabak çiçeği gibi açılan Şermin’e… Çınar’ı kafaya taktığı belli olan ve şimdilik fazlasıyla yapay kalan Azra’sından, cümlesine uydurmaya geçerek almış başını gidiyor.
‘Lale Devri’ için en hayırlısı Toprak’ın gerçekten dürüst ve sevgi dolu Ahmet’le kurduğu aileyi yeşertip yaşatması. Senaryonun da bu mantıkla geliştirilmesi. Çünkü kadınları çocuk makinesi olarak kullanan ve Yeşim’in mezarı başında bile ‘Çocukları anasız bıraktığı’ konusunda serzenişte bulunan hırçın Çınar, Toprak’ı hiç hak etmiyor. Aksi durum, Ahmet karakteri nezdinde, insanlık yapana ve gururlu kadınlara haksızlık olacak!
‘Lale Devri’, hatalı yaklaşımlarla aşkın ve ilişkilerin suyunu daha fazla çıkartmasın lütfen.
Anibal GÜLEROĞLU