‘Rekabetin kalbi ve ruhu, müşterileri cezp etmeyi bilmektedir’ demiş, Amerikalı işadamı Donald Petersen… Bu sözün doğruluk payının ve öneminin ürün çeşnisinin bol olduğu ortamda daha da arttığı bir gerçek! Aynı türden malların çokluğunda müşterinin tercih seçeneği de artacağından rakiplerine kıyasla cazip gelecek kriterlere sahip olmanın gereği kaçınılmaz. Bunun için de bir noktada fark yaratabilmeyi becermek lazım.
Nasıl ki, her sezon artan oranda yeni dizi ekrana sürmeye başlayan kanalların rekabeti için de aynı durum geçerli. Müşteriyi yani izleyiciyi kaparak yüksek reyting ve reklam geliri sağlama rekabetçiliğinin ruhu, ‘cezp etme’ becerisine dayanmakta… Yani müşterinin nabzına göre şerbet veren, onun algısına uygun iş üretme yeteneğine!
Doğruyu söylemek gerekirse bu yaz geçmişe göre daha kaliteli işlerle karşılaşıyoruz. Hani ‘Nasılsa yaz sıcağında izlenme oranı düşer, bunun için de ne sürsek ekrana gider’ mantığı terk edilmiş gibi! Normal sezon dizileri misali, oyuncu seçiminden yapımına ve reklamcılığına özen gösterilmekte. Yani bir bakıma yaz rehaveti ortadan kalkmış, yeni sezona da sarkabilecek işler üretme mantığıyla hareket edilir olmuş. Nitekim Kanal D’nin yeni
Son dönemlerin dizi olayında göze çarpan en önemli ayrıntı, yeni projeler üretemekte çekilen kabızlık! Kore dizileriyle yetinmeyip, Japon işlerine el atmaya niyetlenen… Hollywood filmlerinden esinlenmekle başa çıkamayıp Yeşilçam filmlerinin basit klişelerinden yenilikçilik türetme kolaycılığının üstüne atlayan dizicilerimizin çok kafa yormadan yeni yapım türetme formüllerinden biri de eskilerden medet ummak!
Kısa süre önce bu mantıkla yola çıkartılan ‘Türk Malı’ örneğinin durumuna hep birlikte tanık olduk. Altıncı bölümüyle sezon finali yapıp Eylül’ün meçhulüne yolcu edildi. Ardında geçmişin tadını yaratamadığı gerçeğiyle, ‘39 bölüm garanti’ haberlerinin fosluğunu bırakan ‘Türk Malı’nın 2017 model maceracılığının yankısı sürerken, geçmişe rağbet yaratmaya çalışan bir başka proje var sırada… Maziden günümüze uzanmaya niyetlenip yeniden yükselişi hedefleyen ‘Çocuklar Duymasın’!
Peki, Birol Güven imzasını taşıyan yeni nesil ‘Çocuklar Duymasın’ın şansı var mı yeniden başlatacağı ekran yolculuğunda? Ön değerlendirmede bulunalım...
TEK BAŞINA TAŞ FIRINLIK BU KEZ SÖKECEK Mİ?
Ekranın fenomen işlerinden olan ve ailecek izlemekten keyif aldığımız ‘Çocuklar Duymasın’, mazisi
‘Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı’ demiş atalarımız ya… İşin doğrusu yenilerin bir şeye benzemediği yerde eskilerin değerini yabana atmamak gerektiği. Öte yandan ‘Gençler ümitleriyle, ihtiyarlar anılarıyla yaşarlar’ diyen Fransız atasözünü de dikkate almak lazım tabii. Zira hangi konuda olursa olsun eskiye takılı kalmadan ileriye bakabilmek önemli.
Bu ikilemde en iyi seçenek, eskilerden ders alıp yaratıcılığı hedeflemek galiba… Yani günahıyla, sevabıyla eskinin yol göstericiliğinde yeni ufuklara açılmak! Gel gör ki, insanların tercihi kolaycılıktan yana. Yeni ufka açılmak için yaratıcılığa yönelmek yerine eskinin mirasını tüketmeyi tercih ediyor.
Nitekim bir dönemin ünlü yapımlarının tekrar tekrar gösterildiği ekranlarda özgün senaryo yaratma zahmetine katlanma ya da reytingde dikiş tutturma riskini göze alamayanlar için anılarda güzel iz bırakan işler hayli revaçta.
‘Mahallenin Muhtarları’, ‘Çocuklar Duymasın’ gibi eskinin sevilen dizilerini güncellenmiş konseptleriyle yeniden çekmeye soyunan kurgu dünyası sanki kurtuluşu eskide arayıp bit pazarına nur yağdırmaya niyetli. Lakin her eskiden medet ummak da bazen istenilen sonucu vermeyebiliyor… Altıncı
Üstünde yaşadığımız dünya, güzelliklerinin yanı sıra birçok tehlikeleri de bünyesinde barındırmakta. Bunlardan bir kısmı insan eliyle yaratılan olumsuzluklar, bir kısmı da doğanın insanlığa yönelik ölümcül unsurları. Doğal afetler, salgınlar ve nicesi… Üstüne çokça konuşulan, kurgulara konu olan yaşamsal felaketler. Bunlarla başa çıkmak için bilgiye dayalı hassasiyet mutlak şart!
Nitekim bu amaçla türlü belgeseller üretilmekte. Ancak dizilerin, filmlerin ve eğlenceye odaklı şovların yoğun rağbet gördüğü televizyon ortamında mevcut kanalların bunları dikkate almasını beklemek hayalcilik olur. İşte bu noktada tematik kanalların varlığı ayrı bir değer kazanmakta. Televizyon yayıncılığının geliştiği ülkelerde yıllar öncesinden doğaya yönelik uyarıcı özellikteki kanal sayısı hatırı sayılır orana ulaşmışken… Ve dahi Almanya gibi ülkelerde sadece ölüm ve defin programlarını yayınlayan tematik kanallar gibi türleri varken, ne yazık ki bizde, yayıncılığın bu türüne yönelik ilgi ancak son zamanlarda gelişmeye başladı.
Anlayacağınız doğanın iyisinden kötüsüne her haline dikkat çekme konusunda asıl önemli olan yapımlar üretmekten ziyade, bu eğitici belgesellerin izleyiciye ulaşmasını
Anton Çehov ‘Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur’ dese de insan denen mahlûkatın en vazgeçilmez huylarından biri, yalan söylemek. Yalanı tutkuya dönüştürüp kabul edilebilinir kılmak uğruna, işin kolayını da bulmuşlar kendilerince. ‘Beyaz yalan’ demişler adına… Beyazın en çabuk kirlenen renk olduğunu düşünmeden!
Nitekim ‘Beyaz yalan’ kandırmacasıyla yalancılar sarmış dört bir yanı. Yalandan medet umarak birbirini kandırmak o denli kanıksanır olmuş ki, kurguların da vazgeçilmezine dönüşmüş ‘Beyaz yalan’ olayı. Ekranda yerini almaya hazırlanan ve ilk tanıtımını yayınlayan ‘İki Yalancı’ da bunu temeline alarak öyküsünü geliştirmeyi seçenlerden.
Peki, Kanal D’nin yaz akışını eğlenceli hale getirmeyi hedefleyen bu iddialı diziden ne olur derseniz. Fragmandaki karşılıklı atıp tutmalardan yola çıkıp ön değerlendirmede bulunalım.
BEYAZ İKİ YALAN KARA BİR SEVDAYA DÖNÜŞÜR MÜ?
‘Ben seni bir yaz eğlencesi olarak gördüm. Ben seni hiç sevmedim’ diyerek zenginlik havası basan Serkan bir yanda… Altta kalmamak için ‘Ronaldo ile nişanlandık’ diyen Duygu Özkoç diğer yanda… Topkapı Sarayı’nın arazisini sahiplenecek kadar atmasyonculukta, pardon beyaz yalan işinde aşama kaydeden
Birbirinin benzeri günleri yaşamaktan monotonluğun yarattığı olumsuz etkiyi de kanıksamış gibiyiz çoğumuz. Taze enerjilerin, ufacık yeniliklerin hayatımıza katacağı farklı tatları unutmamız sonucu nasıl ruhsal çöküntüye girdiğimiz malum.
Öte yandan genel için eğlencenin tek adresi olan televizyonun sunduğu klişe yapımların da bu monotonluğu ve bezginliği katmerlediği aşikâr. Gidişatını az çok tahmin ettiğimiz, birbirinin benzeri diziler… Bilmem kaçıncı kez ekrana getirilen filmler… Birbirinden sinir bozucu olayların aktarıldığı haberler… Vakit öldürmekten başak işe yaramayan gündüz programları… Ve insanların bütçesi düşünülmeden sürekli tüketime yönlendiren-özendirici reklam kuşakları… Üstelik hepsi de insanı canından bezdiren, çoğu zaman ekranın karşısında uyuklatan tempoda sergilenmekte.
İşte bu nedenle televizyonda farklı tatlar hissettiren bir iş oldu mu kaçırmamak lazım. Ben de bu yazımda böylesi özelliklere sahip işlere kısaca değineceğim. Buyurunuz...
‘SAATLİ İLKER AYRIK TAKVİMİ’ İLAÇ GİBİ!
Her akşam Ana Haber Bülteni’nden sonra FOX ekranlarında olan İlker Ayrık, az ama öz bir programa imza atmış. Dizilerinden ve ‘Ben Bilmem Eşim Bilir’ döneminden ağızlarda
Yazla birlikte yeniliklerin kapısını açan televizyon dünyasındaki tablo, gidişler-gelişler-devamlar üçgeninden ibaret. Her sezon sonunda yaşanan bu rutinde önemli olan, verilen kararların yerindeliği! Yani hangi yapım, gidişi veya devamı gerçekten hak ediyor, hangisi etmiyor… Ya da devam kararı verilen bir işin senaryosu bundan sonrasını başlangıçtaki kaliteye uygun biçimde getirebilecek mi? Ne de olsa çok iyi bir tempoda başlayıp bölümler uzadıkça suyunu çıkartan ve dibe vurarak veda eden pek çok örnek mevcut dizi âleminde. Velhasıl, ekranlardan gitmekten daha zor devamlar. Zira devam kararları, her ne kadar dizi takipçilerini sevindirse de… Yeni rakiplerin katılacağı reyting rekabetinde, sezon ortasında havlu atma riskini de beraberinde getirmekte.
Nitekim bu tehlike ikinci sezon kararı aldığı duyurulan ‘Bodrum Masalı’ için de geçerli! Peki, yaz tatilinin ardından yeniden izleyicisiyle buluşacağı söylenen ‘Bodrum Masalı’nın devamı ne getirir? Dizinin uzatılan içeriği nasıl bir tablo doğurur? Bakalım…
YENİ SEZON ‘BODRUM MASALI’NA İYİ GELİR Mİ?
Gençlik ve aile dramasının Ege’ye kaymış hali olarak karşımıza çıkıp 40 bölüme dayanarak ekranda olmayı başaran ‘Bodrum Masalı’nı
Bir Ramazan daha geldi çattı… İnsanların yaşam kaygısının artmasından dolayı eski zamanlar gibi olmasa da Ramazan’ın bir başka tadı ve heyecanı olduğu kesin. Bu durum günümüzün baş eğlence ve zaman geçirme aracı olan televizyon dünyası için de geçerli. Evlerde nasıl hazırlıklar varsa, kanallarda da durum aynı. Her kanal kendince karşılıyor Ramazan'ı... Ramazan için gerçekleştirilen özel programlar birbiriyle yarışmakta. Biz de kısaca göz atalım dedik… Ramazan için hangi kanal neler hazırlamış görelim istedik.
TRT 1 RAMAZAN’DA BİR İLKİ GERÇEKLEŞTİRİYOR!
Türk televizyonculuk tarihinde bir ilk olan “Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması”nı Ramazan ayı boyunca ekranlara getirecek. Özgün formatıyla tüm İslam âlemiyle buluşacak olan yarışma her gün saat 23.30’da yayınlanacak. Gönüllere taht kuracak olan programın her bölümünde beş yarışmacı gün birinciliği için yarışacak. Stüdyodaki seyircilerin oyları ve jüri üyelerinin puanlamalarıyla belirlenen günün birincileri, hafta finalinde karşılaşacak.
Büyük finalin Kadir Gecesi’nde yayınlanacağı yarışmanın sunuculuğunu Diyanet İşleri Başkanlığı Radyosu Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Cihat Kılıç, sahne arkası sunuculuğunu ise 80’ler